Çıkıyorum перевод на английский
10,842 параллельный перевод
- Şimdi çıkıyorum.
I'll be right out.
Yola çıkıyorum.
Copy. I'm on my way now.
Tamam, yola çıkıyorum.
Yeah, I'm on my way.
Tekrar dışarı çıkıyorum!
I'm going back out there! "
Çıkıyorum.
I'm leaving.
Tekrar çıkıyorum.
I'm getting back on.
Evet, şimdi çıkıyorum.
Yeah, I'm leaving right now.
Ben çıkıyorum.
I'm off.
Yola çıkıyorum.
I'm on my way.
Sanırım başa çıkıyorum.
I think I've got it down.
Dışarı çıkıyorum. Tamam mı?
I'm stepping out.
Güzel bir şişe şarap almak için 10 dakikalığına dışarı çıkıyorum, ve sen bunu yapıyorsun.
I go out for 10 minutes to get us a nice bottle of wine, and this is what you do?
Dışarı çıkıyorum.
I'm going out.
Yukarı çıkıyorum!
I'm going up!
Ve bunun yerine, Etrafım arkadaşlarımla sarılı bir şekilde, dışarı çıkıyorum.
And instead, I'm heading out for the evening, surrounded by friends.
Yeğeniyle çıkıyorum adamın ya.
I am dating his nephew.
Şimdi çıkıyorum. Yatağa dön.
I'm almost done.
- Dışarı çıkıyorum.
I'm going out.
Ben arka kapıdan çıkıyorum, tamam mı?
I'll just leave everything by the door, okay?
Sigaraya çıkıyorum ben.
I'm going to smoke.
Dışarı çıkıyorum.
I'm going to go out.
Dışarı çıkıyorum, birini aramam gerekiyor.
I'm gonna go outside and make a call.
Bugün işten çıkıyorum.
Today is my last day.
Buna kesinlikle karşı çıkıyorum!
I adamantly oppose this.
Dave den çok daha fazla para kazanan biriyle çıkıyorum şu an.
I'm dating a new guy who makes a lot more money than Dave.
Birazdan çıkıyorum.
Be done in a jiffy.
Kimmel'a mı çıkıyorum?
I gotta go on Kimmel now?
ben çıkıyorum anne.
Anyway, I have to leave, mom.
6 : 00'da işten çıkıyorum.
I'm off at 6 : 00.
Tatlım, ben çıkıyorum.
Honey, I'm leaving.
Ben odama çıkıyorum.
I'm going upstairs.
O zaman herkes fotoğrafta Dolly'i tanır. Ben çıkıyorum bu işten.
The day anyone recognize Dolly In the photographs taken by me, I will quit.
Boxer. Kıçına bakıyorum.
Boxer, I'm looking at your ass!
Bir çocuğa bakıcılık yapıyorum.
I'm helping to look after a little boy.
- Çıkıyorum.
- Leaving.
- Ben de çıkıyorum.
Me, too.
Arkamdan yaklaşıp eteğimi sıyırıyorsun. Kıçımı o kadar sert ısırıyorsun ki çığlıklar atıyorum. Ama öyle fena bir şekilde istiyorum ki tekrar ısırıyorsun.
You come up behind me, pull up my skirt, biting my ass so hard I scream, but you know how bad I want it so you bite me again...
Artık sabah programına bile çıkamıyorum.
I can't even get Good Day L.A.
Çok uzun yıllardır bu işi yapıyorum ve hiçbir zaman daha az sıkıcı geçmiyor.
I've been doing this for, like, a gazillion years, and it never gets any less boring.
- Tamam, hemen çıkıyorum.
All right, we're leaving now.
Sende harika bir kırpıcı olma potansiyeli olduğuna inanıyorum.
I believe you have the potential to be a great Clipper.
Ayrılık acını benden çıkarmaya çalışma, sadece dikkatini dağıtmaya çalışıyorum.
Don't take out your break-up angst on me, I was trying to distract you.
Çıkış noktasında biraz sıkıntı yaşıyorum da.
- I'm a little quick off the starting block.
Sadece azıcık tadına bakıyorum.
I'm only taking tiny tastes.
İçimden "Biri bana yardım etsin" diye çığlık atıyorum ama sesim duyulmuyor, sessiz bir çığlık gibi.
♪ And Lord knows I don't want to come here again ♪ ♪ So don't let me be... ♪
Karaborsa için kıçımı zevkten tehlikeye atmıyorum.
I'm not risking my arse on this black market for the pleasure of it.
Ben çıkıyorum.
I go up.
Aslında artık duygularını yaratıcı becerilere dönüştürmeye çalışıyorum.
It is, in part, an attempt to channel certain residual feelings that she has into a productive skill.
Bunun kırıcı olması amaçlanan bir spor benzetmesi olduğunu sanıyorum ama görevi alacağız. Öyle değil mi, Sterling?
I assume that was a sports analogy meant to be cutting, but we will take the mission, won't we, Sterling?
Sizden her birinin sıkıcı evliliğini düşündükçe hapiste ne kadar özgür olacağımı anlıyorum.
I feel more liberated in this jail..
Hazır kıyafet giymektense kızgın bir ızgaraya çıplak otururum derken abartmıyorum.
I'm not being overdramatic when I say that I would rather sit naked on a hot grill than wear something off the rack.