Sparkling перевод на английский
666 параллельный перевод
Küçük parlak bir yüzük görmedin mi?
This small, shiny sparkling thing, haven't you seen the ring?
Yokmuş, o zaman soda iç.
Since I don't have any soda, you can have some sparkling water.
Kocamın katili ondan çaldığı parlayan yeşil kılıcı taşır.
The murderer of my husband flaunts the green sparkling sword he robbed from the dead!
Parlak elmaslar, derin gökyakutlar.
Sparkling diamonds, deep sapphires.
Bazen öyle coşkulu oluyorum ki içimden çılgınca ve harika bir şeyler yapmak geliyor.
You know, sometimes I feel as if I was sparkling all over... ... and I wanna go out and do something absolutely crazy and marvelous.
Güneşin altında pırıl pırıldı.
Sparkling away under the old sun.
Bu köpüklü burgonya.
This is Sparkling Burgundy.
Bir yudum sonra "Köpüklü burgadya" dedim.
Well, one sip and I'll be calling it "Sparkling Burgledy."
Anlaşılan eve şu düşünceyle dönecekler : Burası büyük bir piknik alanı bütün yaptığımız sarışın Alman kadınlarıyla salıncaklarda sallanmak sigara karşılığı Ren üzerindeki şatoları takas edip Mosel ırmağına ayaklarımızı daldırmak.
Seems back home, they've got an idea this here is one great big picnic, that all we do is swing in hammocks with blonde Fräuleins, swap cigarettes for castles on the Rhine and soak our feet in sparkling Mosel.
Şampanya gibisin patlayan, yerinde duramayan.
You are like champagne. Sparkling, tantalizing.
Bayan Patricia Pemberton, 77 puanla şampiyonaya katılmaya hak kazandı.
Mrs. Patricia Pemberton has just qualified with a sparkling 77.
Şampanya... köpüklü olanlardan!
Sparkling champagne!
Altın gibi parıldayan şuruba daldırılıp kabartılmış kocaman bir taze krep yiyeceğim.
I'm going to eat a big stack of fresh, fluffy pancakes drowned in golden sparkling syrup.
Yanıp sönen ışıklar, parlak ışıklar, Onlar, parıltı, parıltı, parıltı.
The flashing lights, the sparkling lights, They twinkle, twinkle, twinkle.
Hep beraber Haydi Ciro sen de kalk şu şampanya'yı getir.
To your success. Go get some sparkling wine!
Tamam ben şiirsel konuşmaktan anlamam ama yine de şerefe bir kadeh şarap içerim.
Before I lose this rhyme, let me think... bottoms up, with a Sparkling drink!
Olmaz. Fiuggi maden suyu gibi.
No, Fiuggi is sparkling.
Hayır bakın, Fiuggi en az maden suyuna benzeyeni.
No, look this way. Fiuggi is the least sparkling.
Fiuggi'de kabarcıklar var.
Fiuggi is sparkling.
Hayır, en az kabarcık onda.
No, it's the least sparkling.
Benim o parlak incim
While my sparkling pearl
İşte böyle ufak suratlardı, parlak gözleriyle bana bakarlardı.
They stared at me with sparkling eyes.
Çok güzel aracılık yaptın, onların hoş sohbetlerini duyabiliyorum.
That's, um... quite a match you made. I can just hear the conversation. Sparkling dialogue.
- Endişelenme. Hiçbir şey yapamazlar.
They can't do nothing till they're through sparkling.
Güneşin altında ışıl ışıl parlıyordu.
Sparkling and shining in the sun.
Gözleriniz karanlıkta parlayan safire benziyor.
Why, your eyes are like sapphires sparkling so bright.
Anne, Benim de gözlerim safir gibi parlıyor mu?
Mama, do I have sparkling sapphire eyes that dazzle, too?
Gündoğumunda açan bir çiçek gibi.
A dew-kissed flower sparkling in the sunrise.
Kadeh kaldırmak istiyorum, işi ve cömertliğiyle bize bu ziyafeti sağlayan iki beyefendinin sağlığına içmek istiyorum.
I would ask you to drink a toast to the sparkling good health of the two gentlemen whose industry and generosity have provided our repast.
Her şeyi net bir şekilde açıklığa kavuşturalım.
Let's get things nice and sparkling clear.
"Bir Çift Işıldayan Göz."
Take a Pair of Sparkling Eyes.
Işıldayan yaka iğnesi ve bembeyaz bir yaka Sağlam ve tertemiz bir kemer.
sparkling lapelle pins, crisp white haversack, highly buffered belt, immaculate crosswork...
Sürekli görünen küçük ışıklar, sıcak ve pırıltılılar.
Little lights that are always on, sparkling and warm.
Henüz ön aperatiflerdeyseniz Dubonnet, şeri veya köpüklü beyaz şarap konuklar resmi havada olacaktır ve komünist tahrikçileri ayırt etmek zor olacaktır.
If you're just having preliminary aperitifs- - A dubonnet, a sherry, or a sparkling white wine- - Then your guests will obviously be in a fairly formal mood
- Köpüklü şaraptı.
- It was sparkling burgundy.
Sanat bagimsiz hale geldiginde ve dünyasini göz alici renklerle resmettiginde, yasamda bir an yaslanir. Böyle bir an göz alici renklerle gençligine kavusturulamaz, yalnizca hafizada uyandirilabilir.
When art, having become independent, represents its world with sparkling colors, a moment of life has grown old, and it may never again be rejuvenated... with sparkling colors.
Sen vampirsin buz tutmuş kalbimin kanallarından ışıl ışıl kanımı emen.
"You are the vampire " which sucks my sparkling blood, " from the channels of my heart
Öyle de olsa, şampanya istiyorum Springer.
Even so, i want sparkling wine. Springer!
Sıradan şampanyalar burada yeterince iyidir.
Ordinary sparkling wine's good enough here.
# Onun ateşli patlamasına
♪ Of sparkling wine
Buralar ne zaman pırıl pırıl olacak?
I mean, when are things gonna start sparkling around here?
Aklımda iki önemli soru var.
I have two sparkling suggestions to make.
Onun pırlanta çöllerinin Parıldayan kumlarına
To the sparkling sands of Her diamond deserts
Girdap ve hortumların içindeki evrenin bazı bölgelerinin içinden... perdelerin içini kaplayan sabah sisi gibi geçen yılların duman ve külü... ve onların sayesinde, filizlenen yıIdız benim meleğim Ariel... parlayan fosfor gibi ışıIdayan izi ile... evrenin bir tarafından diğer tarafına... aynalı gözlerle uçar.
The smoke and ashes of ages past... which hangs like morning mist in veils across the universe... parts in swirls and eddies... and through them, the shooting star, my angel Ariel... flies with mirrored eyes, leaving a sparkling phosphorescent trail... across the universe.
Sadece pişen güzel bir etin ya da fokurdayan bir tencere yemeğin kokusu.
... the windows sparkling, nothing out of place. Just the smell of beef cooking... ... or maybe a stew simmering.
O hizmetçi harem Zarina...
She's Zarina. She's a servant in the harem sparkling like diamond.
Köpüklü misket şarabı.
Sparkling muscatel.
Titreyen elleriyle bana su verirken parmağındaki yüzüğü fark ettim. lşıl ışıldı.
As her trembling hands gave me the water I noticed a ring on her finger, sparkling in the light.
Yeşil giydiğinde kıskanç bir büyücüdür.
Then suddenly sparkling like the snow.
Ama Fibro-Val'le yıkanan çarşaflar prırıl pırıl ve beyaz.
But the sheets, with fibro-val, are sparkling clean and white.
Mutfağı pırıl pırıldı.
Her kitchen was sparkling.