Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ T ] / They told me

They told me перевод на турецкий

4,872 параллельный перевод
They told me a man's name and that man never saw daylight again.
Bana birinin adını verirlerdi ve o adam bir daha gün yüzü görmezdi.
- and they told me that if I got a second...
- dedi ki ikinci...
They told me that David Collins died a week ago.
David Collins'in bir hafta önce öldüğünü söylediler.
I called the military base that he said he was from and they told me he was dead.
Geldim dediği askeri üssü aradım. Bana ölü olduğunu söylediler.
I stopped by, but they told me you were ill.
Uğramıştım fakat hasta olduğunu söylediler.
'Cause they told me the same thing.
Onlar aynı şeyi söyledi çünkü.
They told me you would say something like that.
Böyle birşey söyleyeceğini söylemişlerdi.
All they told me is that Bo's in icu.
Tek söyledikleri, Bo'nun yoğun bakımda olduğu.
They told me to keep a noise diary.
Gürültü olan zamanları not etmemi söylediler.
I called the police, but they told me I had to wait 24 hours.
Polisi aradım ama 24 saat beklememi söylediler.
I just did what they told me they wanted me to do, and in the process, I made a shitload of money for everybody.
Sadece süreç içinde benden istedikleri şeyi yaptım ve herkese eşek yüküyle para kazandırdım.
They told me you're his girl- - that right?
Senin sevgilin olduğunu söylediler. Doğru mu bu?
They told me about what happened to your food.
Yemeğine ne olduğunu söylediler.
They told me they want to kill you.
Bana seni öldürmek istediklerini söylediler.
- They told me that...
- Senin bakabileceğini...
I didn't believe it when I heard that he was dead, till they told me that you were the one that killed him.
Öldüğünü duyduğumda buna inanmadım. Ta ki onu öldürenin sen olduğunu duyana kadar.
They told me I was in Parishville, New York, and that 12 years had passed.
Bana Parishville, New York'ta olduğumu ve 12 yıl geçtiğini söylediler.
They told me that they didn't... Know anything about the violence the Red Hawks were involved in, but they did.
Kızıl Şahinlerin karıştığı şiddet hakkında bir şey bilmediklerini söylemişlerdi ama biliyorlardı.
They told me I would see Amber and they left that photo instead.
Bana Amber'i getireceklerini söylediler ama onun yerine bu fotoğrafı bıraktılar.
They told me I could wait in here.
Burada bekleyebileceğimi söylediler..
They told me I had to poison you.
Bana seni zehirlememi söylediler.
They told me to poison you.
Seni zehirlememi istediler.
They told me to get lost and took off.
Oradan toz olup gitmemi söylediler.
Because they told me Emily was pregnant.
- Çünkü Emily'nin hamile olduğunu söylediler.
They told me to go fuck myself.
Bana siktir çektiler.
They told me that... they'd reconsider letting me back in the church if I showed contrition in prison, but... bad habits die hard.
Bana dediler ki... Eğer hapishanede pişman olduğumu gösterirsem beni yeniden kiliseye almayı düşüneceklermiş ama eski alışkanlıklardan vazgeçilmiyor.
The, uh, Safety Patrol girls, they told me the eye wash was broken, so I came rushing.
Ah, Güvenlik Devriyesi kızları, göz yıkamanın kırık olduğunu söylediler, aceleyle geldim. Klasik hile.
They told me they'd turn me over to the police unless I started driving trucks full of girls the other way, into Mexico.
Bana kızlarla dolu olan tırı Meksika'ya götürmezsem beni polise ihbar edeceklerini söylediler.
They told me it was in flux.
Bana değiştirileceğini söylediler.
But they told me to come up to homicide.
Ama bana bunun bir cinayet olduğunu söylemişlerdi.
They told me this morning.
Bana da bu sabah söylediler.
And I told them that if they gave me a second-class degree, then I would stay with them and do my research at Oxford.
Bana ikinci sınıf bir derece vermeleri halinde araştırmamı Oxford'da yaparım dedim.
I told you... they reassigned me.
Hayır, hayır.
So the other day, they started in on me, and I told them Fred Kleinman's doing a big article on Greg being a national hero.
Ertesi gün söylenmeye başladılar,... ben de Fred Kleinman'ın, Greg'in ulusal kahraman olmasıyla ilgili önemli bir makale hazırladığını söyledim.
But the blood splatter is not consistent with the location the bank manager told me... Of where the guy was when they shot the guard.
Ama kan sıçraması banka müdürünün bana güvenlik vurulduğunda adamların durduğu yerle tutarlı değil.
They don't announce it or nothing'cause people get all crazy, but she told me on the low-low.
Bunu kimseye söylemediler falan çünkü insanlar delirirdi ama bana usulca söyledi.
Ever since carlton told me how full of fat And sugar and salt they were, I had to sneak out and get one.
Carlton onun ne kadar yağlı, şekerli ve tuzlu olduğunu söylediğinden beri kendimi gizlice kaçıp yemek zorunda hissediyorum.
I don't know what they've told you about me, but it's not true.
Hakkımda ne anlattılar bilmiyorum ama doğru değil.
I told her they pulled me out of the academy to do paperwork in the ivory tower.
- Sanmam. Ona hayal dünyasındaki evrak işlerini yapmam için beni akademiden ayırdıklarını söyledim.
All, police, psychiatrists, they... Everyone told me what I saw was impossible.
Herkes, polisler, psikolog hepsi gördüğüm şeyin imkânsız olduğunu söyledi.
Now, when I told everyone that I saw children with glowing eyes, they wouldn't believe me.
İnsanlara gözleri parlayan çocuklar gördüğümü söylediğimde bana inanmadılar.
He told me he was out, but they still want him to go to a Red Hawk meeting tomorrow night after the ball.
Bana bıraktığını söyledi ama yine de yarınki bağış gecesinden sonra olacak Kızıl Şahinler toplantısına katılmasını isteyeceklerdir.
Major Balleseros also told me how they found the transgenics lab cleaned out.
Binbaşı Balleseros transgenik laboratuvarını temizlenmiş hâlde bulduklarını da anlattı.
But instead of yelling at me, Grandmother told me that they were gonna be fine, and she said better, even.
Fakat büyükannem bana bağırmak yerine her şeyin yoluna gireceğini söyledi.
Growing up, I slowly had this process of realizing that all the things around me that people had told me were just the natural way things were, the way things always would be, they weren't natural at all, there were things that could be changed
Büyürken farkettim ki, etrafımızda vuku bulan şeylerin doğal olduğunun, insanların doğaldır, hep bu şekilde olacaktır yaklaşımının yanlış olduğunu, doğal falan olmadığını, bazı şeylerin değişebileceğini ;
Aaron told me that they'd offered him a deal, and he finally just said that he would take it if I told him to, and I say- - I came real close to saying, "Take it."
Aaron, bir anlaşma teklif ettiklerini söylemişti. Eğer ben istersem kabul edeceğini söylemişti. Kabul et demeye çok yaklaşmıştım.
She had my parents arrested for a crime she knew they didn't commit, and when I told her to stop, she framed me, too.
Ailemi bir suçtan dolayı tutuklattı, o suçu işlemediklerini de biliyordu. Ve ona durmasını söylediğimde, bana da komple kurdu.
And the man that gave it to me told me we live in a world where one person and a computer has the power to end this world or save it, depending on how they choose to use it.
Ve bunu bana veren adam dedi ki bir insan ve bir bilgisayarın tercihlerine göre bu dünyayı sonlandıracak ya da kurtaracak gücünün olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
I told you they're sending me back!
Beni geri gönderdiklerini söyledim!
And my uncle told me, if I ran, they'd hunt me down.
Eniştem kaçarsam peşime düşeceklerini söyledi.
Even if they knew I left Florida, only way they'd know to find me here is if someone told them where to look.
Florida'dan gittiğimi öğrenirlerse, beni burada ancak biri nereye bakmalarını söylerse bulurlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]