Içinde перевод на английский
135,849 параллельный перевод
Son 9 ay içinde bir sürü boktan şey gördüm. Ama ikinizin buraya silahsız gelmesi var ya çok etkileyici bir şey.
I've seen a lot of shit over the last nine months, but you two coming in here like that, unarmed... wow, that just about takes the cake.
Bu süre içinde multivitamin seni idare eder.
In the meantime... multivitamins to start you off.
Yabanın ortasında, merak içinde dolaşıyor ve asla bulunmaması gereken bir şeyi arayıp duruyorum!
I'm wandering around the wilderness with the Wormless Wonder searching for something that was never meant to be found!
Bu kapşönlunun içinde ne olduğuna bakmak ister misin?
You want to pop the hood on this van and see what's inside?
Adam bira içinde limelendi. Harfi harfine bir gecede.
The man left a lime in a beer, literally overnight.
Birkaç saat içinde gerçekten de sadece tek bir seçeneğin olduğunu anlayacaksın.
In a few hours, you'll realize there's really only one option here.
1 saat içinde limanda ol.
Be at the port in one hour.
Başkan bir saat içinde seni bekliyor.
The president expects to see you within the hour.
İki yıl içinde Phoenix'e döndüğünde bu anı tekrar tekrar kafanda canlandırıp sonun başlangıcı olduğunu anlayacaksın.
And two years from now, you'll be back in Phoenix replaying this very moment over and over again in your mind and realizing it was the beginning of the end.
- Benimle huzur içinde oturmak ister miydiniz lordum?
Would you care to sit with me? In peace, Lord?
Zaman içinde onu seveceğine eminim.
And in time, you will grow fond of him, I'm sure.
Altı ay içinde tekrar dene.
Try back in six months.
İki yıl içinde, tüm bu cadde cupcake ve müzik dükkanları dolacak.
In two years, this whole block will be just cupcake joints and record stores.
Ama birkaç saat içinde güneş batacak ve Atlı sürmeye başlayacak.
Point taken. But in a matter of hours the sun will set and the Horseman will ride.
- Cehennemin alevleri içinde can vermeye gönüllü müsünüz?
Are you willing to die in the flames of the inferno?
Senin içinde de aynı ihtiyacı hissediyorum.
And I sense that same need in you.
Ve hepimiz huzur içinde kendi mutluluğumuzu yaşayacağız.
And we will all get to pursue our own happiness in peace.
Eğer içinde yoksa, birini savaşmaya zorlayamazsın.
You can't force someone to fight - if their heart's not in it.
Beni dolabın içinde dışarı çıkaracaksın ve işimiz bitecek.
You just need to get me back out onto the truck, and we're home free.
Bak, iki dakika içinde dışarı çıkmazsam bana bakmak için buraya gelirler.
Look, if I'm not back outside in two minutes, they're gonna come in here looking for me.
İşin içinde o varsa durum daha da kötüleşti demektir.
If he's involved, things just went from bad to worse.
Collin iki gün içinde Atina'da işe başlayacakmış, ama Yunanistan'a ilk gelişi olduğundan erken gelmek istemiş.
Apparently, Collin was scheduled to start work in Athens in two days, but because it was his first time in Greece, he came in early to get a lay of the land.
Daha az önce bir adam acı içinde çığlıklar atarak öldü, ve siz tekrar denemek mi istiyorsunuz?
The last guy just died, screaming in agony, and you want to try it again?
10 gün içinde yok olacak bir şehir için savaşıyorsun, bundan daha aptalca ne olabilir?
You're fighting for a city that won't exist in 10 days. What's more foolish than that?
Anlamı "kurtuluş içinde yatıyor"
It means "salvation lies within."
kurtuluş içinde yatıyor.
Salvation lies within.
O da bu işin içinde.
He's in on it.
Amerika halkı, huşu içinde başkanın sağlık durumunu öğrenmeyi bekliyor.
The American people somberly await the news if their president is alive or dead.
Saatler içinde kaybedilenlerin telafisi yıllar sürer.
What's lost in hours can take years to regain.
Dow Jones endüstri ortalaması, Başkan Kirkman'ın vurulmasının ardından bir gün içinde muazzam bir düşüşle 2000 puan iniş göstermişti.
The Dow Jones Industrial Average has already plunged a staggering 2,000 points in one day, after the shooting of President Kirkman.
Charles Langdon da işin içinde.
Charles Langdon is involved.
Ama hâlâ komplocularla iş birliği içinde de olabilir.
Or not... I mean, for all we know, he could be working with conspirators.
Bir saat içinde tüm seçeneklerim önüme serili olsun.
I want all my options on the table - military or otherwise - within the hour.
Gezegendeki en güvenlikli binanın içinde, ofisimdeydim ve kravatımın rengini biliyordu.
I was in my office in the most secure building on the planet, and she knows what color my tie is.
Devletin içinde olmak istemez misin?
Wouldn't you rather be on the inside?
Bir saat içinde masamda olsun.
Get that to me within the hour, please. Yes, ma'am.
Bir saat içinde haber veririm.
I'll confirm within the hour.
- Ve içinde tuttuğunuz mühimmatı.
And the munitions you were keeping there.
Ama bu işin içinde olan herkesin çıkarı dâhilinde, dokuzuncu koltuk için başka bir isim bulsanız olmaz mı?
Mr. President, but in the interest of all those involved, would it be too much to ask for you to put forward another name for that ninth seat?
Bowman'ın bir anda parti içinde ciddi bir rakibi oldu.
Now suddenly, Bowman has serious competition within his own party.
Nano izleyici içinde.
The nano tracker inside...
- Hannah'nın içinde olmasından iyidir.
- Well, it's better than her being in there. - Yeah.
Ama içinde programa dâhil en az bir okul olan
But I did request a list of every Congressional district
Tüm teşkilat arşivlerinde içinde "Beyaz Saray" ve "BrowningReed" geçen dosyaları aradım.
I've done a multi-agency document search for any files with the words "White House" and "Browning Reed" in them.
An itibarıyla sizlere kesin bir şekilde söyleyebilirim ki bu korkunç olayın sorumlusu, Patrick Lloyd liderliğinde ülke içinde faaliyet gösteren bir terör örgütüdür.
We can tell you now, with absolute certainty, that this horrific act was carried out by a domestic terror group, led by a man named Patrick Lloyd.
Ve hiçbir şey elde edemeyeceksin, çünkü o kafesin içinde kilitli kaldığı sürece, hatırlayacağı tek şey yetimhanedeki o hücre.
And you won't get any, because as long as he's locked up in that cage, the only thing he's going to remember is that cell in the orphanage.
Kurt, anılarımı hatırladığım tek yol sahada aksiyonun içinde oluşumdu.
Kurt, the only way I got my memories back was through action, outside in the field.
- İçinde bir karanlık var Octavia.
There's a darkness in you, Octavia.
- Şu an içinde.
- He's in me?
Evet, yani... İçinde hayvan olmayan bir hayvanat bahçesi gibi.
Yeah, I mean, it's... more like a zoo without the animals.
İçinde "cahil beyaz" veya "soluk benizli" geçen bir şarkı söylesem nasıl hissederdin?
I mean, how would you feel if I started rapping to songs, you know, that say "honky" and "cracker"?