Elinde перевод на английский
22,346 параллельный перевод
Kaçtı ve seni elinde paketle ortada bıraktı!
He ran off, and he left you holding the bag!
Kadının elinde bir şey var.
She's holding up something.
L.A. Emniyeti'nin elinde kaynaklar ABD ordusuna yapılan uluslararası bir terör saldırısına karşı koyabilecek düzeyde değil ve derhal geri çekilmesi gerekiyor.
The LAPD lacks the assets to confront an international terrorist attack on the Armed Forces of the United States and should stand down... now.
Olimpos kristali Yazar'ın elinde beliriverdi.
_
- Uyuşturucu mu? - Elinde kalan her şeyi oydu!
- That's all she had!
Bu, kurbanın elinde miymiş?
That was on our victim's hand?
Tamam, Donna kiminle birlikte çalışıyorsa, bunları elinde tutuyor olmalı.
Okay, whoever Donna is working for has to have his hand in all of these.
Elinde ya da tırnaklarında, onun DNA'sını bulabiliriz.
We might be able to find DNA on his hands or under his fingernails.
- Elinde ne var öyle?
What you got in your hand there, tiger?
Kocamı öldürdüğüme dair elinde kanıtlar var.
She had evidence that I killed my husband.
İntörn hastanın yanında elinde bir neşter, iğne ya da klemple durur ve ilk hareketi yapmaya korkar.
The intern stands over a patient with a scalpel or a needle or a clamp, afraid to make the first move.
Neden içki yok elinde.
- Why don't you have a drink in your hand?
Elinde ne var?
What do you got?
Ee, elinde bir şey mi var?
So, you got something?
Elinde tüfeklerle bize doğru koşan askerler var.
There are soldiers running at us with rifles.
Az önce elinde bir kıtayı yok edecek radyo aktif materyal bulunan birinin kaçmasına izin verdiniz.
You guys just let a man go with enough radioactive material to take out a continent.
- BARO'nun elinde kanıt var.
- The AUSA has proof.
Polisin elinde robot resimler vardı, ve birden bire,
The police only had sketches, and then all of a sudden,
Biyoloji öğretmenimin bir elinde altı parmağı var.
My bio teacher has six fingers on one hand.
- Öyle olsa elinde kanıt olurdu.
If that were true, you'd have evidence.
Henüz değil. 3 blok hala isyancıların elinde ve yangınlar yüzünden bir şey yapamıyoruz.
Not yet. The rioters still control 3 blocks, and the fires inside have spread us thin.
O anda başka bir şey olmayacak. Elinde dondurma haricinde.
Nothing else exists in this moment except mano y gelato.
George ilk ortaya çıktığında bir elinde çiçekler ve diğer elinde büyük paket patates cipsi.
First time George showed up, he had store-bought flowers in one hand and a big bag of Tom's plain potato chips in the other.
Ama elinde ona karşı bir şeyler olmalı, yıllar öncesinden.
But you had something on him? I mean, from years ago.
Noel dışarılarda bir yerde, ve Hanna elinde olabilir.
Noel is out there somewhere, and he might have Hanna.
Hanna'nın elinde olduğunu söylüyorlar.
They think you have Hanna. Do you?
Cass'i riske attık, şimdi de Amara'nın elinde.
You know, we gambled with Cass, and now Amara has him.
Elinde kalan gemileri Tokyo kıyısına konuşlandırmış.
He's mobilized his remaining destroyers off the coast of Tokyo.
Sağ elinde bir kaç tel saç buldular, kıza ait değil.
Yeah, they found some strands of hair in her right hand, not hers.
Bakıcının elinde bulunan saçın DNA'sı yarına kadar belli olmayacakmış.
The DNA results from the hair found in the babysitter's hand won't be back till tomorrow.
Bu Beth'in elinde bulduğumuz saç..... ve bu da bugün Mark'ın kafasından kopardığım.
This is the hair we found in Beth's hand, and this is hair I pulled from Mark's head earlier on today.
İplerim senin elinde.
You're my ride.
Elinde sopayla gezen beyaz kıyafetli bir kadını anlatan seyahatname.
Erratic text describing a woman in white with a bo staff.
Kardeşim elinde.
You have my brother.
Wedding, bildiğin gibi Türk Fedarasyonu'nun elinde.
And Wedding, as you know, is run by the Tuerk Federasyon.
Neden elinde ne olduğunu bize göstermiyorsun?
Why don't you show us what you got?
Fakat Hector gerçek anlamda hiçbir zaman için tahtı elinde tutamaz Ağabeyi ölene kadar.
But Hector can never truly own the throne until his brother is dead.
Mutluyduk, kızgın değil çünkü mutlu bir şekilde yolumuza devam ettik Damon ve, onun nasist varlığı olmadan, ama aklından sildiğin birisi, küstah bir şekilde elinde çiçeklerle, hem de sevmediğin çiçeklerle ortaya çıkarsa...
We were blissfully not angry because we had blissfully moved on from Damon and his selfish, narcissistic existence, but when someone who you have erased from your mind has the audacity to show up at your door with flowers, and not even your favorite
Eğer işler kötüye giderse elinde, beyninin seni tüm kötü hislere sürükleyeceği zamandan başka bir şey kalmayacak..
Because if this goes bad, you're gonna have nothing but time... to drown yourself in every dark emotion your brain can conjure up.
Buluşma işi elinde patladı ve sen de rahatlık alanına geri çekiliyorsun, işine.
Nope. 'Cause dating blew up in your face and you're retreating to your comfort zone, work.
Elinde zor durumda kalmış bir şirket ve işe yaramaz aşılarla dolu depolarla kalakalmış.
And he was left with a struggling company and warehouses full of unusable vaccines.
Polis, elinde cop olan Sırp polislerle uğraşacağına halkın etnik yapısının farkına varsa iyi olur.
It'd be nice if the ethnic structure of the police reflected reality instead of each Serbian carrying a baton.
- Hank Kara Pençe'nin elinde. - Ne diyorsun be? - Hayır.
Black claw has hank.
İnanıyorum ki kitap şu anda senin elinde ve onu bana vereceksin.
I believe that you now have that book And you will give it to me.
Lucifer'ın elinde olduğunu biliyorsun değil mi?
You know that she's got Lucifer, right?
Ayrıca Lanetler Kitabı onun elinde.
And she's got the Book of the Damned.
Her şey kötüye gittiğinde elinde sadece ailen vardır.
And when everything goes to crap, that's all you've got - - family.
Çünkü bir savaş yaklaşıyor ve zaferin anahtarı onların elinde.
Because there's a war coming, and they hold the key to victory.
- Ne demek elinde?
- What do you mean, you got her?
O şeyi elinde tutamazsın.
You can't get your hands on this stuff.
- Tabi onların da elinde olmayabilir.
- Or hit every garage sale. - On the chance that they might have it.