Ayrılmak mı перевод на французский
889 параллельный перевод
Ayrılmak mı istiyorsun?
- T'as envie de rompre, quoi? - J'en fais mon affaire.
- Ayrılmak mı?
- Se séparer?
Ayrılmak mı?
Nous séparer?
Ayrılmak mı? Bana bunu sormadan yapamazsın.
Vous ne pouvez pas m'y obliger.
Ayrılmak mı istiyorsun?
Tu veux rompre?
Ayrılmak mı?
Vous partez?
Ayrılmak mı istiyorsun Ethan?
Vous abandonnez, Ethan?
Benden ayrılmak mı istiyorsun?
Tu veux que je lui cède ma place?
- Ayrılmak mı?
- Nous séparer?
Şimdi burda mı kalmak istiyorsun yoksa burdan ayrılmak mı?
Vous voulez rester ou repartir?
Ayrılmak mı istiyorsun?
Tu veux qu'on se sépare?
İstediğin benden ayrılmak mı?
Et me quitter?
İşten ayrılmak istemiyorum.
Je ne veux pas m'en aller.
- İzninizle ben ayrılmak zorundayım efendim.
Veuillez m'excuser, je dois partir.
Minnet borcum olmadığımdan ayrılmak zorunda kaldım.
J'ai été obligée de partir.
Sanırım en iyi arkadaşlar ayrılmak zorunda.
Les meilleurs amis se séparent un jour.
Hepten ayrılmak zorunda kalacağım. Tokyo'da bile!
, Si tu me laisses tomber je serais déshonorée.
Meselâ, senle tanıştım, beğendim ve şimdi ayrılmak zorundayız. Belki bir daha hiç görüşemeyeceğiz.
Je te rencontre, tu me plais et il faut nous séparer, peut-être à jamais!
Tanrı bana zenginlik ve güzellik bahşetmiş olsaydı... şu an sizden ayrılmak bana ne kadar zor geliyorsa... benden ayrılmanın size de bir o kadar zor gelmesini sağlardım.
Et si Dieu m'avait offert la richesse et la beauté, il vous serait aussi difficile de me quitter qu'il m'est difficile de vous quitter.
Ayrılmak zorunda kaldım.
J'ai dû partir.
Bu anaokulundan ayrılmak zorundayım, Bay Garmes'la ilgilenmem gerek.
Je regrette de quitter ce jardin d'enfants. Je dois aller voir M. Garmes.
Hayır Maurice, yarın sabah ilk trenle ayrılmak durumundayım.
Malheureusement, non. Je pars demain par le premier train.
O üzücü pazardı, Harvard'da ayrılmak için çağırdığında David beni bir yürüyüşe çıkardı.
Ce dimanche sombre à Harvard, quand tu as rompu, David m'a emmenée en balade.
Yarın sabah ayrılmak için her şey hazır. Pasaportlar ve diğer şeyler. Seni de buraya kilitli bırakacağım.
Tout est prêt pour notre départ demain matin... passeports en règle, tout le bataclan... et je vous laisse enfermé ici.
Senden ayrılmak istiyorum canım. Gerçekten istiyorum.
je veux te quitter, cheri, vraimment
Efendim, ayrılmak zorundayım.
Je vous y attends depuis presque 2 heures.
Duncan ayrılmak istediğinde işini bitirmek istemiştim.
Quand Duncan a voulu arrêter, j'étais prêt à m'en charger.
- Evet, erken ayrılmak zorunda kaldım.
Oui.
Bir çok tanığımız için bu çok zor olurdu, çünkü bir çoğu çeşitli birliklerde subay... ve birliklerinden ayrılmak için özel izin gerekiyor.
Ça n'aurait pas été possible pour certains. Ce sont des officiers qui ont besoin d'une permission pour s'en aller.
Ayrılmak istediğimden değil... Ayrılmak zorundayım.
C'est pas que je veux partir, mais il le faut.
Fransa'dan ayrılmak zorunda kalınca çok ağlamıştım. Hatırladın mı?
Tu te rappelles comme j'ai pleuré quand nous avons quitté la France?
Doc Barlow bana konseyde senin ayrılmak istediğini söyledi öyleyse neden kalıyorsun?
Le Dr Barlow m'a dit qu'on vous a demandé votre démission.
Ayrılmak, hatırladığım en güzel şey.
Le départ, c'est ce que je me rappelle le mieux.
Sonra küçüklüğümde evden ayrılmak istediğimi hatırlarım.
Mais alors je me souviens et je veux rentrer à la maison.
İki hafta içinde ayrılmak zorundayım.
Pour dans 2 semaines.
Onsuz ayrılmak bir yana, bombayı sökmeden yola çıkacağımızı sanmıyorsun değil mi?
Vous croyez que je vais monter dans ce tombereau... avec une bombe amorcée?
Dinle. Ayrılmak zorundayım.
écoute je dois te laisser
Güney Rampart Caddesi'ndeki rehinci açılmak üzeredir... Oraya gidip gitarımı rehinden kurtaracağım. Sonra da bu şehirden gidiş o gidiş hemen ayrılacağım.
C'est presque l'heure d'ouverture de la boutique de South Rampart Street, je vais y aller pour récupérer ma guitare et je vais quitter cette ville pour de bon.
Başka ayrılmak isteyen var mı?
Si d'autres veulent partir, c'est maintenant!
Adadaki tüm siyahları işe alırsak yaşlı kadının köşeye sıkışacağını ve adadan ayrılmak zorunda kalacağını düşünüyorsun sanırım.
Vous pensez que si les Noirs partent, la vieille femme restera seule et qu'elle partira aussi.
Ama çığlıkların insanları çekti ve derhal oradan ayrılmak zorunda kaldım.
Vous avez tout effacé.
Ayrılmak zoruma gidiyor.
Je m'en veux de partir maintenant.
Sabah erkenden buradan ayrılmak zorundayım.
Je dois partir ce matin.
Pinerolo'daydım, tümeninim önündeydim ve ayrılmak üzereydik.
À Pinerolo, j'allais rejoindre le front avec mon régiment.
Sizi eğitime sokacağımız süre içerisinde Rickson'ın ekibinden ayrılmak ister misiniz?
Aimeriez-vous quitter l'équipage de Rickson... pour suivre un entraînement?
Ayrıca liseden ayrılmak insana hiç yardımcı olmuyor.
Quitter le lycée en plein milieu ne m'a pas aidé.
Benden ayrılmak istemiyor musun?
Tu ne m'abandonneras jamais?
Siz de. Eğer ayrılmak istiyorsanız, hakkımı helal ettim.
Vous aussi, vous pouvez partir.
Ben 5 yaşımdayken babamdan ayrılmak zorunda kalmışım.
J'ai été séparé de mon père quand j'avais 5 ans.
Evlilik yüzüğünü verirken bana söylediklerini hatırla. Eğer ikimizden biri ayrılmak isterse diğeri bu karara saygı göstermeli.
Quand tu m'as donné mon alliance, tu m'as dit que si l'un de nous désirait reprendre sa liberté, l'autre devrait s'incliner.
Meşgaleler beni senden uzaklaştırdı, ama hiçbir zaman ayrılmak istemedim.
Le travail m'a éloigné de toi. Mais jamais je n'ai voulu rompre.