Saldırın перевод на испанский
11,259 параллельный перевод
- Saldırının yerini söyleyebilir misin?
¿ Puedes decir en dónde este ataque es llevado a cabo?
- Belki onlar gerçek saldırının resimleri değildi.
Quizás esas no sean imágenes del ataque real.
Bugünkü saldırının cep telefonu görüntülerini araştır.
Búsqueda de vídeos de teléfonos móviles del ataque de hoy.
Ya da saldırının failini.
Tampoco el autor del ataque.
Gördünüz zamanı lütfen doğrulayın... Saat 14.09, saldırının olduğu gün.
Y confirme por favor que se ve el momento allí- - 24 : 09 en el día del ataque.
Sumida'nın planladığı her saldırının olduğu yerde bir kamera vardı.
Verás, en la escena de cada ataque que planeó Sumida... había una cámara.
Saldırın bitti mi artık?
¿ Ya casi terminas?
Tüm görgü tanıkları saldırının olduğu gün Steve Avery'nin anne babası ve diğer akrabalarına araba hurdalığında beton dökmeye yardım ettiği yönünde ifade vermişlerdi.
Todos los testigos de la coartada declararon que ese día, Steve Avery ayudó a sus padres y otros parientes a verter cemento en el depósito de autos. PIEZAS DE AUTOMÓVIL AVERY
Saldırının geldiğini öğrendiğimde çılgına döndüm.
Cuando me enteré del ataque inminente, me entró el pánico.
Meliola mantar ilacını bir düşman saldırısı olacak görecektir.
La Meliola verá al fungicida como un atacante hostil.
Memento Mori'nin bugün erken saatlerde yapılmak üzere daha geniş çaplı bir saldırı planladıklarını düşünüyoruz.
Creemos que Memento Mori está planeando ejecutar un ataque en gran escala en protesta tan pronto como hoy mismo.
- Yakın zamanda şehirde saldırı olacağını söyleyeceğim.
Y decirles que un ataque a la ciudad es inminente.
Yüzlerce hayatın tehlikede olduğu terörist saldırısından bahsediyoruz. Birkaç saatlerini buna ayırabilirler bence.
Estamos hablando de un ataque terrorista, cientos de vidas... creo que pueden perder unas pocas horas de su día.
- Saldırının, kapalı mekanda gerçekleşeceğini biliyoruz.
Sabemos que el ataque ocurre puertas adentro.
Agatha ve Arthur ise bir grup insana saldırı yapıldığını gördüler.
Agatha y Arthur vieron un ataque a un conjunto de gente.
Olacakların hiçbiri, bu saldırıyı durdurmak için harcadığınız azim ve zekanın bir yansıması değil.
Lo que está por pasar no se debe reflejar en su tenacidad e inteligencia en intentar - detener este ataque.
Bu saldırıyı durdurmanın tek yolu üçümüzü birden süt banyosuna koymak.
Nuestra mejor oportunidad de detener este ataque es ponernos a nosotros tres dentro de esa bañera juntos.
Gagnier'in Mumbai'deki saldırıdan bir kaç saat sonra kaçtığını kendin söyledin.
Tú mismo dijiste Gagnier huyó Mumbai a pocas horas del ataque.
Saldırı gününe kadar binaya adım attığını göremedim.
No parece que él mismo puso el pie en el edificio antes de que el día del ataque.
Folsom'da silahlı soygundan dört yıl saldırıdan Chino'da 18 ay yatmışsın.
Cumpliste cuatro años en Folsom por atraco a mano armada, 18 meses en Chino por agresión.
Saldırıya uğradığınızı duydum, tamam mı?
Escucha, he oído que te han atacado, ¿ vale?
Yöneltilecek suçlamalar hırsızlık, saldırı, düzinelerce siber suç ve bir de Kristen Shaw'ın cinayeti olacak.
Te enfrentas a cargos de robo, asalto, docenas de cibercrímenes, y ahora el asesinato de Kristen Shaw.
Anlayamadığım tek şey ise neden diğer saldırılardan bir gün önce yaptığın.
- Bueno, lo único que no puedo descubrir es por qué lo hiciste un día antes que los otros hackeos.
- İran'ın nükleer kabiliyetlerine yapılan bir siber saldırıydı. Stuxnet gibi davranıyor. - Ne?
Se comporta como Stuxnet.
En sevdiğin şarkıyı seçmek ya da oda sıcaklığını takip etmek için yüz tanıma kullanan binadaki tüm teknolojiler artık nerede olduğumuzu tahmin edip bize saldırıyorlar.
Toda la tecnología en el edificio que funcionó reconocimiento facial a-para recoger nuestras canciones favoritas o temperatura ambiente del monitor ahora está adivinando dónde estamos y atacar.
Serena Holmes Boden adındaki birinin kapısını kırıp ona saldırdığını söylediğinde yüzü böyle gözüküyordu.
Bueno, así se veía Serena cuando nos dijo que un hombre llamado Boden rompió la puerta y la atacó.
Her daim en güçlü düşmanları karşınıza aldığınızdan muhtemelen bilmiyorsunuzdur ama C sınıfı kahramanlar öncelikli olarak kapkaç, hırsızlık ve rastgele yapılan saldırılarla haşır neşir olurlar.
Estoy seguro que no lo sabes, ya que tú sólo has lidiado con enemigos poderosos. Los héroes Clase-C lidian con crímenes más pequeños como, asaltos, robos.
Boden adında bir adamın kapısını kırıp kendisine saldırdığını söyledi.
Ella nos dijo que un hombre llamado Boden derribó su puerta y la atacó.
Bilmen gerekiyor ki, Bayan Holmes'un kapısını tekmelediğini kabul ettiğin için Dedektif Wheeler suçlamayı saldırıdan haneye tecavüze çevirecek.
Necesitas saber, debido a que admitiste haber pateado la puerta de la señorita Holmes, el Detective Wheeler quiere aumentar el cargo de asalto con agravante a invasión de hogar.
Her ısırık bir çene kırılma tehlikesi ama onu durdurmanın tek yolu ayaklarına saldırmak.
Cada mordida corre el riesgo de una fractura de mandíbula, pero ir a las piernas es la única manera de detenerlo.
Dünyasını üç boyutlu haritalandırabilir ve saldırı planına formüle edebilir.
ve el mundo en tres dimensiones y prepara un plan de ataque.
Ve saldırı ile yaralamaya ek olarak kitabında ailenizin itibarını ve geçim kaynağını yerle bir etti.
Y después para añadir el insulto a la herida, destruyó la reputación de su familia y su sustento en su novela.
Profesöre Thomas'ın evi geçen hafta saldırıya uğramış.
La casa de Thomas fue asaltada la semana pasada.
Saldırganlar beyazdı, biri kızıldı,... bu yüzden bu yeni bir ırk olarak sınıflandırılmadığı sürece...
Los atacantes eran blancos, uno era una pelirroja, así que mientras que no se ha clasificado como una nueva raza...
Tunalar aşağıdan saldırır böylece sardalyaların derin sulara kaçış yollarını keserler.
con el Atún bajo ataque, bloquea la ruta de escape de sardinas al fondo.
Deniz Haklı Kabilesi'nden olduklarını söyleyen birkaç canavar J Şehri'nde ortaya çıktı ve gördükleri herkese saldırıyorlar.
Los múltiples kaiju que emergieron en Ciudad-J se llaman a sí mismos Marinos...
Saldırıların azıcık bile acıtmıyor!
Apenas siento tus ataques.
Saldırı sırasında, kimin yaptığını görebilmek için azami çaba sarfettiğini söylemişti.
Dijo que, mientras él la atacaba, ella se propuso recordar quién era el que le estaba haciendo eso. JUEZ DEL TRIBUNAL DE CIRCUITO CONDADO DE MANITOWOC
Diğer tüm kanıtlarla birlikte ele alındığında ; ... tanık ifadeleri, mağdurun, saldırganın göz rengi konusunda yanılması Steve Avery iç çamaşırı giymediği hâlde saldırganın beyaz iç çamaşırı giydiğini söylemesi ve bunun gibi pek çok şey göz önüne alınırsa farklı bir karar çıkma olasılığı güçleniyordu.
Y si tomamos en cuenta todas las demás pruebas, la coartada, el hecho de que la víctima se equivocó en el color de ojos, de que dijo que el atacante llevaba ropa interior blanca cuando Steve Avery ni siquiera tenía ropa interior en su casa,
Steven Avery'nin Penny Beerntsen'a saldırıdan suçlu olmadığını söylemek için Denis Vogel'ı aradığımda bir şok, bir şaşkınlık bekledim.
Cuando llamé a Denis Vogel para contarle la noticia... ASISTENTE DE FISCAL DE DISTRITO... de que Steven Avery no era culpable de la agresión a Penny Beerntsen...
Olayın gerçekleştiği yer de Penny Beerntsen'ın iki yıl kadar sonra saldırıya uğradığı sahildi.
el individuo luego arremetió Y fue casi en el mismo lugar de la playa... en la zona de playas... en que Penny Beerntsen había sido atacada... dos años después.
Steven Avery artık evinde. Ancak 18 yılını işlemediği bir cinsel saldırı yüzünden hapiste geçirdi.
Steven Avery ya volvió a su hogar, pero durante 18 años estuvo en prisión por una agresión sexual que nunca cometió.
Telefondakinin söylediğine göre göz altına aldıkları bir şahıs, Manitowoc'ta birisine saldırdığını ve bu saldırı yüzünden bir başkasının hapiste yattığını söylemiş.
que decía haber cometido un delito en Manitowoc, un delito por el que alguien había ido a prisión.
Manitowoc saldırı suçundan öyle çok fazla insanın hapse girdiği bir yer değil. Hapiste bu suçtan yatan kişi sayısı sınırlıdır.
No había tantos delitos en Manitowoc por los que alguien hubiera ido preso, y menos por los que la persona continuara presa.
Hepsini bir kenara koy, mesleki açıdan bakarsan dışarıdaki adam kadınlara saldırıp tecavüz etmeye devam ederken senin içeri tıktırdığın adam hapiste çürüyor.
Y además de todo eso, por cierto, qué pasa con tu profesionalismo cuando hay un tipo suelto violando y golpeando mujeres mientras el tipo que tú apresaste está encerrado en su celda.
Adam tamamen nükleer saldırı altında olacağımızın farkındaydı.
Era un tipo que sabía que nos iban a atacar con armas nucleares.
Depremleri ve canavar saldırılarını önceden görürdü.
Ella predijo desastres como terremotos y kaijins.
Telefonla arayan kişi kendisini dedektif olarak tanıttı ve bana Manitowoc İlçesindeki bir saldırı olayına karışan birisini gözaltına aldıklarını ve bu saldırı suçundan aslında masum olan birinin bizim cezaevinde yatıyor olabileceğini söyledi.
La llamada era de alguien que se presentó como detective de policía y que empezó a decirme que alguien que había cometido una agresión en el condado de Manitowoc estaba bajo su custodia y que en nuestra prisión podría haber alguien acusado de esa agresión que... podía no ser el culpable.
Adil yargılamanın önünü tıkayan jürinin mahkemenin yapıldığı yerden seçilmesine engel olan iddialar. Ve dinleyen herkesin tüylerini diken diken eden şu tasvir çıplak bir kadının yatağa kelepçelenmesi cinsel saldırıya uğraması, bıçaklanması, boğazının kesilmesi, boğulması,... boğazı kesilip de ölmeyince anca ondan sonra cesede 11 el ateş edilmesi.
que amenazaron el derecho a que el jurado provenga del lugar donde se denunció el crimen, y que erizaron la piel de todos los que oyeron la descripción de una mujer desnuda esposada a una cama, agredida sexualmente, apuñalada, degollada, estrangulada,
Hayır, demek istediğim, alternatifini, yani, kimyasal veya nükleer saldırıda yanmayı düşününce bence burada ve hayatta olmak kızarmış pisliğin bile lezzetli olmasını sağlardı.
No, digo considerando la alternativa, que es, ya sabes incendiarse en un ataque químico o nuclear. Yo diría que estar vivo aquí haría que un mojón frito supiera delicioso, así que es la mejor salsa que jamás he probado.
Düşmanının nüfus merkezlerini büyük saldırılarla, hepsini birden, hızla yok et.
Destruir los poblados del oponente con ataques fuertes, todos a la vez, rápido.