Hâttâ перевод на английский
53 параллельный перевод
Bayan Tilford, 28 yaşında, hayatınızı başkalarının çocukları ile harcar mıydınız? ... her gün aynı eski elbise, geceleri bile çalışmak, geleceğe dair düşünmemek hâttâ ha affedersin, Karen Wright ile yaz tatili planları yapmak!
Mrs. Tilford, at 28, do you spend your life with other people's children no new clothes, working every night, nothing to look forward to but a summer vacation with Karen Wright?
Dün sen geldiğinde onu geri koyuyordum hâttâ.
I was putting it back yesterday when you made me drop it.
Hâttâ düğünde vereceğin hediyeyi düşünmeye başla.
You can buy the wedding present.
Bana sen demenizi de istemiyorum. Hâttâ adımı bile anmayın.
I shall not call you names, and I won't allow you to call me names.
Hemen toparlanıp gidelim, Yarın ilk trene atlayıp hâttâ...
Let's pack and get out of here. Let's take the train tomorrow.
Hâttâ yakınım olan kardeşlerimi bile.
Closer even than my brothers.
Hâttâ çatışma olmasın diye her şeyi yaparım.
I could have chased a few tracks and let the matter drop.
Hâttâ silahını hızlı da çekebilirsin.
Sometimes you become really good.
Hâttâ iri, yağlı ve kıvırcık saçlıydılar. Küçük, gaddar gözleri ve siyah gözlükleri vardı.
Especially a fat oily one with his curly hair, and his tiny cruel eyes and black sun glasses.
Hâttâ bir şişe şarap bile.
Even a bottle of wine.
Hâttâ daha da iyisi! Kuşbaşı yapın!
No, better still - cut them in pieces.
Hâttâ, ta New York'tan geliyorum- - Bakın, geç kaldığımın farkındayım ama buraya gelene kadar çok sıkıntı çektim.
In fact, all the way from New York, and I mean, I didn't even... Look, I know I'm late, but I really did suffer to get here.
Hâttâ bu konuyla ilgili bir şarkı bile vardı.
There might be a song in that.
Hâttâ seçmelerden alnımın akıyla çıktığımı söyleyebilirim.
Yeah, as a matter of fact, I passed my audition.
Hâttâ şu ana kadar sende en beğendiğim şeydi o. Öyle mi?
In fact, that's my favorite thing about you so far.
- Ciddi misin? Hâttâ-
- Oh, oh, it's definitely enough.
- Hâttâ çok güzelmiş.
- It's quite good.
Hâttâ istifa ediyorum.
I'm quitting.
Hâttâ hiç duymadım.
Never even heard of it.
Hâttâ siyah giyiyor.
She even dresses in black.
Menchu, Julia, ben, hâttâ sen bay Domenec, bu oyunun parçaları olabiliriz.
Menchu, Julia, I, even you, Senor Domenec, may all be pieces in this game.
Hâttâ not bile bırakmış :
He left a note :
Hâttâ onunla evlendim bile.
True, I have married her.
Hâttâ genç bir kadın olduğumda beni besleyenlere ihanet ettiğimi bile söyleyenler olabilir.
"EVEN AS A YOUNG WOMAN I'D BETRAYED THOSE WHO FED ME AND GAVE ME SPIRITUAL SANCTUARY." MOLL.
Defterde onun katil olduğunu yazdığını söylüyorsun... -... hâttâ daha da kötüsünü.
YOU SAY HER BOOK TELLS HER AS A FOUL MURDERER, AND WORSE.
Rahipler, bilim adamları, parlamenterler sigortacılar, hâttâ Ethan'dan bir öğrenci.
"CLERGYMEN, SCIENTISTS, PARLIAMENTARIANS, INSURANCE SALESMEN, AND EVEN AN ETON SCHOOLBOY."
Hâttâ bazen korkak bir tavşan gibi geri dönmeyi düşündüm.
AND SOMETIMES I THOUGHT I MIGHT FOLD AND RUN BACK LIKE SOME SCARED RABBIT.
Hâttâ en iyilerinden.
EVEN THE BEST. "
Bunun sebebi sizce, birleştirilmiş gelirleri üçüncü dünya ülkelerinin borçlarını kolayca ödeyebilecek olan kiliselerin dev finansal kuruluşların, hâttâ dev sigorta firmalarının ortaklarından olmalarının payı var mıdır?
Do you think it's because the Churches, whose combined wealth could easily pay off the entire third world debt, are massive shareholders in financial institutions, including the global insurance industry?
Çenemi kapalı tuttum, hâttâ süründüm.
I do shut my mouth, I even crawl.
Hâttâ, fırsat buldukça cinsel saldırıda bile bulunurlardı.
Even, on occasion, commit sexual assault.
Hâttâ boşandıkları bile oluyor.
They can even divorce.
Öncelikle aptal başkanınız ateşkes ilan ediyor ki Saddam henüz ölmemiş, hâttâ yakalanmamış bile.
First, your idiot of a president declares a ceasefire even though Saddam isn't dead yet, or even captured.
Kinezyoloji uygulamaları, bardak çekme, hâttâ elektromanyetik terapi yapıyoruz.
We offer applied kinesiology, cupping, even electromagnetic therapy.
Hâttâ dışarıdan birini tutabilirim.
I even considered recruiting an outsider.
Söylenecek en kolay şey annemin buna zorlanmış olduğu,... ya da oyuna getirildiği, hâttâ köşeye sıkıştırıldığıdır.
The easy way to explain things is that my mother was bullied, or tricked, or even backed into a corner.
Hâttâ polisler bile.
Even the cops.
Mouse... Hâttâ masum görgü tanıkları bile, bize bakkallıkları satan adam gibi.
Mouse... even the innocent bystanders,
Daha önceki gibi, hâttâ daha iyi olacağız.
We'll be like we were before, only even better.
Hâttâ Tanrı dahi olaya karıştı. İngiltere karşısındaki ilk gol, bir futbol şampiyonası söz konusu olmasına rağmen, elle atılmıştı.
Even God himself got involved in this case the first goal against the English was scored with the player's hand even though it was a football championship.
Hâttâ, çok iyi geldi.
- Actually, it did feel pretty good.
Hâttâ bu akşam yediğimiz her şeyi Colin öldürdü.
In fact, everything we are eating this evening, Colin has killed.
Eğer biri lord olabilirse, o kişi hikmetli yönetici olarak anılır hâttâ ona shogun olma yolu bile açılabilir.
If one can become a lord that could be called a wise ruler, the path to becoming the shogun might even open up.
Bayan Hunter'a daima güzel ve hâttâ zeki biri olduğu için saygı duydum. Ama çok bencil ve çok açgözlü.
I always looked up to Mrs Hunter as somebody who was beautiful and sometimes brilliant, but she's too selfish and too greedy.
Denize açılır ve altı, hâttâ yedi saat boyunca gelmezdi.
He would go out, and he would be gone for, like, six or seven hours.
Değişik açılardan... farklı yönlerden... hâttâ tepe üstü bile baktım... sonuç değişmedi.
I viewed from different angles... in different poses... even stood on my head... but same results.
Uçması, hâttâ düzgünce yürümesi haftaları bulacak.
It won't be able to fly, or even walk properly for several weeks.
Kimse, hâttâ ben bile onlarla yüzleşirken sana yardım edemem.
No one, not even me, can prepare you for what you will face.
Belki bir yıl sonra, hâttâ...
Maybe in a year or so.
Hâttâ ondan korkardın.
You were frightened of him, and he never cared about anything unless it had the Bronson name to it.
Hâttâ biraz solgun.
A thoroughly white one. Even a bit pale.