Zorundadır перевод на английский
1,235 параллельный перевод
Simdi hem şantajla hem de polislerle uğraşmak zorundadır.
Now he's got to deal with blackmail and the cops.
Erkek yaptığında, kadın takip etmek zorundadır.
Where the man goes the lady must follow.
Bir danışman ihtiyatlı mesafede durmasını bilmek zorundadır.
A counsellor has to maintain a discreet distance.
Cariye şu veya bu şekilde ölmek zorundadır.
The concubine has to die one way or the other.
Ama Komünistlerin bile operası olmak zorundadır.
But even the Communists have to have opera.
Neden cariye ölmek zorundadır?
Why does the concubine have to die?
- Sürücü herkesten çok çalışmak zorundadır.
You see, Sanka, the driver has to work harder than anyone.
Aslında bunu yapmak zorundadır.
In fact, he has to do that.
Tüm personel en geç 18 : 45'te iskelede olmak zorundadır.
All personnel be at the dock no later than 1845. No exceptions.
Bir ata iki adam binecekse, biri arkada oturmak zorundadır.
An'two men ride of a horse, one must ride behind.
Herkes alıştırma yapmak zorundadır.
Everyone has to practise.
Dikkat! Bütün yahudiler yahudi bölgesine yerleşmek zorundadır.
All Jews are enforced to live in the Jewish district.
Sen iyi diyorsan, iyi olmak zorundadır.
If you say it's great, then it has to be.
Bu kanuna göre bir yaya yolun karşısına geçmeye karar verdiğinde nerede ve ne zaman olursa olsun tüm araçlar durmak ve yayaya yol vermek zorundadır.
What this law is, is if a pedestrian decides to cross the road, anywhere or any time on the road, every car has to stop and let this person cross the road.
Evet, çünkü sadece LA'da genel nezaket kuralları kanun olmak zorundadır.
Yes,'cause only in LA does common courtesy have to be legislated.
Yukarı çıkan aşağıya inmek zorundadır.
What goes up must come down.
- Herkes bir taraf seçmek zorundadır.
- Everyone has to choose sides.
Şekil değiştiremeyenler bile arada bir kim olduğunu değiştirmek zorundadır.
Even we non-shape-shifters have to change who we are once in a while.
Yavru fok annesini emerek, olabildiğince hızlı bir şekilde bedeninde bir yağ tabakası oluşturmak zorundadır.
The pup has to suckle and build a layer of blubber as fast as possible.
Fakat bir canlı, burayı aşmak zorundadır. İmparator penguen.
But one creature has to cross it - the Emperor penguin.
Deniz buzu artık en büyük yüzölçümüne ulaşmıştır ve dişiler, kolonilerine varmak için 150 kilometreden fazla yol katetmek zorundadırlar.
The sea ice is now at its fullest extent, and they may have to walk 100 miles to reach their colony.
Hayatta kalanlar, altlarındaki deniz buzu parçalanmadan hızlıca büyüyüp tüylenmek zorundadır.
Those that survive have to grow fast and fledge before the sea ice on which they live breaks up beneath them.
Mevsim öyle kısadır ki, canlılar çok hızlı hareket etmek zorundadır.
The season is so short that things have to move fast.
Zira yetişkinler, kış bastırmadan önce son bir zorlu görev - tüy dökümü - için denize ulaşıp yeniden güçlerini toplamak zorundadır.
The adults must go to sea to build up their strength before returning to the colony for one last ordeal before winter - the moult.
Bir yavru, ihtiyacı olan süte kavuşabilmek için denizden dönen ve kendisini beslemeye gelen annesinin çağrısını tanımak zorundadır.
A pup, to get all the milk that is its due, has to recognise its mother's call when she returns from feeding at sea and is ready to provide a feed.
Ama gidip bu savaşta savaşmak zorundadır.
But he has to go and fight in this war.
ve eğer kapitalizmin direksiyonları avuçlarındaysa ellerin kirlenmek zorundadır oğlum.
And palms are the wheels of capitalism, and they have to be greased, boy.
Hayatın onunla başlar ve o olmadan muhakkak son ermek zorundadır.
Your life begins with her... and without her, it must surely end.
Bu yüzden bir maske takarak onu gizlemek zorundadır.
So he must hide it by wearing a mask.
Tüm güzel şeyler sona ermek zorundadır.
All good things must come to an end.
New Hampshire mahkesinde olmak zorundadır..... vs, vs, vs.
New Hampshire court within 60 days for failure to pay child support... to pay child support to a family he deserted months ago... etcetera, etcetera, etcetera.
İnanmayan beklemek zorundadır.
'The unbeliever shall be expected to wait.'
Bir şair ya da ressam yalnız çalışabilir. Ama bir Amerikalı film yönetmeni mutlaka takım oyuncusu olmak zorundadır.
A poetor a painter can be aloner, but the American film director has to be, first and foremost, a team player.
Karanlık ve şiddet dolu geçmişiyle sürekli yüzleşmek zorundadır.
Physically and mentally scarred, he'shaunted by his dark and violent past.
Bir İrlandalı, dengini bulmak için Tanrı ile konuşmak zorundadır! Evet baba!
To find his equal, an Irishman is forced to talk to God.
Saat 12 : 00'yi vurduğunda, Prenses kendi dünyasına dönmek zorundadır.
Only while the clock is striking 12 is she changed back from a sheep.
En vahşi akıntılar bile.. Büyük nehre katılmak zorundadır bir gün.
Even the wild mountain stream must someday join the big river.
Ama buradaki kolonilerde herkes çalışmak zorundadır.
But here in the colonies, everyone must work.
Çocuklar büyümek zorundadır.
Children have to grow up.
Onlardan bazısı kazanır ve bazısı da kaybetmek zorundadır.
He has to lose them himself and win them himself too.
Araç saat 6 : 30'da bankada olmak zorundadır yoksa şirket o günün kaybını faiziyle ödemek zorunda kalır.
The truck has to be at the bank by 6 : 30, or the company pays the interest on missing the day.
Doğal nedenlerle de olsa, tüm ölümler üs personeli tarafından doğrulanmak zorundadır.
All deaths have to be verified... by station personnel, even in cases of death by natural causes.
Dünya Kuvvetleri personeli tüm imdat çağrılarına cevap vermek ve Dünya'ya düşmanca davranışlarda bulunmayanlara yardım etmek zorundadır.
Earthforce personnel are required to answer distress calls... and assist any vessel not currently involved in hostilities against Earth.
Burada yaşayan herkes askeri otoriteye kim olduğu ve mesleği konusunda bilgi vermek zorundadır.
All inhabitants are submitted to military authority to which they are obliged to justify their identity and their conduct.
İnsanlar kendilerini düşünmek zorundadır. Çünkü iş başka, dostluk başkadır Bobby.
Because there's business and there's friendship, Bobby.
Sam Cayhall hepsinde suçludur. Ve Sam Cayhall bedelini ödemek zorundadır.
Sam Cayhall is guilty as charged and Sam Cayhall must pay the price.
Tıbbi dövmeler temiz olmak zorundadır.
Medical tattoos are supposed to be clean.
"Bütün evcil kazlar uçamaz hale getirilmek zorundadır."
"All domestically raised geese have to be rendered flightless."
Ama şu görünmez sınırın bir tarafında oldukları için... arkada suçlular gibi saklanmak zorundadırlar.
But since they're on one side of this invisible line and not the other they got to hide in the back como criminales.
Bir kadın iş yerindeki saygınlığını korumak zorundadır, bilirsin.
You know that.
Sir Isaac Newton'a gönderme yaparsak,... yükselen her şey düşmek zorundadır.
I awaken.