Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ T ] / The gardener

The gardener перевод на турецкий

629 параллельный перевод
The gardener's cottage is down the garden.
Bahçıvanın kulübesi, bahçenin aşağısında.
No, I'll have the gardener take it back after it's dark.
Hayır, hava karardıktan sonra bahçıvanla geri göndereceğim.
- The gardener's taken them into town.
- Bahçıvan onları kasabaya götürdü.
- Susan, where's the gardener's room?
- Susan, bahçıvanın odası ne tarafta?
The gardener must have clothes.
Bahçıvanın elbiseleri olmalı.
The gardener's in town.
Bahçıvan kasabaya gitti.
He's the gardener, Joseph.
Bahçıvan Joseph.
- The gardener shouldn't eat here. - Nonsense.
- Bahçıvan burada yememeli.
I came down here... to write Edith, but the gardener found her husband's wallet.
Buraya Edith'e yazmaya geldim ama bahçıvan kocasının cüzdanını buldu.
The gardener said he had the lilacs dug out.
Bahçıvan leylakları çıkarttığını söylüyor.
At n / ght she'd sneak down and sleep w / th the gardener.
Bazı geceler gizlice kaçar ve bahçıvanla yatardı.
The accordion player is the gardener's son
Akordiyonu çalan bahçivanın oğlu.
The guitar is the gardener
Gitari bahçivan çalıyor.
The gardener, the chauffeur, the stable boy?
Bahçicanmı, oğlumu, şoförmü, seyismi?
I had the gardener called too, with an excuse.
Bir bahaneyle bahçıvanı da çağırmam gerekti...
The only Kirby I know is old Kirby the gardener.
Tanıdığım tek Kirby şu yaşlı bahçıvan.
I think you better see it first. I will ask the gardener to push it around in the front.
Bahçıvana arabayı ön tarafa itmesini söyleyeceğim.
Oh, but that is not getting your car out of the ditch. - I will fetch the gardener.
Ama bu, arabanızı hendekten çıkarmaz.
I have spoken to the gardener. M - l-L-K
Bahçıvanla konuştum.
Why, I thought your sister was the gardener in the family.
Sandım ki, kızkardeşin ailedeki bahçıvandı.
They lived in the gardener's cottage.
Bahçıvan kulübesinde yaşadılar.
Yes, His Majesty instructed the gardener here to bring Your Majesty the most beautiful flowers every day.
Evet, Majesteleri buradaki bahçıvana talimat vermiş. Her gün siz Majestelerine en güzel çiçeklerden getiriyor.
They questioned the gardener, an old man.
Bahçıvanı, o yaşlı adamı, sorguya çektiler.
Maybe now you'll think that all those stories about the gardener are true.
Belki de bahçıvanla ilgili hikayelerin doğru olduğunu düşüneceksiniz artık.
You'll take care of Marie... and the gardener.
Marie ve bahçıvanla da ilgileneceksiniz.
The gardener at the villa where I work is a man.
Çalıştığım villadaki bahçıvan, bir erkek.
This is Mr. Thomas, the gardener.
Bu Bay Thomas, Bahçıvan.
The gardener brought them up.
Bahçıvan getirdi.
I've met the two maids, the cook and her husband, the gardener... and I was just wondering if there was someone I hadn't met.
İki hizmetçi, aşçıyla kocası ve bahçıvanla tanıştım... sadece merak ediyorum, başkası kaldı mı diye.
Our staff consists of Hillman, the gardener, and Mrs Kidder, she let you in,
Personelimiz, bahçıvan Hillman ve sizi içeri alan Bayan Kidder.
That was Hillman the gardener, When Father moves about, he calls him,
Bu bahçıvan Hillman'dı. Babam dolanırken onu çağırır.
- That's more like it. He used to play with his wife, but she's got something goin'with the gardener.
Eskiden karısıyla oynuyormuş ama karısı artık oynamak istemiyormuş.Bahçıvanla kırıştırıyormuş.
- How's the gardener?
- Bahçıvan nasıl?
Well, I give orders to the cook for the day, and discuss things with the gardener...
Yemek için aşçıya talimat veririm, bahçıvanla müzakere ederim.
She lives out back at the gardener's, I think.
Sanırım arka tarafataki bahçıvanın evinde yaşıyor.
Then there's Madame Victoria and me, plus the gardener.
Madam Victoria ve ben bahçıvanın üstünde kalıyoruz.
The gardener has been told that only grass shall grow on my grave and in springtime I shall have anemones.
Ayrıca görevliye, mezarımın üstünde sadece çimen olmasını tembihledim sadece, bahar zamanı dağ laleleri açsın mezarımın üstünde.
Maria Gambrelli killed Georges the gardener.
Maria Gambrelli, bahçıvan Georges'u öldürdü.
Whoever killed Miguel killed Georges the gardener.
Miguel'i kim öldürdüyse, bahçıvan Georges'u da o öldürdü.
The market gardener.
Çiçekçi.
Probably the head gardener wishing instructions.
Büyük ihtimalle, baş bahçıvan emirlerinizi soracaktı.
No gardener in the world would do that.
Dünyada bunu yapacak bir tek bahçivan yoktur.
- Gardener's giving the Ceilidh.
- Bahçıvan parti veriyor.
Clovis, the old gardener, gave me a parcel from the countess.
Yaşı bahçıvan Clovis, bana kontesten gelen bir paket verdi.
The only car around here for miles is the one that belongs to our gardener.
Buralardaki tek araba bahçıvanımıza ait.
The old goat has turned into the tender gardener.
Yaşlı keçi nazik bahçıvana dönmüş.
There's just a gardener and his wife living on the grounds.
Sadece müştemilatta bahçıvanla karısı yaşıyor.
In his life upon this earth, Matthew was a gardener, tending for the loveliest of Thy creations, the flowers.
Bu dünyadaki yaşamında, Matthew bir bahçıvandı, yaratıklarının en sevimlilerine, çiçeklere bakıyordu.
We've traveled a gardener 29,000 miles to be told we don't even know the condition of the breadfruit.
Ekmek meyvesinın durumunu bilmediğini söyleyen bir bahçivanı 29000 mil seyahat ettirdik. Mükemmel!
cultivating the gardener.
- Bahçıvanla mı?
- The gardener?
- Evet.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]