Ton перевод на английский
6,689 параллельный перевод
Yanlış anlaşılmayacaksa kaç ton çekiyorsunuz?
If it's not delicate, how much... Tonnage?
Yapılacak bir ton işim vardı.
I had a ton of work to do.
Hem de biricik oğlunu ve on adamını öldürdüm. Şimdiye kadarki en büyük işini bozup tüm paraya ve yarım ton saf kokaine kondum. Çok gizli bir yere gömdüm ve tek benim bileceğim çok uzak bir yerde.
And I killed his only son and ten of his other men, took down his biggest ever trade, all the money and half a tonne of pure Colombian, buried it somewhere so secret and so remote that only I will ever know.
Bir sürü bağlantıları var.
Ton of connections.
Cinsel Suçlular Kanunu Veritabanı'na yapılmış sürüyle ziyaret var.
There's a ton of visits to the Megan's Law Database.
200,000 ton ağırlığındaki Üçlütaşır'ın Chicago'yu yerle bir etmesini engellemek için 90 saniyemiz var.
We've got 90 seconds to stop 200,000 tons of Tri-carrier from leveling Chicago.
1947'de Teksas'da 2,7 kilo ton nitrat ve petrol patlaması oldu.
Okay, in Texas City in 1947, there was a 2.7 kiloton explosion of ammonium nitrate and oil.
Sanırım küçük bir paka ton salata şeklini verebilirim.
I guess I could mold tuna fish into a little puck.
Ton balığıyla kaplanmış. Bir tramva yaşıyor olmalı.
Oh, covered in tuna, that's gotta be traumatic for it.
Ekmek arası ton balığı, varsa yanında lahana salatası iyi olur!
Tuna on rye! Coleslaw if they have it!
Bak ben bunun gibi binlerce uyuşturucu olayında görevliydim, tamam mı?
Look, I have worked a ton of these drug cases, all right?
- Daha berrak bir ton alabileceğini...
- You know you get a clearer tone...
- Neredeyse çeyrek tondan söz ediyorsun.
You know you're talking about almost a quarter of a ton.
Hadi bununla yüzleş, beraber tonla şey yapmıyoruz.
Let's face it, we don't do a ton of things together.
Adada tonlarca çiftlik var.
There's a ton of ranches on this island.
Bir sürü yeni poster aldım.
I got a ton of new posters.
Şimdiden tonlarca fikrim var.
And I've already got a ton of ideas.
Ton balığı salatasını yapan kadın, salatayı arabasında bıraktı.
The woman who made the tuna salad left it sitting out in her car all morning.
5 milyon dolar 100 kilo. 150 milyon dolarsa 3 ton.
$ 5 million weighs 100kg. $ 150 million would be three tons.
Son zamanlarda hayranlarımdan bir sürü hediye geliyor bana.
I've been getting a ton of presents from my fans lately.
- Ne yiyorsun? - Ton balığı.
What you got there?
Ton balığının kılçıkları.
A bone in the tuna.
Union Karpit 40 ton zehri Bhopal'in merkezinde depoluyor..
Union Carbide stores 40 tons of poison in the heart of Bhopal..
Burada 40 tonu tek depoda tutuyorsunuz.
Well its contained here in 40 ton tanks.
- İki ton.
- Two tons.
Aslına bakarsan, ufak havuçlarım, organik elma suyum ve ton balıklı sandviçim var.
Basically, I have small carrots, apple juice and sandwiches with tuna.
Bir sürü çürüğüm var da.
I have a ton of cavities.
Birçok mesajı kaybettim.
I lost a ton of messages.
Bir taraftan ona ihtiyacımız var, bir ton şey biliyor.
On the one hand we need him, he's a world of information.
Ari, bu film için çuvallar dolusu para mı kaybedeceğim?
Ari, am I gonna lose a shit ton of money on this movie?
Bir dolu fikrim var.
I got a ton of ideas.
Ya da bi ton patates salatası yapın.
Or just make a fuckload of potato salad.
Üstelik bir ton kural da yok.
And there aren't so many rules.
Bir ton sex olacak burda.
A lot of sex is gonna happen.
Bir ton sexy şey.
A lot of sexy times.
Bilmez miyim bi ton sik aldın ne de olsa?
I know you get tons of dick!
Ton fazla.
Tons more. Just stop.
İşin, Lucho adamlarının günde 250 ton çıkarmalarını sağlamak.
Your job, Lucho, is to keep these men pulling out 250 tons a day.
18 adet konserve ton balığı var.
There's 18 cans of tuna.
İki günde bir, bir kaşık ton balığı ve her gün az miktarda su.
One tablespoon of tuna every other day, and a shot of water once a day.
Herhalde bir ton çekiyorsundur!
You weigh, like, a thousand pounds!
Adım Plank-Ton!
It's Plank-Ton!
Plank-Ton kabarcıklarına hazır mısın?
Ready for a Plank-Ton of bubbles?
bunun üzerine bir ton araştırma var ve sonuçlar aslında inanılmaz.
There's been a ton of research on this, and the results are actually incredible.
bir ton iiii ile.
with like a ton of o's.
Daha geçen yaz, adam ambardayken iki ton buğday kazara tepesinden aşağı boşalmış.
Last summer, his hopper went screwy and dumped 4000 pounds of wheat on him.
Bu restoranda bir daha asla boş masa olmayacak, Tony.
There's not gonna be another empty table at this restaurant again, Ton.
Evet, evet. Telefon, tuşlar ve bir ton eziyet.
With the phone and the buttons and the agony.
Birlikte iş bir ton üzerinde çalıştı.
We worked on a ton of jobs together.
yaratıcılık içerisinde amaçsız bir çaba olarak devam ediyor, ilk önce bu yenilikten zevk aldığımı itiraf etmeliyim bir bakıma okuldan kaçmış gibi hissettim tüm millerimi kullanmak beni kurtardı ve dünyayı gezdim nereye gidersem gideyim eve varırvarmaz bir problem vardı, hiçlikte birşey olmak, bir ton tuğla gibi bana vurdu.
That is an ongoing, relentless effort in creativity. At first, I admit I enjoyed the novelty of it. Sort of felt like I was playing hooky.
farkettim ki anahtar, butün koşuşturmalarda hareketli kalmak.
The problem was, no matter where I went, as soon as I got home, the nowhere-to-be thing hit me like a ton of bricks. I realized the key to this whole deal was to keep moving.