Farzet ki перевод на английский
106 параллельный перевод
Farzet ki kolun kırıldı.
Suppose he breaks your arm.
Jack, farzet ki ısrarla söylemeni istiyorum.
Well, Jack, suppose I told you I'd rather you did say.
Farzet ki onu hiç tanımadın.
Just pretend you never knew her.
Farzet ki bu sefer kaybettin.
Suppose you lose this time?
- Peki farzet ki kaybettin ve ödeyemedin?
- But suppose you do and you can't pay?
Farzet.. Farzet ki Avrupa'ya tekrar geri döndük.
But suppose... suppose we could go back to Europe again.
Farzet ki evliliğimizin gidişatı sonucu...
Well, but suppose in the natural course of events....
Farzet ki işi bitiremedik ve paralar hala banka aracında ya o zaman?
Suppose we haven't finished and there's still dough in the truck?
Farzet ki onlara yaptıklarının... embesillik ötesinde aptalca şeyler olduklarını söyledim.
Who asked me for my opinion? And suppose I told them... that what they're doing is stupid to the point of imbecility!
Farzet ki dürüstçe para kazanılacak bir iş değil.
Well, supposing it wasn't exactly an honest penny.
Farzet ki kaçmamıza yardım ettin.
Suppose you help us escape.
Farzet ki çocuk aldı onları ;
Suppose the children take it ;
Farzet ki ismim, mirasım, hiçbir şeyim yok.
Suppose I have no title, no inheritance, nothing.
Farzet ki...
Suppose...
Sadece farzet ki New York'a yine geldim.
Just suppose I came to New York again.
Farzet ki, Irma'nın kocası ölmedi de, geri döndü.
Suppose, instead of dying, Irma's husband had returned?
Farzet ki, bir kaç günü titiz bir planlamayla geçirdin.
Suppose you take a few days to plan carefully.
Şimdi, farzet ki, bütün bunları bir kenara atıp, buradan ayrıldık.
Now, suppose we just knock off all this bull and I get out of here.
Farzet ki, düşündüğünden çok daha iyi olduğunu söyledim?
What if I told you it was a whole lot better than you think?
Farzet ki bunda gerçek bir gelecek olduğunu ve hayatımda ilk kez bir şekilde kendimi bulduğumu hissettiğimi söyledim?
What if I said there was a real future in this, and that for the first time in my life, I feel that I have, sort of, found myself?
Farzet ki babamı ikna ettim.
Assume that I've convinced father.
Farzet ki çalışmaya giden bir işçiyim.
Just imagine that I'm going to work.
Farzet ki düğünün var bugün.
You'd think it was your wedding day.
- Farzet ki, Jacques Brunico'ya gitmiyor.
- Suppose Jacques doesn't go to Brunico? - Not a chance.
Erland, sana yalvarıyorum farzet ki hayatım için yalvarıyorum.
Erland - I beg you - beg you as if I were begging for my life. Don't go.
Farzet ki adamın bir arka bahçene gelip seni aptal yerine koydu
Suppose a fellow came into your backyard and made a damn fool out of you.
Farzet ki, Direnişten birini tanıyorsun ve farz et ki o adam beni Londra'dan soruşturdu. Bir kez tamam derse, benimle bağlantı kurar.
Suppose you knew someone in the Resistance... and suppose he checked up on me with London... when he found out I was all right, he could contact me.
Farzet ki kardeşin değilim ve farzet ki beni tanıyorsun.
Well, suppose I wasn't your sister and suppose you did know me.
Farzet ki değişime uğramışım.
Suppose I am a mutant.
Farzet ki ağzımdan hiçbir kelime çıkmadı.
Imagine I never said anything.
Nicky, farzet ki patlak bir tekerin vardı.
Nicky, supposing you had a flat tire.
Farzet ki, polis dün gece işlediğin cinayet nedenini biliyordu.
Suppose the police... knew about your motives for committing murder last night.
Şimdi... farzet ki ben seninle bir sözleşme yaptım...
Now... suppose I write you a contract.
Farzet ki sana paramın olmadığını söyledim.
Supposing I told you that I was broke?
Farzet ki planlarına takılmadım?
Suppose I hadn't stumbled on their plan?
Farzet ki ölmedi?
Suppose he wasn't dead?
Farzet ki, şuan bu yolda yürüyen... o!
Suppose that the one walking this way now... was him!
Farzet ki bu bir ampul sandvici. Ve umalım da bunu yesinler.
Think of it as a light bulb sandwich and hope they swallow it.
Farzet ki sana küçük bir süprizim var.
Suppose I spring a little surprise on you
Farzet ki, bizim bilmediğimiz bir şey biliyorlar.
Suppose they know something we don't.
Farzet ki, burayı sel götürecek.
Suppose this place is flooding out.
Farzet ki, daha yüksek bir yere gittiler.
Suppose they left for higher ground.
- Farzet ki, burada kapana kısıldık.
- Suppose we're trapped here!
- Farzet ki çeneni kapasan.
- Suppose you shut up.
Ya, farzet ki öyle.
No, if you were to think about it like that.
Farzet ki, huysuz bir geyik mesela.
Say, a moose with an attitude.
Şimdi farzet ki... Farzet ki, ben düşüncesizce yazılmış bazı mektuplar alıyorum. Sen mi, Watson?
Now suppose... suppose I was to be the recipient of some indiscreet letters.
Farzet ki öldü.
Supposing he does?
Farzet ki gerçekten çizebiliyorsun.
Suppose you could really draw.
Farzet ki gerçekten bir ressamsın.
Suppose you were a real artist.
Farzet ki Saddam Hüseyin 1944'e bir yolculuk finanse etti.
Saddam Hussein finances a trip to 1944.