Olmadıgını перевод на английский
70,140 параллельный перевод
Ve çatıda týrmanmalarını isteyin Ve onlara sigortamız olmadığını söyleme.
And have them climb up on the roof and don't tell'em we don't have insurance.
Bunun doğru olmadığını biliyorsun.
You know that's not true.
Ama eminim İngiltere'ye geleli çok uzun zaman olmadığını da söylemiştir.
But I'm sure she told you, we've uh... we've not been in England that long.
Bataklığın aşağısındaki yoncaları seviyorlar. Ama onlar için iyi olmadı.
They like it down the mere for the clover, only it don't do them no good.
İlaç için 10 doları olmadığını ve yakalanma riskini göze aldığını mı söylüyorsun?
You're telling me he can't afford 10 bucks for some medicine, he's gonna risk getting caught for that?
Ve bunun, bazı büro hatası olup olmadığını sormadan önce, Değil.
And before you ask if this is some clerical error, it is not.
Kitaplara bakacağım ve yakın bir şey olup olmadığına bakacağım.
I'll check the books and see if there's anything close.
Henüz bir bağlantı olup olmadığını bilmiyoruz ama... Biz de o cesetlerden hiçbirini bulamadık.
We don't know if there's a connection yet but... we haven't been able to find any of those bodies either.
Bir webin bir ev olmadığını değil, sadece biz olduğumuzu söylüyorum. Ahlaki yeşil bir alanda, eğer istersen.
Not that a web is a home, I'm just saying we're in a moral green area, if you will.
Ama senin ya da benim olup olmadığını bilmiyorum.
But I don't know if it's yours or mine.
Olaydan sonra onu muayene ettiğimde, Hayati belirtileri iyi ve o herhangi bir ağrı olmadığını söyledi.
When I examined her after the incident, her vital signs were good, and she said she wasn't in any pain.
Bekleyemeyecek bir şey olmadığını fark ettim.
I realised there is nothing there which cannot wait.
Ray Amca, ya sana bağışlanacak bir şey olmadığını söylesem?
Oh, Uncle Ray, what if I told you there was nothing to forgive?
Şimdi izninizle, Tanrı yüzlerce ruhu denizin dibine göndermeyi uygun gördü arkadaşlarımın onların arasında olup olmadığını öğrenmeye çalışmalıyım!
Now, if you'll excuse me, the Lord has seen fit to consign hundreds of souls to the bottom of the sea, and I must try and discover if my friends are amongst them!
Ya da geminin gerçekten Travail olup olmadığını.
Or indeed if this ship was the Travail.
İkiniz de yıkım, isyan ve saldırıdan yargılanalı dört yıl bile olmadığını biliyor olmalısınız.
He and you must know it's barely four years since I was on trial for wrecking, riot and assault.
Doğru olup olmadığını görmek için geldim.
I came to see if it were true.
Hissettiğimiz şeyin gerçek olmadığını şimdi görüyorum.
I see now it is not true.
Her şeyin iyi olduğuna ve endişelenmek için bir nedenim olmadığını bana temin eder.
He assures me that all is well and I've no cause for concern.
Geoffrey, bu bana hatırlattı da bu sabah, incilinin yatağın yanındaki yerinde olmadığını fark ettim.
Geoffrey, that reminds me. This morning I noticed your Bible was not in its place beside the bed.
Sakince, saygılı bir şekilde ona başka şansı olmadığını gösterelim.
Calmly, with respect, we make her see she has no choice.
Peki ya göründüğün gibi taş kalpli bir kaltak olmadığını kendi oğullarına inandırmaya çalışan kim?
Who's tried to convince your own sons... your own sons... That you're not the coldhearted bitch you seem to be?
- Aynı olmadığını biliyorsun.
- You know it's not the same.
Artık spor salonuna gitmek için zamanı olmadığını söyledi, bu yüzden işe gidiş gelişlerini antrenmana çevirdi.
He said he didn't have time to go to the gym anymore, so he made his commute into his workout.
Orada tüm oksijeni emerek oturduğun için, oda arkadaşının pek yardımcı olmadığını varsayıyorum.
I'm assuming because you're standing there sucking up all the oxygen that his roommate was no help.
Yaptığın bütün bu şeyler için sorumlu olmadığını biliyorum.
I know you weren't responsible for all those things you did.
Böyle bir şey olmadığını söylemiştin.
Deal. Right. You said.
Tek düşündüğüm sabah altıda burada olduğun defterleri incelediğin, uygulamaya hazır olmadığım ve şu an kafama oturan bir harekat planı hazırladığın.
What I think is, you were here at 6 : 00 a.m. looking at the books, figuring out a game plan that I wasn't ready to implement, and now I am.
En kötü, bunun sana uygun olmadığını anlarsın.
The worst thing is, you'll realize that this isn't right for you.
Asıl istediğinin bu olmadığını mı söylüyorsun?
Are you really telling me that isn't what you wanted?
Çünkü Louis'in yönetici olmaya hazır olmadığını söyledim ama belki sen de değilsindir, çünkü etrafında olanlardan yeterince haberdar değilsin. Tanrı aşkına.
Because I said Louis wasn't ready to be managing partner, but maybe you aren't either, because you're not around enough to know what's going on around here.
Ya adım atıp dizginleri ele alırsın ya da başka iş bakarsın çünkü Louis'e onun yönetici olmaya hazır olmadığını söylemezsen her türlü batacağız.
Either step up and take the reins or start looking for another job, because if you don't tell Louis he's not ready to run this firm, we're gonna be out of business one way or the other.
Çünkü az önce Louis'e nazikçe anlatacağın yerde ona bağırdın ve bağırmanın bu ofisin boş olmasıyla alakası olmadığına inanmak zor.
- Do you? Because you just lashed out at Louis when your intention was to let him down gently, and I find it hard to believe it had nothing to do with this office being empty.
Aslında, bu sabaha kadar işe girebilmemin imkanı olmadığını düşünüyordum.
Actually, until this morning, I didn't think there was a chance in hell I was getting this job.
Hayır, Harvey hepimizin olmadığını açıkça belirtti.
No, Harvey made it clear that there is no us.
Harvey, bunu asla yapmamalıydım ve bundan dolayı 20 yıldır üzgün olduğumu anlatmaya çalışıyorum ama düne kadar, ölü ya da diri olmamın umurunda olmadığına ikna etmiştin beni.
Harvey, I never should have done that, and I have been trying to tell you I am sorry about it for 20 years, but until yesterday, you made it clear to me that you had no interest in whether I lived or died.
Eğer oysa, konuşacak başka bir şey olmadığını söyle.
If that's her, you tell her I've got nothing more to say.
Parçası olmadığın bir hayat burada devam ediyor.
There's a whole life going on here that you're not even a part of.
Müvekkilinin, benim müvekkilimle her aramada ortalama 2 dakika konuştuğunu ve konunun havadan sudan olmadığını kanıtlar.
It's proof your client spoke to mine for an average of two minutes per call, and it wasn't to talk about the weather.
Sayın hâkim, Bay Grady bu saçmalığın bir kopyasını bana 20 dakika önce verdi ve kayıtların konuyla alakası olmadığını kabul etti.
Your Honor, Mr. Grady gave me a copy of this nonsense 20 minutes ago, and he specifically agreed it wasn't relevant.
Hata yapılmıştır dedim, ama seninle ben öyle olmadığını biliyoruz yani bunu halletmemiz lazım.
I told her that it must be some kind of mistake, but you and i both knows it's not,
Kahvenin taze olup olmadığını söyleyebiliyor musun gerçekten?
- you really can tell if it's fresh brewed or not? The Donna :
Mike, bunun Oliver'ın fikri olmadığını biliyorum.
- Mike, I know this wasn't Oliver's idea.
Çünkü onun hazır olmadığını düşünüyorsun.
'Cause you don't think he's ready.
Harvey, şu an hiç olmadığım kadar avukatım. Hadi oradan, bebek bakıcısısın bunu sen de biliyorsun.
- Oh, bullshit, you're a babysitter and you know it.
Evet, ben de öyle bir şey olmadığını söyledim, ama bana inanmıyor.
Yeah, I've told him it's not true, but he doesn't believe me.
Ama senin gözün bütün gece benim üstümdeydi, çünkü beni Danny'nin çok pervasız olduğu babanın da sağının solunun belli olmadığı konusunda uyarmıştın. Hatırlıyor musun?
But you kept checking on me the whole night because you'd warned me that Danny was a loose cannon, and your dad can run hot and cold.
Bu ortamda sizin kadar rahat olmadığı için onu suçlayamazsınız.
You can't blame him for not being as comfortable around all this as you are.
Senin kardeşim olup olmadığını sordu.
She asked me if you were my brother.
Ruh eşim olmadığını öğrenip kahrolduğumu düşündükçe kendime gülüyorum.
It's funny... I was devastated when I found out that he wasn't my soul mate, but now I think
Sadece iyi olup olmadığını merak ettim.
I just wanted to see if you're okay.