Yaşamak перевод на английский
17,585 параллельный перевод
Göçebe yaşamak ve tam olarak uzun zamanlı arkadaşlar edinememek. Yine de, 3 dil biliyorum.
Like, I guess being transient, and not really having any long-term friends, but I do know three languages.
Quagmire # Kim Kore'de yaşamak ister ki #
♪ Quagmire ♪ ♪ Who wants to live in Korea?
# Kim Kore'de yaşamak ister ki #
♪ Who wants to live in Korea?
Ned, bir aralar insanın maruz kalabileceği en kötü şeyin su ve elektriğin olmadığı bir barakada yaşamak olduğunu düşünmüştüm.
Ned, there was a time when I thought living in a shack with no running water or electricity was about the lowest thing a person could be subjected to.
Aramızda yaşamak üzere dünyaya atılmış. Kendini korumak ve fark edilmemek için asırlar boyunca farklı kimliklere büründüğünü farz ediyoruz.
He was cast to Earth, to live among us, assuming different identities over the centuries to protect himself, unnoticed,
Etrafındaki herşeyin tıpatıp aynı olduğu ama aynı zamanda tamamen farklı olduğu bir yerde yaşamak.
You know exactly what it's like to look around and everything is exactly the same but completely different.
İkimiz de bunu yaşamak istiyorduk.
That we both wanted the experience.
Yaşamak için güzel yer, ama alışmak gerekiyor.
It's a good place to live, but you have to adapt.
Gevaudan Adamı da yaşamak istiyor.
The Man of Gevaudan who wants to live too.
Yaşamak istiyorsan kilere in.
Get down to the cellar if you want to live.
Beraber yaşamak korkunç bir şey olacakmış gibi.
living together would be such a horrible thing.
O depremlerle, virüs saldırılarıyla cinayete meyilli süper askerlerle birlikte burada kim yaşamak isterdi ki?
Between the earthquakes, the viral attacks, the homicidal super soldiers, why would anyone want to live here?
Yerel haberlerde spikerlik yapamıyorsam yaşamak için bir sebebim yok demektir.
If I can't anchor the local news,
Hani şu Bay Cacciatore ile Mowbray caddesinde yaşamak için işte.
You know, to live with Mr. Cacciatore down on Mulberry Street.
Asla daha çok yaşamak isteyeceğimi aile ve çocuk sahibi olmak isteyeceğimi düşünmemiştim.
I never thought I'd want to stay, to have a life and a child.
Beraber garip yaşamak istemiyorum onun sanmıyorum?
You don't think it's weird we don't live together?
Anılarıyla yaşamak için... kendilerine anlam ifade eden şeylere sarılmalılar.
They must use whatever means they can to... live with the memories they carry.
Onunla bir şeyler yaşamak için dürüst olmalıyım.
If I want to have any chance at something more with him, I have to be honest.
Onlarla birlikte yaşamak istiyorsan, onlarla birlikte öleceksin.
If you want to live among them, then you shall die among them.
Yaşamak için ihtiyacı olan tek şey bu.
That's the only thing it needs to survive.
Artık benimle yaşamak istemiyor.
He doesn't want to live with me anymore.
Lacroix ailesi ile sıkıntı yaşamak istediğimizi sanmıyorum.
I don't think we want to get into things with the Lacroix family.
Kızımla ilişki yaşamak konusunda ciddi niyetlerin varsa kendi iyiliğin için de söylüyorum esrar satmak dışında bir iş yapmayı düşünmelisin.
If you're serious about having a relationship with my daughter, and for your own sake, you need to think about something else besides selling pot.
Şimdi yapabileceğin tek şey iyi bir şeyler yapıp teraziyi dengelemek. Vazgeçip bir kutuda yaşamak mı istiyorsun?
All you can do now is balance the scales, do some good.
- Yaşamak içimden gelmiyor.
- It's difficult to find the will to live.
Açıkçası ben hayatımı tekrardan yaşamak istemiyorum.
You see, I don't want to go over my life again.
Ben de onunla beraber yaşamak istemezdim.
I wouldn't want to live with her either.
Fakat sadece yaşamak için!
But only to live!
Yaşamak istiyor musun?
You want to stay alive?
Bilemiyorum, ölü olmak, kan içmek sonsuza dek yaşamak.
I don't know, being dead, drinking blood, living forever.
Çünkü yaşamak istiyorsun.
Because you want to live.
Ama buraya ağacın altında yaşamak için gelmedim.
But I didn't come up here to live under a tree.
- Mezarlıkta yaşamak istemiyoruz.
- We don't want to live in a cemetery.
Mezarlıkta yaşamak kim ister, değil mi?
Who would want to live in a cemetery, right?
Huzurlu yaşamak için!
To live in peace!
Ben tırcılarla yaşamak istemiyorum ki!
I don't wanna live with truckers!
Rusya'ya gönderip bok gibi bir köyde yaşamak mı?
Send back to Russia, - live in shit village?
Burada yaşamak istiyorum.
I wanna live here.
Jace eğer bir Gölge Avcısı olmak, ölü gibi yaşamak demekse olmak ister miyim, bilemiyorum.
Jace, if... if being a Shadowhunter means that I have to be dead inside... I'm not sure I want to be one.
Eğer karşı karşıyaysak yaşamak istemiyorum Alec.
I don't wanna be alive if we're on different sides, Alec.
Ben şimdiye kadar burada yaşamak düşündüm.
One day I thought maybe I could live here.
Yaşamak istiyor musun, istemiyor musun?
Do you want to stay alive or what?
Yaşamak istiyorsan benimle gel.
Come with me if you want to live.
- Yaşamak istiyorsun, değil mi?
You want to live, don't you? I do.
Yaşamak istiyorsanız kaçın!
Run for your very lives!
Yaşamak istiyor musun?
- You wanna survive this?
Fakat hafta sonu yaşamak istiyorum. Bunu nasıl yaparsın?
Like, how do you do that?
Haftasonu yaşamak, şimdiye kadar iyi miydi bu harika bir paradoks mu?
It's the great paradox of Weekend Live, is was it good ever?
Star City'de yaşamak özel bir azim ister.
Look.
Biz birlikte yaşamak istemiyorum.
We don't live together.
Başka hayatlar yaşamak istedik. Büyük bir beysbolcunun,.. ... taşra yolundaki benzincide çalışan ihtiyar görevlinin,..
We wanted to live the lives of the great baseball player, the elderly gas station attendant on the county road, the heroic soldier, the lowlife New York musician, the fireman, the blue-water sailor.