Beau перевод на французский
40,286 параллельный перевод
Bu çok güzel.
C'est beau.
Kayınbiraderim olur.
C'est mon beau-frère.
Yakışıklı.
Beau gosse.
O baya güzel bir kolyeymiş.
C'est un très beau collier.
Harika ürün.
Beau produit.
Aferin sana sokak çocuğu.
Beau travail, chat d'extérieur.
Ve Troy, sen Gary'sin. Valene ile evlenmek için Texas'tan gelmiş yakışıklı naif bir erkek. Ama Abby seni elde etmiş ve şimdi Ciji'yle olan anlaşmadan en iyi arkadaşın Kenny'i çıkardığın için seni iyi hissettirmeye çalışıyor.
Et Troy, tu es Gary... un beau et naïf jeune homme, émigré au Texas qui était marié à Valene, mais Abby t'a séduit, et essaye à présent de t'obliger, Gary, à te sentir mieux d'avoir écarté ton meilleur ami, Kenny,
Geçen yıl poker oynamaya gittiklerini bildiğim bir vakitte üvey babamla yaşadıkları eve gizlice girdiğim için a polis çağırmıştı.
Elle a appelé la police l'an passé parce que j'ai pénétré dans la maison de mon beau-père et elle quand ils étaient au bingo.
Çünkü sihir gücünle bir tek köpekleri yuvarlamayı biliyorsun.
Parce que la seule magie que tu as, c'est faire assoir un chien et qu'il fasse le beau.
Tebrikler.
- Beau boulot.
Güzel atış, Nathan James!
Beau tir, Nathan James!
Benim gibi çiroz, kısmen yakışıklı, baş belası birinin senin gibi biriyle birlikte olabileceğine bahse gidiyorum.
Je parie qu'un maigre, modérément beau, un casse-pieds comme moi peut avoir quelqu'un comme toi.
Güzeller güzeli olacak, ışık saçacak ve gelmiş geçmiş en tatlı hamile göbeciğine sahip olacaksın.
Tu vas être belle et resplendissante et avoir le plus beau ventre du monde.
Ama güzel karnında dinlenen bu ufaklık gayet iyi iş çıkardı.
Mais... ce petit bout poussant dans ton beau bidon ne s'en est pas mal tiré.
Dışarı çıktığımızda sevginin, mutlu bir evliliğin fotoğrafını sunarız.
Quand on sort en société, on doit présenter une image d'un beau couple amoureux.
Üzerinde "Beau" yazan her alet kullanım dışıdır.
S'il y a marqué "Beau" sur un outil, interdiction d'y toucher.
Polis bulduğunda bilincini yitirecek kadar kötü dövülmüş yolun ortasında öylece yatıyormuş.
Quand la police l'a trouvé, il était inconscient, gisant au beau milieu de la route.
Güzel bir kılık değildi.
Ça n'était pas beau à voir.
Söylemeden geçemeyeceğim. - Takımın içinde çok yakışıklısın.
Je dois dire, tu es beau dans ce costume.
Ben her şeyi güzelleştiririm.
Et je peux tout rendre beau.
Daha doğrusu senin üvey baban, Sam hakkında?
Enfin, de ton beau-père, Sam?
Bikininle bacakların açık uzanıyorsun ve 84 yaşındaki yeni kayınpederin bacaklarının arasına bakıyor.
- T'es allongée en bikini avec les jambes écartées et ton nouveau beau-père de 84 ans regarde entre tes jambes.
O kadar güzel ki, iyi de kokuyor.
- Je veux dire, il est tellement beau, il sent bon.
Ağzımla burnumun yer değiştirmiş gibi olduğunu biliyorum ama doktor en yakın zamanda eski tatlılığıma kavuşacağıma dair söz verdi.
Ma figure est un peu amochée, mais le doc dit que ça va guérir et que je vais redevenir aussi beau qu'avant.
-... tatlılığıma kavuşacağıma dair söz verdi.
- Aussi beau qu'avant.
Asi bir kız, üvey babasının müşterisi olduğu eskort şirketine katılır.
Une jeune rebelle devient call-girl dans une agence dont son beau-père est client.
Önemi yok. Büyükbabamın güzel bir resmi.
Peu importe, c'est un très beau portrait.
Dansçı çocuk!
Hé, beau gosse!
Tamam, alayım. Sen TJ'le konuş.
C'est ça, parle à mon beau-frère.
Sonra "Hepinizin izni var, gidebilirsiniz ama gitmeseniz daha iyi" dedi.
Il a dit : "Vous avez tous vos permis. Allez-y, mais à vos risques." Beau discours.
Damon, öz geçmişin çok etkileyici.
AUBERGE DE LA LIBELLULE Damon, très beau CV.
Pebble Plajı'nda çok güzel, yeni bir binamız var.
Un beau bâtiment nous attend à Pebble Beach.
Yakışmış ama. Yeni takım, masanın arkasında falan...
Ça te va bien, d'être derrière ce bureau avec ce beau costume.
24 saat içinde üçünde de her hastalık vardı.
En 24 h, les trois enfants ont tout eu. Ce n'est pas beau à voir.
- Çok yakışıklı bir adamsın.
- Tu es très beau.
Selam. Ne yapıyorsunuz?
Vous faites quoi de beau?
Gidelim oğlum, hadi Cartman.
Allons-y, mon beau. Cartman!
Güzel yüzünü ilk kez görüyorum.
Je peux voir ton beau visage pour la première fois.
O zaman cenazede güzel bir konuşma yaparım.
Alors je ferais un très beau discours au funérailles
- Sağ ol baba. Sen iyi gözüküyorsun genç adam. Yakışıklı olmuşsun.
Tu es beau, aussi, jeune homme.
Şey... bu parça... çok güzelmiş.
C'est juste... ce morceau est... beau.
Eşsiz ve güzel bir şey bulunduğunda onu kaçırmamak gerektiğine inanırım. Şüphesiz.
Je crois que quand vous trouvez quelque chose de rare et beau, vous devriez tenir sur lui.
Ama implantların seni güzelleştirmesi gerekir.
Mais les implants sont censés nous rendre plus beau.
Biraz kaslı erkek görmeyi umuyorduk.
On espérait récolter des beau-gosses de qualité.
Zeki, çok yakışıklı, yaşlı bir beyefendiydi.
C'était un homme plus âgé, très beau, vif comme l'éclair.
- Üvey babanın sigortası.
Celle de votre beau-père.
Üvey babamla ödemeyi ayarladınız.
Oui, vous avez fait les factures au nom de mon beau-père.
Üvey babamın sigortasına dahil olmama ihtiyacım yok.
Je suis un adulte. Fini la mutuelle de beau-papa.
Bazı gazeteciler güzel yüzünüze kamerayı odaklayacak ve "Bayan Masters, kocanız fuhuşa teşvik ve fuhuşla suçlanıyor" diyecek.
L'appareil photo pointe votre beau visage : "Mme Masters, votre mari est accusé de proxénétisme et de prostitution".
- Merhaba yakışıklı.
Salut, mon beau.
Harika olmuş Chick.
C'est très beau, Chick.