Mıe перевод на английский
35,815 параллельный перевод
Yarın Harvard-Yale'e gideceğim.
I'm going to Harvard-Yale tomorrow.
Flynn'e bir kez ateş edebilme şansı bulursam inanın bana bunu kullanacağım.
I get one last shot at Flynn... you better believe I'm gonna take it.
E-postalarını hackleyip sahte ajanımızın ona yolladığı bilete ulaştım.
I hacked her e-mail and got the ticket the fake agent sent her.
E-postanı aldım.
I got your e-mail.
Bunu Henry'e götürelim böylece o da yeni kiracımız gelmeden önce böceği hazırlayabilir.
Let's get this up to Henry so he can pack the Bug before the new tenant comes.
Hadi ama, geçen hafta Avenjet'e yaptıklarından sonra onun Mack 2 hızından yavaş gitmesini sağlayamadım!
Come on, the last time your help fixed the Avenjet, I couldn't get it to go slower than Mach 2!
Ablam doğum yapmak üzere, bu yüzden Albany'e gitmek için araç kiraladım. Bunu bildiği halde onu buraya getirmemi istedi benden.
I rented a car to drive to Albany because my sister Elise went into labor last night and she knew I had it and asked me to take her here.
Bak, Andy ayrıldığında ona biletini aldım onu güvenlikten geçirdim ve onu Retkjavik'e bindiren uçağa bindirdim.
Look, when Andy left, I bought him a ticket, I walked him through security, and I put him on a plane back to Reykjavík.
Hangisi daha garip bilemiyorum U-Sosis'in iğrenç kokusu mu yoksa senin özel hayatımızı o manyak Collins'e anlatman ve peşinden sana kurduğu tuzağa düşmen mi?
I don't know what's more grotesque, the stench of U-Dog, or you discussing our personal life with that lunatic Collins, and then falling for his little trap.
Garip geldi ben de Happy'e bir fotoğrafını yolladım.
I thought it looked strange, so I sent a photo to Happy.
Matt'e birkaç fotograf göndereyim.
- I'm gonna send some pictures to Matt. - [artist] Cool.
İnternet'ten e-posta attım, iş yerine uğradım.
I've hit him up online, I've stopped by his job,
Land's End'e gidiyorum.
I'm walking to Land's End.
"Pürelenmiş üç porsiyon patates Edie'e" bayıIdım.
Well, I love "Three Servings of Mashed Potatoes Edie."
Bu Intel'e daha fazla ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor.
Which means we need more intel.
Schmidt'e bu gece herkesi azarlamasını mı söyledin?
Did you tell Schmidt to do a roast tonight?
Orası meçhul, ama adli tabibin ilk raporuna göre ölüm zamanları ve tanıklara bakarsak tetikçi olamaz.
That's a question mark, but according to the M.E.'s preliminary report, she can't be the shooter, based on alibi and time of deaths.
Ölüm zamanına bakarsak birkaç dakikayla kaçırmışız.
M.E.'s preliminary time of death confirms that we couldn't have missed him by more than a few minutes.
Flynn'e ateş etme şansım olursa bunu kullanacağım.
If I have a shot at Flynn, - I have to take it.
Bebeği Kirk'e güvenli bir şekilde... teslim ettiğinize emin olmalıyım.
I need to know that you're gonna safely deliver that baby to Kirk.
Gerry'e yolda olduğumu söyle.
Tell Gerry I'm on my way.
Miles McGrath'ın bir kuluçkacı olduğunu... Alexander Kirk'e giden bağlantımız olduğunu söylemiştim.
I told you Miles McGrath is an incubator, that he's our link to Alexander Kirk.
Mezar-ı Şerif'te 2005 barış gücünde başladım... Afgan seçimleri sırasında güvenliği sağlamak için oradaydım.
Started off in Mazar-e Sharif as part of the'05 ISAF, sent to provide security during the Afghan elections.
Haber vereceğim ama Kirk'e ulaştıysan ben yanında kalacağım.
I'll call it in, but if you have a line on Kirk, I'm staying with you.
Bay Kirk'e orada olacağımı söyleyin.
Tell Mr. Kirk I'll be there. Goodbye.
Evet, ben de Lewis'e katılıyorum.
Yeah, I'm with Lewis.
Henüz yeni seçmen bulamadığımızı Schmidt'e söyleme.
Don't tell Schmidt we haven't gotten any new voters.
- Jess'e söyle, buna şaşırmadım ve fısıltıları çığlık gibi geliyor.
- Tell Jess that I'm not surprised, - Okay. And her whispers are like screams.
Daha iyi bir Amerika'ya oy vermenizi hatırlatmak için aradım ve daha iyi bir Amerika için Hubbedy Bubbedy'e oy verin.
I'm calling to remind you to vote for a better America and a vote for a better America is a vote for Hubbedy Bubbedy.
Hillary'e oy vermek zorundayım.
I have to vote for Hillary.
Yolculuğunuzda Bunker Hill'e gelmeyi planlamadığınızı biliyorum ama buradayken en iyi tedaviyi alacağınıza söz veriyorum.
All right, well, I'm guessing Bunker Hill wasn't on your itinerary, but I promise while you're here, you'll get five star treatment.
E - Hub üzerinden, 30 kilometre çaplı alanda H.U.S'a neden olana diğer E. coli vakalarını araştırdım.
I had the E-Hub run a search to see if there are any other cases of E. Coli causing H.U.S. in a 20-mile radius.
Kesin olmamakla birlikte işe yararsa sadece Eugene'e yardım etmeyecek diğer salgın kurbanlarına yardım etmenin yolunu da açacak.
It's not a sure thing, but if it does work, it would not only help Eugene, it could also be our path to helping other victims of the outbreak.
Gidip Eugene'e bakacağım.
I'm... gonna go check in on Eugene.
Wessex'e geri dönüyorum.
I'm going back to Wessex.
Agrabah'ı kurtarmaya o kadar odaklanmışım ki neredeyse Belle'e yardım etmeni engelleyecektim.
I was so focused on saving Agrabah, I nearly stopped you from helping Belle.
- 51'e her zaman yardım ederim.
Hey, I'm always happy to help out 51.
Çünkü Molly's'e gideceğim ve eğer...
'Cause I'm gonna head to Molly's, and if you're...
Önce Figgis'e odaklanalım, bunu sonra hallederiz.
- You're right. Just concentrate on Figgis, and we'll figure this out later.
Jess'e karşı duygularım var.
I do have feelings for Jess.
Hammond biraz daha lastik yakarak ve yeni bir takım lastikle kendini teselli ederken ben de James'e katıldım.
As Hammond cheered himself up with some doughnuts and then another set of tyres I went to join James.
Venedik'e vardığımızda, keyfimiz yerindeydi.
As we arrived in Venice, we were in good spirits.
3'e ulaşan kazansın mı?
Best of three?
İlk olarak, yeni Mustang'e etrafı dolaştırmaya karar verdim ve Londra'ya yola çıktım başkente.
I decided that, first of all, I'd show the new Mustang around, so I headed for London... which is the capital city.
Çok heyecanlı olduğun için unuttuğundan sana İngiltere'de Mustang'e ihtiyacımız olmadığını hatırlatmaya geldim.
Well, I have come to remind you - cos you've obviously forgotten, cos you're too giddy - that we have no need for the Mustang in Britain.
Bıraktığımızda sağdan direksiyonlu Ford Mustang'e ülkemizi tanıtıyordum.
Yes. Earlier on, I was in the right-hand-drive Ford Mustang, showing it the sights around our country.
Şimdi de Mustang'e bakalım.
Now let's bring up the Mustang.
Yaralı arabamı Windhoek'e emzirirken sabah oldu, Ve iyi dinlenmiş meslektaşlarım hayranlıkla doluydu Böylesine bir başarıyı nasıl çekeceğimden.
It was morning by the time I nursed my wounded car into Windhoek, and my well-rested colleagues were full of admiration for how I'd pulled off such a feat.
Sence, kaç metre 2x4'e ihtiyacım olacak, bu duvar için.
You see, I don't know how many feet of two-by-four I'm gonna need for this wall right here.
Beyaz Miğferler'e katılmadan önce silahlı bir gruptaydım.
Before joining the White Helmets, I was with an armed group.
Ama bir işletme dersine kaydolup "She-E-O'yla Tanışın" adındaki seminerlere katılınca ne demeye çalıştığını gayet iyi anladım.
But when she enrolled in a business class And then signed up for a lecture series Called "meet the she-e-o,"