So that перевод на турецкий
174,464 параллельный перевод
- No. But he's gonna be president in eight years, so that's the best I got.
Ama sekiz yıl içinde başkan olacak bu yüzden ilk aklıma gelen o.
I'm known mostly for developing tests so that athletes get caught if they're using drugs.
Büyük ölçüde doping kullanan atletlerin yakalanmasına yönelik testler geliştirmemle tanınırım.
So that this is clear for everyone... there has never been and there is not any doping program.
Herkes için netleştirmek açısından, bir doping programı yoktur ve hiçbir zaman olmamıştır.
Sam's gonna start dating, so that's something.
Sam çıkmaya başlayacak. Bu büyük bir şey.
Oh, that's a voice filter, so the passengers always think the pilot is a 60-year-old Midwestern white man.
Ah, Sesini değiştirmeye yarıyor, böylece yolcular senin 60 yaşında Ortabatılı beyaz bir adam olduğunu düşünüyorlar.
On any other day that would be so exciting.
Başka zaman olsa heyecanlanırdım.
So, some famehungry floozy reminds all of Seattle why they hate you, and then this zombie army outfit that's like your only family, throws you out because this floozy outed you as a human?
Yani bir şöhret düşkünü Seattle'a neden senden nefret ettiğini hatırlattı ve sonra bu kaltak seni insan olarak gösterince ailen olarak gördüğün zombi ordusu seni attı mı?
So we'll just find that brat when he's a few years older.
O zaman biz de o veledi bir kaç yıl geçtikten sonra buluruz.
That's why I came to you... so you would help me.
Bu yüzden sana geldim, bana yardım edebilirsin diye.
And I know that you're a spiritualist, so you believe, don't you?
Ruhlara inandığını biliyorum, inanıyorsun, değil mi?
There have been so many women that you have loved and killed.
Sevdiğin ve öldürdüğün bir sürü kadın oldu.
But maybe that's what makes P.T. Westmorland live so long.
Ama belki de PT Westmorland'ın bu kadar uzun yaşamanı sağlayan şeyler bunlardır.
So, Charlotte told me that, um, you met Mr. Westmorland.
Charlotte bana söyledi ki, Bay Westmorland ile tanışmışsın.
So you have to make sure that Mika is safe and stable.
Bu yüzden Mika'nın güvende ve sağlıklı olduğundan emin olmalısın.
All that money, which is so fantastic, because... you stole it from me, didn't you, Vera?
Onca para ki çok tuhaftır, çünkü paramı sen çalmıştın, değil mi Veera?
So, we had to really go back to the drawing board... and I think that was a shocking realization that we're only at the start of a journey.
Başa dönmemiz gerekti. Bu da bizim için, henüz yolculuğun başında olduğumuzu anladığımız şok edici bir gelişme oldu.
I had no idea that these issues were so advanced.
Durumun bu kadar ilerlediğini bilmiyordum.
[Porter] So, all of this stuff that I'm showing in here... um, is from 1976.
Burada gösterdiklerimin hepsi... 1976'dan kalma.
So, the bright whites that you see in the pictures... is just the skeletons everywhere.
Fotoğraflarda gördüğünüz parlak beyaz... her yandaki iskelettir.
So, pretty much as soon as I got off that plane, I contacted the director.
Uçaktan iner inmez de... yönetmeni aradım.
So, that could very well be because it got too close to this Euphyllia, perhaps, they fought with each other, and this one stung that one to death, right there.
Bu iskelet olabilir çünkü muhtemelen Euphyllia'ya çok yaklaştı, birbirleriyle kavga ettiler ve bu da oradakini öldürecek şekilde soktu.
Jellyfish technically live forever, but they just get eaten by so many things that it just doesn't happen.
Denizanaları sonsuza kadar yaşar ama birçok canlı onları yediği için böyle bir şey olmaz.
That's what so thrilling to me about what's going on here is that it's gonna be the first time we'll actually be able to ask that
O yüzden burada olan biten benim için çok heyecan verici, ilk defa bu soruyu sorup
And Lutea, that big one that you saw. So- -
Bir de lutea, gördüğün o büyük olan.
[Vevers] So, based on the data that we got from NOAA, we decided to put cameras down in Hawaii, Bermuda and the Bahamas.
DENİZ YÜZEYİ ISISI ANOMALİSİ UOAD'den aldığımız bilgiler ışığında, Hawaii, Bermuda ve Bahamalara kamera koymaya karar verdik.
So, if you're trying to get leverage to put something into the ground, you don't have that.
Bir şeyi yere sabitlemeye çalışırken, yer çekimi yok.
There are so many things that we don't know yet that could help society, through the novel chemistries that we find on coral reef organisms.
Mercan organizmalarında bulunan değişik kimyalar vasıtasıyla topluma yardımı olabilecek henüz tam olarak bilmediğimiz çok şey var.
I'm standing on one of the two and a half thousand or so enormous platform reefs that make up Australia's Great Barrier Reef.
Avustralya'daki Büyük Set Resifi'ni oluşturan 2500 civarı büyük platform resifinden birinin üstündeyim.
- So much that...
- Öyle ki...
See, I'm not even mad that I'm leaving, because it's just so miserable here.
Gideceğim için kızgın bile değilim çünkü burada çok mutsuzum.
So, that's quite a big step.
Çok büyük bir adım.
This is inevitable, this great transformation, and that's what makes me so optimistic is... all we gotta do is give it a bit of a shove.
Bu büyük değişim kaçınılmaz ve beni bu kadar iyimser yapan da bu. Tek yapmamız gereken, biraz ittirmek.
So, that's that.
Bu iş bu kadar.
That's why Portugalov suddenly had so many positives.
Bu yüzden bir anda Portugalov'un birçok sonucu pozitif çıkmaya başladı.
So instead of using the science, the science that you developed to get around the system,
Yani sistemi aşmak için kendi geliştirdiğin bilimi kullanmak yerine
So, Nardole has made contact with the captain of the supply boat that runs to and from the prison ship where the Doctor's being held.
Nardole, Doktor'un tutulduğu gemiye mal götürüp getiren tedarik teknesinin kaptanıyla iletişime geçmiş.
So when you defeated the Monks, that's how you did it?
Keşişleri mağlup ettim derken, böyle mi yaptın?
So, we get in, I plug myself into it and replace the signals that they are receiving with my brainwaves and beam out the true history of the world.
Yani içeri gireceğiz, kendimi o cihaza bağlayacağım ve yaydıkları sinyalleri kendi beyin dalgalarımla bertaraf edip dünyanın gerçek tarihini yayacağım. Evet!
Well, you have to admit, that's ever so clever.
- Doğrusu bu çok zekice.
So, I ordered those Tshirts that Sam likes, in bulk... you know, 100 % cotton... and they switched them to something that they called "triblend."
Sam'in sevdiği tişörtleri toplu olarak sipariş ettim. Yüzde yüz pamuk olanları. Ama onun yerine üçlü karışım dedikleri bir şey getirmişler.
Did you know that some frogs have pads on their feet that secrete a thin layer of mucus so to help them climb things?
Bazı kurbağaların ayaklarında mukus salgılayan ve tırmanmalarına yardım eden yastıklar var, biliyor muydun?
So what? The French eat snails. That's weird, but you know they're getting laid.
Fransızlar salyangoz yiyor ama yatabiliyorlar.
That was so much fun!
- Çok eğlenceliydi.
The cold would be so intense that you could hear it.
Öyle yoğun olurdu ki sesini duyabilirdin.
Oh, Sam, that's so great.
Sam bu harika.
That's all way beyond human technology, so it's got to be alien.
Bu da insan teknolojisini çok aşar o yüzden uzaylı olmalı.
So, what's already on our radar, that we should be worried about right now?
Şu an konumuz olan ve endişelenmemiz gereken şey ne?
Oh, that is so thoughtful.
Bu çok düşünceli bir hareket.
Penny, is it weird that we're having girls'night here, but you don't live here anymore, so it's basically my girls'night? I hadn't really thought about it.
Penny, kızlar gecesi yapıyoruz ama sen artık burada kalmadığın için bunun esasen benim kızlar gecem olması garip geliyor mu?
Boy, that floor is so squeaky.
Oğlum, oranın zemini çok gıcırtılı.
- Is that so?
- Öyle mi?
so that's it 702
so that's how it is 38
so that's it then 31
so that's good 117
so that's a yes 42
so that's a no 42
so that's why 41
so that's a 20
so that's something 28
so that's why you're here 22
so that's how it is 38
so that's it then 31
so that's good 117
so that's a yes 42
so that's a no 42
so that's why 41
so that's a 20
so that's something 28
so that's why you're here 22