Yiyecek перевод на английский
16,009 параллельный перевод
Onlar da ufak yiyecek parçalarını tarıyorlar ve sonra kumu arkalarında topak olarak bırakıyorlar.
They also sift out tiny food particles and then leave the sand as pellets in their wake.
Eğer nasıl erişileceğini biliyorsanız, burada bir sürü yiyecek var.
There's plenty of food here, if you know how to get at it.
Yüksek gelgitte, kıyıya, gelgitin dönmesini ve yiyecek deposunun tekrar açılmasını bekleyecekleri yere gitmeye mecburlar.
At high tide, they're forced onshore where they must wait for the tide to turn and reopen the larder.
Bu yerleşim yerlerinde ekinlerini ve hayvanlarını büyüterek geçiniyorlar ve doğrudan bölge ve yiyecek için kaplanlarla yarış halindeler.
These enclaves make a living out of raising crops, raising livestock and they're competing for space and food with tigers directly.
Ve konu avlanmaya, yiyecek aramaya gelince bu onlar için hiç iyiye işaret değil.
And that does not bode well for them, when it comes to hunting, looking for food.
Böylece yiyecek almak için şehre inmeme gerek kalmayacak.
So I don't have to go into town and buy food.
Önümüzdeki 5 ay boyunca, sürekli büyüyen bebeklerine yiyecek getirmek için dönüşümlü olarak denize doğru zorlu bir yolculuk yapacaklar.
For over the next 5 months they'll take it in turns to trek to the sea to bring back food for their ever-growing baby.
En küçüklerinin hâlâ diğerlerinden geri kalmaması gereken şeyler var. Tabii herkese kilo aldıran bu sürekli yiyecek desteğinin dışında.
The littlest still has some catching up to do but with this continuous relay of food everyone is bulking up.
Artık gün boyunca durmadan bir yiyecek taşıma bandı geliyor. Bu, kendi başlarının çaresine bakabilecek hâle gelene kadar onlara güç verecek.
A conveyer belt of food is now arriving around the clock building them up until they can fend for themselves.
Gemimde yiyecek var.
My ship is loaded with ice.
Yani kıtlık olduğunu biliyorum ama yemek salonunda hala bolca yiyecek var.
I mean, I know there are shortages, but there's still plenty of good grub in Hall.
Daha önce duyduğun üzere, tam bir haftalık yiyecek olan bir rafı devirmesiydi.
What you heard earlier, Was him knocking over a shelf with a whole week's worth of food.
Yiyecek istiyor musun?
Want some food, want some food?
Oraya gidersek bile, Biz onu yiyecek olmadan geri getirmeyeceğiz.
Even if we get there, we're not making it back without any food.
Kendisine para ve yiyecek verildi.
He was given money and food.
Böylece gün gelir de aşkınız zayıfsa veya bencilse veya kaçacak kadar salaksa onun izini sürüp bulacak kadar ve diri diri yiyecek kadar güçlü olmanız gerekir.
So that on the day your love is... weak enough or... selfish enough or frickin stupid enough to run away, you have the strength to track him down... and eat him alive.
En sevmediği yiyecek?
All right. Food she hates?
Buzdolabında yiyecek bir şey yoksa prensipler uğruna savaşmak boşuna.
It's all very well fighting for your principles when there's no food in the fridge.
- Yiyecek istiyorum.
- I want it!
Biraz dinlenin, ve içinde biraz yiyecek bulunan bir mini bar var.
Get some rest, and there's a minibar with some food in it.
Geri kalan tümleri masaya yiyecek koymayı başarıyorlar.
All the rest of them manage to put food on the table.
Oh, senin samimi ihtiyaçlarınıza yiyecek içecek getiriliyor musun?
Oh, your intimate needs are being catered for?
Dr. Öz en sevdiği yiyecek olduğunu söylüyor.
Oz says they're his food of choice.
Yiyecek bir şey var mı?
Do you have any food?
- O boktan şeyleri yiyecek misin?
You gonna eat all that shit? Of course!
Çocukken yiyecek yemeğim yoktu.
I didn't have any food when I was a kid.
Yok, ben ona buradan su ve yiyecek veririm.
No, no, I can feed and water her from here.
Katı yiyecek ve ağza almak yok!
No solid foods. No blow jobs.
Bizimle yemek yiyecek misin?
Will you be dining with us?
Araştırmalarına geri dönmek için insanlığını tekrar kazanmak umuduyla sadece yiyecek bir göz daha arayarak dünyayı dolaşan bir adam gibi görünmüyor muyum?
Do I not look like a man who has trudged the globe looking for just one more eye to eat in hopes of regaining.. sufficient humanity to return to his research?
Derler ki, kadınlar rujları belirli kriterlere göre alırlarmış adları cinsel veya yiyecek isimli olanlar olmak üzere.
They say women are more likely to buy a lipstick if it's named after food or sex.
Sen yiyecek misin... yoksa seks mi?
Are you food or are you sex?
Evde pek yiyecek yok.
- We don't have much here.
Buradayken ona sakın yiyecek vereyim deme.
Don't let her eat anything while she's here.
Bana bir bira getir. Yanında da yiyecek bir şeyler ama dokunaçları olmasın.
Get me half a Bass in a straight glass, and something to eat, but nothing with tentacles.
Neden insanlar sana yiyecek atıyor?
Why are people throwing food at you?
Sana biraz yiyecek getirdim.
Brought you some food.
Yol için yiyecek bir şeyler hazırlayayım.
I'll pack you a lunch for the road.
Gelecek sefer o yaramaz, poposuna şaplağı yiyecek.
Next time I'm spanking Your mates the butt!
Çünkü burada yiyecek var.
'Cause there's food here.
David, yiyecek çiftliklerden gelir, tezgah değil.
David, food comes from farms, not stands.
Hey, Dana, ne dersin biz kasabaya gidiyoruz. Toprağın tadını çıkarmak için biraz yiyecek ister misin?
Hey, Dana, what do you say we drive into town, get some groceries, lay of the land?
- Sana yiyecek bir şeyler getirdik.
We brought you both some food.
İnsanların başka yiyecek icat etmesine gerek yoktu.
Humans didn't need to invent any other food.
Benzin, su ve yiyecek alma paniği artmaya devam ediyor ve federal yetkililer emniyet teşkilatı için tüm ek mesai ücretlerini geçici olarak iptal etti.
Panic buying of gas, water, and food continues to escalate and federal authorities have temporarily lifted all caps on overtime for law enforcement.
Yiyecek bir şeyler bulurum!
I don't fucking need you! I'll find something to eat!
- Yiyecek değil o Claire.
- Claire, that's not food.
Biraz da yiyecek alsak iyi olur.
We could use some supplies.
Rose sana yiyecek bir şey hazırlayacak.
Rose gonna fix you something to eat now.
Yiyecek!
Hark!
Yiyecek, su, sevgi.
Food, water, love.