Fılm перевод на французский
515 параллельный перевод
Skandalların, tartışmaların protesto ve tenkitçi bağırışların ardında heyecan uyandıran fılm gösterime giriyor.
Précédé d'un parfum de scandale et de polémiques de toutes sortes, un film sensationnel était à l'affiche dans notre village.
Onun yerel polislerle porno fılm çektiğini söylüyorlar. Bundan oldukça eminler.
Ils disent qu'elle a tourné un film porno avec un policier du coin.
Dinleyin bayanl eğer sizebir şey olursa, sanki kalbime bir bıçak fırlatılmış...
Si quelque chose vous arrivait... ce serait comme de jeter mon cœur aux loups.
Doktor, boynu kırılmış deyince Bay Rhett, silahını kapıp, dışarı fırladı ve midilliyi vurdu. Bir an için, kendini de vuracak sandım.
Quand il a su qu'elle était morte... il a abattu le poney... et j'ai pensé qu'il allait se tuer!
St. Petersburg opera salonu için yazdığı, Fındıkıran isimli bir bale eserinden alıntılmış danslardan oluşmaktadır.
C'est une série de danses tirées d'un ballet appelé Casse-Noisette que Tchaïkovski a écrit pour l'Opéra de Saint-Pétersbourg.
Fırlatılmış bir taş gibi sisin içinde ilerliyordu.
II filait dans le brouillard assez vite pour exploser.
Bu bıçak, 1.80 boylarında bir adam tarafından 15 metre mesafeden, eğimle fırlatılmış.
Ce couteau a été lancé par la pointe, à une quinzaine de mètres, par un homme d'1,55 m.
Ama bulduğunuz ilk fırsatta dağlara tırmanmaya ya da 600 yıl önce kenara atılmış bir şeyi araştırmaya gidiyorsunuz.
Et à la première opportunité, vous filez escalader des montagnes ou déterrer des objets jetés à la poubelle il y a 600 ans.
- Bulundum. Loş ışıklar, masanın üzerine yayılmış harfler, baş aşağı çevrilmiş şarap bardağı birinin amcasından kaybolmuş diş fırçasını bulmak için gelen mesajlar.
Lumières tamisées, un alphabet, un verre retourné, et oncle Oswald retrouvera la brosse à dents perdue!
Fırtınalarda yeteri kadar açılmıştır zaten.
Il en a vu d'autres.
Los Angeles'ın altındaki boş ve karmaşık fırtına drenaj sistemleri yağışlı günlerde sel baskınlarını önlemek için yapılmıştı.
Sous Los Angeles s'étend un vaste réseau de canalisations destinées à recueillir les excédents de la saison des pluies.
Evlerinizi yıkılmış, sürülerinizi dağıtılmış... ve topraklarınızı fırsatçılarca elinizden alınmış buldunuz.
Vous avez trouvé vos maisons détruites, votre bétail éparpillé... et votre terre volée par des opportunistes.
Bu yüzden bizler güçlü kadınlarsa zayıf yaratılmış. Güçlüler zayıfların ihtiyaçlarını karşılar.
Le sexe fort est là pour subvenir aux besoins du sexe faible.
Belki bir fırtınada veya otoyoldan beş tonluk bir kamyon geçtiğinde mermer vazo kırılmış...
Seulement s'il arrivait une tempête, ou qu'un cinq tonnes descende la grand'route l'urne en marbre se briserait...
Dahası, söylendiğine göre bu şarapla dolu her fıçıya genç bir anneden bir damla süt ve genç bir aygırdan da bir damla döl atılmış.
On dit aussi que dans chaque fût contenant ce vin, est ajouté une goutte de lait pris au sein d'une jeune mère et la semence d'un jeune étalon.
Uzlaşılmış bir tartışmanın ardından, fırlatmaya teşebbüs edildi.
Après un débat serein, l'aventure est lancée,
Yastık kılıfı yırtılmış.
La taie est déchirée.
Bu geceyarısı bir fırtınanın kuyruğuna takılmış olacağız.
On va traverser la queue d'un orage.
Kırılmış sazlıklar, zayıf ruhlar.
Des roseaux, des âmes faibles.
- O fıçı eski ustalar tarafından yapılmıştır.
- Un tonnelier réputé l'a fabriqué.
Fırtınaya kapılmış.
Il joue avec le feu.
Chu Chin Chow, ya da ismin her neyse, Biftekler önceden 400 derece ısıtılmış fırında... tam olarak 11 dakika pişecek.
Chu-chin-chow ou je ne sais quoi, les steaks doivent être grillés exactement 11 minutes, ni plus ni moins, de chaque côté, dans un four à 200 degrés.
Köylülerle dolu üçüncü sınıf bir araba akordiyon gibi içe basılmıştı.
Un wagon rempli de paysans s'était plié comme un accordéon.
3000 adaya yayılmış 32 kişiden fazla gözcümüz var. Seni bulmaları çok zayıf bir olasılık.
Nous avons 32 veilleurs répartis sur plus de 3000 îles, donc on a de bonnes chances de ne jamais être trouvés.
Herhalde fırtınalı bir gece bir kafes içinde kapınızın önüne bırakılmış olmalı.
On a dû l'abandonner devant votre porte, dans une cage!
Parçaları kalmış, ama nöbetçi doktor da benimle aynı fikirde, kimyasal aşınma, neredeyse bir asit fıçısının içine atılmış gibi.
Il ne reste que quelques fragments, mais le médecin est d'accord avec moi : corrosion chimique, comme s'il était tombé dans une cuve d'acide.
Tüm Kuzey Kutbu büyük bir buz fırtınasına kapılmış durumda.
Le cercle polaire est paralysé par une violente tempête de neige.
Kanı Akıtılmış Helal Fıtık Bağı ile Nil'de gezinin.
Descendez le Nil en ceinture herniaire casher.
Yatağa fırlatılmış.
va sur le lit.
Fırsatçılar, bizim sefaletimiz üzerinde para kazanıyorlar... ve hükümet de onları koruyor. Mukavvadan yapılmışlar.
Du carton.
Bir mancınık tarafından fırlatılmış gibi görünüyor.
On dirait qu'il a été lancé par une catapulte.
Ana giriş kapısı, hatta bazı yan kapılar bile gulyabaniler ve fırfırlarla donatılmış durumda.
Tous les acces au royaume sont ornes de petits lutins et autres fioritures.
Evet hanfendi, şimdiki satış 7 yaşında bir erkek goril, tümüyle yatak yapmak için alıştırılmış, A sınıfı.
Oui. Pour une vente immédiate. Gorille mâle, sept ans, dressé pour faire les lits, niveau A.
Denizdeki bir fırtınayı andırıyor ama "katılaştırılmış".
Semblable à une mer déchaînée, mais figée.
Ve çok pahalı finalde pahalı kostümlü binlerce goril gökten inip özel olarak yapılmış bir şehri tıkayıp her şeyi çok pahalı bir şekilde denize fırlatıyor.
Et c'est la scène finale, incroyablement chère, où des milliers de monstres-singes dans des costumes chers descendent du ciel sur ces... Ils prennent une ville spécialement construite et la jettent dans la mer, ce qui coûte très cher.
Bu da fırındaki işverenin Eberhardt tarafından yazılmış... bir mektup, antetli kağıtlar onun.
Une lettre du boulanger Eberhardt, ton patron, sur son papier á en-tête.
Dehşete kapılmış katı organım sperm fırlattı ve beyaz çarşafın üzerine damladı.
Et du membre raide d'angoisse, de la semence s'égouttait sur le drap blanc.
"Geminin kasten yakılmış olma olasılığı diğer olası sebeplerin zayıf olmasından ötürü daha muhtemeldir ve bunun itiraf edilmesi gerekmektedir."
Il déclare : "La possibilité d'un acte délibéré doit être admise... puisqu'il a été impossible de prouver toute autre cause."
Etrafına bak Golfo. Cennetten fırlatılmış... ve çevremizi bir sis gibi saran bulutlar... bizi kötü niyetli dedikodulardan ve patavatsız gözlerden koruyacaktır.
Regarde autour de toi, Golfo, les nuages alentour de nous comme un voile, comme une couverture tendue depuis le paradis, nous protègent des commérages malveillants et des yeux indiscrets.
Nakliye sandığı kırılmış ve Marinaro ringe fırlamıştı ve sonra Curro Rangel, şal değneği ve kılıçla içeri atladı.
La barrière s'est rompue et Marinero est entré dans l'arène. Curro Rangel l'a rejoint avec épée et muleta.
Bir süre önce içinde canlı olmayan bir kurtarma mekiği fırlatılmış.
Mais un engin de sauvetage a décollé, sans être vivant à bord.
Bu halinden pek anlaşılmıyor, ama önemli yerleri fıstık gibi.
Il n'est pas bien beau mais il en a dans le ventre.
Bu bir tuzak olmalı. Bir sürü ilkyardım mekiği fırlatılmış.
Plusieurs engins de sauvetage manquent.
Gezegenler bu modelde gerçekten ölçekli yapılmış olsaydı toz tanesi kadar o zaman bir kuyruklu yıldızın iç güneş sistemine girip bir gezegene çarpmak için ancak birkaç binyılda bir zayıf bir şans yakaladığını görmek çok daha kolay olurdu.
Si les planètes étaient à l'échelle... grosses comme des grains de poussière... on comprendrait aisément... qu'une comète entrant dans le système solaire... aurait peu de chances de heurter une planète avant des milliers d'années.
Fıçıda bir hazine olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım.
J'ai d'abord pensé que l'urne contenait un trésor, mais je me trompais.
- Koç, şimdi harekete geçmezsen ömrünün sonuna dek kaçırılmış bir fırsatın anısıyla yaşayacaksın.
Si tu n'agis pas, tu vas être hanté jusqu'à la fin de tes jours par cette occasion ratée.
Dünyadaki en kötü şey kaçırılmış bir fırsattır.
Rien n'est plus triste qu'une occasion manquée.
Buralara ev yaparlarken bir fırtına kopmuş. Bunun dışında hepsi yıkılmış.
Ils construisaient des maisons mais un ouragan les a détruites sauf celle-ci.
Tüple birlikte Atılgan'dan fırlatılmışlar.
Ils sont venus de l'Enterprise.
tam dolgun pürüzsüz karışım tonları, çok maharetli fırça darbeleri sol elle yapılmış.
Ses nuances, ses dégradés sont très subtils. Et il peignait de la main gauche.
Fıçı ve kalaslarla yapılmış bir tekneydi.
Non! Ça, nous ne le savions pas.