Yapar mısınız перевод на английский
940 параллельный перевод
Kolyeye yakın çekim yapar mısınız?
Can you please show it in front of the camera.
Kayak yapar mısınız?
Do you ski?
Bana büyük bir iyilik yapar mısınız efendim?
Would you do me a big personal favor, sir?
Garson, fıttırıklara servis yapar mısınız?
Waiter, will you serve the nuts?
Yani, konuklara fındık servisi yapar mısınız?
I mean, will you serve the guests the nuts?
Yapar mısınız?
Is that possible?
- Rumba yapar mısınız?
- Do you rumba? - Why, yes.
- Gerçekten yapar mısınız?
- Oh, I say, would you really?
Basın için bir açıklama yapar mısınız?
Will you make a statement for the press?
Lord Cenapları adına, rica etsem Rembrandt van Rijn'ın başyapıtının açılışını yapar mısınız lütfen?
In the name of their lordships, I request you to unveil... Rembrandt Van Rijn's masterpiece.
İsminizi giriş yapar mısınız, lütfen?
Will you sign your name, please?
Kendinize servis yapar mısınız?
Will you serve yourself?
Benim için bir şey yapar mısınız?
Will you do something for me?
Bana bu iyiliği yapar mısınız?
Will you do me that favor?
- Benim için bir şey yapar mısınız?
- Will you do something for me?
Bana bir iyilik yapar mısınız?
Say, you can do me a favor.
Resim yapar mısınız, Bayan Bennet?
Do you draw, Miss Bennet?
Siz yapar mısınız?
Will you do it?
Şu işi bırakıp bana bir iyilik yapar mısınız?
Can you forget those gophers long enough to do me a favour?
Kaptan Carruther, benim için bir şey yapar mısınız?
Capt. Carruthers, would you want to do something for me?
Bana bakın Bayan Ralston, bana büyük bir iyilik yapar mısınız?
Now, look here, Miss Ralston, would you do me a very great favor?
Spor yapar mısınız, genç bayan?
Interessieren Sie sich fur Sport, Fraulein?
- Yapar mısınız?
- Would you?
- Bana bir iyilik yapar mısınız?
- Would you mind doing me a favor? - Not at all, Doctor.
- Bana bir iyilik yapar mısınız?
- Would you do me a small favor?
Bilmiyorum, program yapar mısınız, ama mahkeme yapar. Saat 9 demek, 9 demektir.
I don't know if you work on schedule, but this court does. 9 : 00 means 9 : 00.
Bir kez daha hamham yapar mısınız?
Would you yum me just once more?
Hemşire hanım, bana bir iyilik yapar mısınız?
Nurse, would you do something for me?
Bunu yapar mısınız?
Would you do that for me?
İşlemlerini hemen yapar mısınız?
Rush it through, will you?
Yapar mısınız?
Will you?
Benim için yapar mısınız?
Would you do that for me?
Bana bir iyilik yapar mısınız?
Can you do me a favour?
Bana bir iyilik yapar mısınız?
Oh, say, do me a favor.
Resim yapar mısınız?
Do you care for painting, Miss Morton?
- Benim için bir şey yapar mısınız?
Will you do something for me?
Ben de Amerikalıyım, bana bir ayrıcalık yapar mısınız?
How about giving a fellow American a break, Mrs. Emery?
Çok sık paten yapar mısınız doktor?
- Come along. - Do you skate much now?
- Bir iyilik yapar mısınız sör?
- Will you do me a favor, sir?
Vals yapar mısınız?
Do you waltz?
- Çocuğa bir sandviç yapar mısınız? - Elbette bayım.
- Can you make the boy a sandwich?
Konuşmayı siz yapar mısınız, lütfen?
General Bounine, would you, please?
Bana bir iyilik yapar mısınız?
- Hey, could you do me a favor?
Bir yorum yapar mısınız, Bayan Graziano?
How about a statement, Mrs. Graziano?
Bana bir iyilik yapar mısınız?
Would you do me a favor?
Reg ile bütün yazlarımız birlikte geçerdi parklarda, Wendouree'nin dışında, kaleler yapar, askercilik oynar, madencilik yapar, altın arardık.
Reg and I would spend entire summers together in the parklands, out past Wendouree, building forts, playing soldiers and miners, panning for gold.
Bunu yapar mısınız?
Will you do that?
Bergesen'le Milletler Cemiyeti üzerine tartışırım. Kışın kayak yaparım, kızıma yemek pişirmeyi ve coğrafya öğretirim.
I argue with Bergesen about the League of Nations ski in the wintertime, teach my daughter cooking and geography.
Kendi başımıza iş yapar, Morano'nun payını paylaşırız.
We'll operate on our own and split Morano's share.
Benim için bir şey yapar mısınız?
Could I ask you... Would you do something for me?
Bunu nasıl yaparız umurumda değil ama o kadını bu işin dışında tutalım.
LOOK, I DON'T CARE HOW WE DO THIS JOB, BUT LET'S LEAVE HER OUT OF IT.