Açlık перевод на английский
2,483 параллельный перевод
Ya Kara Lotus için çalışacaktık, ya da sokaklarda dilenciler gibi açlıktan ölecektik.
We could work for the Black Lotus, or starve on the streets, like beggars.
Dünyanın derinliklerinden en küçük atomun içine ve güneşe kadar, daha fazla güce yönelik açlık sınır tanımadı.
From deep within the earth to inside the smallest atom, to the sun itself, a hunger for more power knows few bounds.
Gerçekçiliğe yönelik yeni bir açlık doğurdu.
It created a new hunger for realism.
Senin gibi bir robot açlık acısından ne anlar!
A robot like you wouldn't know how painful it is to be hungry!
"Turbalık ve kamalar olmasaydı, marangoz açlıktan ölürdü."
"Without moss and wedge to earn his bread, the carpenter would long be dead."
Açlık hariç, hayatta başımıza gelen her şeye alışırız.
In life, we grow accustomed to whatever comes our way, besides starving.
Siz açlıktan kırılıyorsunuzdur.
You guys must be starving.
Sen böyle saçmala diye mi onca kadın yürüdü, açlık grevi yaptı, öldü?
You think women marched and went on hunger strikes and died So that you could have the freedom to be ridiculous?
Açlık.
Hungry.
Hastalıklar, açlık, isyanlar...
I had to deal with Diseases, famine, rebel...
Her yerde kıtlık yaşanıyor, insanlar açlıktan ölüyor.
There are fucking food shortages everywhere - starvation.
Zengin ve fakir arasındaki ayrımcılık açlık ve kıtlık, savaş, şiddet ve nefret... Hepsi kontrolümüz dışında giderek büyüyorlar.
The divide between rich and poor, hunger and famine, war and violence and hatred, all flourishing beyond control.
O açlık ilkel kimliğinin kendisidir.
- That hunger is your primal self.
Bu sıra dışı avcı için avlanmadan geçen 48 saat, açlık ve ölüm demek.
Eating anything they can fit into their mouths. The African bullfrog, one of the biggest frogs on the planet.
Minyon, çarpık bacaklı bin dolarlık kıyafetin içinde açlıktan ölecek gibi dış mekanda çalıştığı için bronzlaşmış gözlük takmaktan gözlerinin altı morarmış ve peçetenin üstündeki bir at nalı.
Small, bowlegged... Hungry-thin in a thousand dollar suit, deep tan from working outdoors, raccoon eyes from wearing goggles.
Açlık hissi oluştu mu?
Have they got the munchies?
Neden bize açlık diyetinde olduğunu söylemedin?
Why didn't you tell us you were starving yourself?
Kız kardeşimin bebeği ölmek üzereydi Açlıktan ölecektik
My sister's child was close to death And we were starving
Açlık kol geziyor memlekette Hala sorulacak bir hesap var
There's a hunger in the land There's a reckoning still to be reckoned
Güneşin kavurduğu Serengeti'de, açlık yüzünden antiloplar yağmurun peşinde kuzeye doğru koşturuyor.
In the sun burnt Serengeti, hunger keeps the wildebeests thundering northward, following the rain.
Anlatacaklarımız, gezegenimizdeki amansız açlık hikayeleri... Dünyanın en dokunaklı hikayeleri.
And these sre the tsles of its relentless hungers... in the most moving stories on Earth.
Açlık, onu ve düzinelerce köpekbalığını Meksika sahillerinin 240 kilometre açığındaki muhteşem bir ziyafete doğru sürüklüyor.
Hunger is driving her - and dozens of other sharks - towsrd s stupendous fesst 1 50 miles off the coast of Mexico.
Costa Rica yağmur ormanlarının gizli dünyasında, bir sonraki neslin başarısını garantileyen şey ise, açlıktan doğan, kıpır kıpır bir kardeşlik.
But in the hidden world of the Costa Rican rainforest, it is a seething sisterhood of hunger that assures the success of the next generation.
Zirvede, kırmızı gözler, sarı kaşlar ve cesaret dolu yürekleriyle tırmanışı ve tekrar bir araya gelişlerini kutluyorlar. Ve açlıktan gözü dönmüş, artık yetişkinler kadar irileşmiş yavruları üstlerine saldırıyor.
At the top, red-eyed, yellow-browed and full of spunk, they celebrate their ascent and reunion... [braying] and are quickly assaulted by their ravenous chicks, now nearly as big as the adults.
Açlık çeken dişi deniz filleri, üç haftalık dev bebeklerini neredeyse arkalarına bile bakmadan terk ediyorlar.
With barely a backwards glance, the starving elephant seal females desert their giant three-week-old babies on the shore.
Açlık dev otçulları pasifik sahillerine doğru sürüklüyor.
Hunger drives the giant Herbivores toward the Pacific Coast.
Aniden açlık en büyük problemleri olmaktan çıkıyor.
Suddenly, hunger isn't their biggest problem.
Pasifiğin kuzeybatısında, yokolan besin kaynaklarından dolayı, açlık çeken devler her bir kalori için savaşıyorlar.
Narrator : In the Pacific Northwest, with food sources disappearing, starving giants fight for every calorie.
Açlık, kendi melodisiyle oynatır bizi.
Hunger makes us dance to its tunes.
Açlık öldürür!
Hunger kills!
Bu Kamboçyalıların acısını çektikleri soykırım, açlık, yakınlarının gözlerinin önünde öldürülmesi, mülteci kampında geçen yıllar, Batı'ya geldikleri yürek parçalayıcı tekne yolculuğu gibi durumlardı.
These Cambodians had suffered genocide, starvation, relatives murdered before their eyes years in refugee camps, harrowing boat trips to the West.
- Açlık.
- l'm hungry.
- Bu kadın 10 adam açlık grevinde kendilerini öldürürken gözünü bile kırpmayan kadın.
- This is the woman who's watched... ten men on hunger strike starve themselves to death and never flinched!
Açlık, susuzluk kan dökme arzusu ve cinsel istek.
Hunger, thirst, bloodlust, sexual urge.
Hastalıklarda, açlık yıllarında, depremlerde neredeymiş?
- Disease? - Famine? Earthquakes -?
Açlık ise, hayvan kanı yapmayacağım.
If it is hunger, animal blood will not do.
Seni Viyana'da bir müzede açlıktan kıvranırken bulmuştu.
Found you starving in a museum in Vienna.
" Açlık sona erer.
" The hunger shall be slain.
Ölüm sayısız şekillerde geldi birebir mücadele bombardımanlar beslenme yetersizliği açlık ya da aşırı soğuk.
Death came in countless forms... hand to hand combat bombardments... malnutrition malnutrition or extreme cold
Hepiniz açlık çekmektense ölmeye kararlı mısınız?
You are all resolved rather to die than to famish?
Kendi kendimi yiyeceğim. Hem beslenip hem açlık çekeceğim.
I sup upon myself and so shall starve with feeding.
Eğer hala açlık hissediyorsan biraz daha verebilirim.
You know, if you are not feeling a full Svensation I can get you more.
Bizim de açlık çekmemizin bir anlamı var mı?
Yeah, what's the point of us starving too?
Ama asıl açlık, yalnızlık ve yorgunluk karakterinize şekil verir.
But it's the hunger, the loneliness and exhaustion that gets you really.
Günde birçok kez hissettiğim bir şey. Bir beklenti bir açlık hissi.
It's just a feeling that comes over me many... many times a day... a feeling of humm... expectation, aah... hungering.
Cömertlik, sevecenlik hristiyan nezaketi ve İngiltere öğretileri, açlık çekenlere yardım...
It's through generosity, through compassion, through simple Christian kindness, and England gospel is spread through all those who hunger...
Beni mahrumiyetle, iflas etmekle sadece açlık ve sefaleti bilen bir hayatla tehdit edebilirsin.
And you may threaten me with privation, with bankruptcy, with a life that knows only hunger and squalor.
Zavallı çocuklar açlıktan kıvranıyor. Evet, öyle görülüyor ki asıl zavallı çocuk benim.
It looks like I'm the poor boy here.
Ön çapraz bağlarda hafif bir yırtık var.
I'm seeing a slight tear on the ACL.
Afrika antiloplarının göçü vahşetle açlığın kesiştiği bir kavşağa doğru ilerlerken... Kral kelebeklerinin göçü de bütün bir kıtayı kaplayacak şekilde yayılıyor.
While the wildebeest migration has converged on a small crossroad of terror versus hunger... the monarch butterfly migration has spread to fill a continent.
Ama kızkardeşlerin bitmek bilmez açlığı asla sona ermeyecek.
But the restless hunger of their sisterhood will be immortal.