Bırakmak mı перевод на французский
1,739 параллельный перевод
Bırakmak mı?
Arrêter?
Bırakmak mı?
Partir?
Bırakmak mı? Bırakıyorum dediğimi duydun mu?
Qui est-ce qui a dit que j'abandonnais?
Rahat bırakmak mı?
Vous lâcher?
- Rahat bırakmak mı?
- Tranquille?
Oluruna bırakmak mı dediniz, hanımefendi?
Madame, c'est ce que vous appelez "tranquillement"?
Yani, bırakmak mı istiyorsun?
Vous voulez dire, arrêter?
Sence ölmek ve yerime oğlumu bırakmak mı istiyorum?
Tu crois que j'ai envie mourir et de laisser mon fils tout prendre en main?
Yüzüstü bırakmak mı?
Me moquer de toi?
Aslında,... Sadece büyük annesiyle tanışıp onda iyi bir izlenim bırakmak için gidiyorum. Genelde yaptığım gibi dilimi tutamamaya başlamadan kalkacağım.
Je vais juste rencontrer sa grand-mère et faire bonne impression, et filer avant de faire une gaffe, pour changer.
Eğer bırakmak istersen anlarım.
Un flic sérieux, avec des amis sérieux.
Mektup bırakmak için birkaç kez odasına uğradım.
J'ai été juste à côté de son bureau plusieurs fois pour envoyer des mails.
Bay Karen Darling olmak için profesyonel golfü bırakmak nasıl bir duygu?
Ca fait quoi de quitter la PGA pour devenir M. Karen Darling?
Bu bir çözüm ; fosil yakıt ve nükleer enerji kullanımını bırakmak için, bunları kullanmayı tamamen bırakmak ve daha da fazla rüzgar, dalga ve daha fazla güneş ve bu biyoyakıtları kullanmak için.
Ceci est une solution, arrêter d'utiliser des carburants fossiles et l'énergie nucléaire, arrêter de s'en servir entièrement, et utiliser le vent, les vagues et le soleil pour faire un carburant bio.
- Bırakmak mı?
- Démissionner?
Kapıyı açık bırakmak mı?
Laisser la porte ouverte?
Arkadaşım bütün Nanite'ların yok edilmesinin tek yolunun o kişiyi son derece radyoaktif bir maddeye maruz bırakmak olduğunu söyledi.
Mon ami a dit que le seul moyen sûr de détruire toutes les nanites, serait d'exposer le sujet à une substance hautement radioactive.
Tatlım, bir daha tekrarlanmayacağını bilerek bu olayı geride bırakmak istiyorum.
Chéri, je veux seulement que tu me dises - que ça n'arrivera plus.
Haritalarımızda bir kaç bilinmeyen yer bırakmak beyhude bir istek olabilir, ama insanın macera anlayışı özgün nitelikte anlamını yitirmiş, Guinness Rekorlar kitabının konusu haline gelmiştir.
Il est peut-etre futile de souhaiter conserver quelques zones blanches sur la mappemonde, mais l'aventure humaine a perdu sa signification et est devenue un prétexte pour le Livre des records Guinness.
Okulu bırakmak zorunda kaldım.
J'ai du arrêter les cours.
Ondan sonra kampa gitmeyi bırakmak zorunda kaldım.
Après ça, j'ai arrêté le camping.
İçişleri Bakanlığı'ndan bu vakayı bırakmak için emir aldım.
Les Affaires Internes nous ont ordonné de laisser tomber cette affaire.
Birisi sizi M.Ö. dördüncü milenyuma ait bir vazoyu bırakmak için arıyorsa onu sorgulamazsınız.
Si on vous laisse un vase datant de 3 500 ans avant Jésus-Christ, on ne pose pas de questions.
Onunla yatmadım ama onu bırakmak istemiyorum.
Pas de passage au lit, mais j'ai pas envie de déguerpir.
Şu altınlardan takmak, saçlarımı geriye yapıştırmak ve kakül bırakmak istiyorum.
Je veux porter des trucs en or, plaquer mes cheveux et me faire une banane.
Sonuçta bir şey olmadı ama takımı bırakmak zorunda kaldı.
Et finalement, personne n'a rien fait, sauf que l'enfant a dû quitter l'équipe.
Yani, iyi görünüyordu, ama onu orada bırakmak zorunda kaldım.
Ça avait l'air d'aller, mais je devais partir.
Sizi resmen serbest bırakmak üzere buradayım.
Qu'est-ce qui vous amène? Votre libération.
Babamı özgür bırakmak için Siyah İnci lazım.
Il me faut le Black Pearl pour libérer mon père.
Ve özgür bırakmak için yine dokuzu lazım.
Il n'en faudra pas moins pour te libérer.
Buna inanmamı mı bekliyorsun? Listeyi bırakmak için girdiğine inanayım mı?
Vous voulez me faire croire que vous êtes venue ici pour cette liste?
Görevimizi yarım bırakmak utanç verici dedim.
Je leur ai dit que si nous renoncions à notre mission. Ce serait honteux...
İnsanlara yer bırakmak lazım.
Un homme a besoin d'espace.
Seni bırakmak zorundayım.
Il faut que je te plaque.
Tatlım, yaşlı kadınlar festivaline katıldığın zaman, bu saçmalıkları da bırakmak zorunda kalacaksın.
Tu vas bientôt devoir laisser derrière toi ces conneries, ma puce, pour rejoindre cet infâme cortège de vieilles gonzesses défraîchies.
Çünkü, bu bir suç üzerinde parmak izi bırakmak istemem, anladın mı?
J'y laisserais pas mes empreintes.
Hem kendinizin hem de ailenizin iyiliği için bay Tartuffe'ü rahat bırakmak en iyisi.
.. de notre famille. Laissons M. Tartuffe tranquille.
Yani çocuğu bir yere bırakmak zorundayım ve...
Et moi, du coup, je me retrouve avec le petit et...
Onu bırakmak zorunda kaldım.
J'ai dû la laisser partir.
Tüm paramızı da geride bırakmak zorunda kalacağımızı biliyorsun.
Tu réalises que nous devrons laisser notre argent. - Je m'en fiche!
Yahudileri bırakmak için asla para almadım.
Je n'ai jamais accepté de l'argent pour libérer des Juifs.
Şimdi kafesine geri dönmezsen.. ... seni burada bırakmak zorunda kalırım.
Si tu ne retournes pas dans ta cage, je vais devoir te laisser!
Bırakmak mı?
Julie, je ne vais sûrement pas faire ça..
Sizi Bay Scofield ile yalnız bırakmak doğru olmayacaktır.
Ce ne serait pas prudent que je vous laisse seule ave M. Scofield.
Anne olacağımı düşünmek gerçekten hoşuma gidiyor, ama... ben hala bu dünyaya bir iz bırakmak istiyorum.
J'adore l'idée de devenir maman, c'est vrai, mais je... J'ai quand même envie de laisser mon empreinte ici-bas.
Büyükelçi'yi baskı altında bırakmak için elimden geleni yapacağım, Bill.
Je vais faire pression sur l'ambassadeur.
Ama bombalardan birini arkamda bırakmak zorunda kaldım.
Mais j'ai dû laisser l'une des mallettes derrière moi.
Eğer herşeyi planlıyor ve sahneliyorsan, ilk önceliğin saldırgana ait ortalarda delil bırakmak olmaz mı?
Si tu prépares ton coup, Ta première priorité ne serait-elle pas de laisser des preuves de ton attaquant sur la scène du crime?
Mısır ekmeğini öyle seviyorum ki okulun arkasına götürüp hamile bırakmak istiyorum.
J'adore tellement ces pains de maïs que je les prendrais derrière un collège et je les mettrais en cloque.
Bırakmak zorunda kalırım.
Je devrai vous laisser couler.
Senin hakkında hiçbir şey umursamadım Eğer Onu, sen onu yalnız bırakmak istiyorum.
Si tu te préoccupais un tant soi peu de lui, tu le laisserais tranquille.