Fakat efendim перевод на португальский
318 параллельный перевод
Fakat efendim, eczaneler çoktan kapandı.
Mas senhor, a farmácia já está fechada.
Ben de. Fakat efendim bu olasılığı öngörerek kalbe teslim edebilmem için bana onu ezberletti.
Nem eu, mas meu amo, tendo em conta esta possibilidade recitou-me isso para eu repeti-lo.
Fakat efendim, ben bir askerim ve bir asker olarak görevim doğru ya da yanlış olsa bile ülkemizin prensiplerini kendi fikirlerimin üzerinde tutmaktır.
Coronel, sou soldado, e como tal, é meu dever cingir as minhas ideias aos princípios do meu país, sejam eles bons ou maus.
Eminim bu çok güzel bir rapor, efendim, fakat akla yakın olmayan bir kaç şey var.
Acredito que seja um óptimo relatório, mas há algumas coisa que não fazem sentido.
Böyle bir şeyi söyledim, efendim. Fakat yeni gelişmeler ışığında, aklıma bir işbirlikçisinin olabileceği geldi.
Eu disse isso, mas à luz destes factos novos, ocorreu-me que, talvez ele tivesse um cúmplice.
Evet, efendim. Fakat bu sizin görgü tanığı olarak ifadenize dayanıyordu.
Sim, Comissário, mas isso era somente baseado no seu testemunho.
- Fakat, efendim, her şey hazır.
- Mas, senhor, está tudo a postos.
Bağışlayın efendim, fakat her zaman demokraside askerlerin bile düşünme hakkı vardır diye düşünmüşümdür.
Perdoe-me, senhor, mas eu sempre pensei que, numa democracia, até um soldado tem o direito de pensar.
- Fakat bu akıl alır gibi değil, efendim.
Mas isso é incrível, Sr. Não pode ser um avião.
Biliyorum efendim, fakat robot serbest, ve burası güvenli değil.
Eu sei, Sr., mas o robot anda à solta e não é seguro.
- Fakat biraz önce yıkadınız, efendim.
- Mas ainda agora as lavaste, senhor!
Oh, evet efendim, fakat sadece başbaşayken konuşuyor.
Oh, sim, meu senhor, mas só em particular.
Hayır efendim, fakat düşünmüştüm ki...
Não, senhor, mas achei que fosse...
Fakat lütfen... beni Efendim önünde utandırma.
Mas, por favor... por favor, não me envergonhes perante o meu Senhor.
Rahatsız ettiğim için çok üzgünüm, efendim, fakat arkadaşınız, Kont Victor Mattoni bir kaza geçirdi.
Lamento incomodá-lo, mas um amigo seu sofreu um acidente, o Conde Mattoni.
Eminim böyle söylemenizin iyi bir nedeni var, efendim, fakat, uh...
Deduzo que tenha bons motivos para afirmar isso, mas...
Şey, efendim, iyi bir sicil olmadığını kabul ediyorum. Fakat daha iyisini yapmağa çalışıyorum.
Sei que o meu cadastro não é muito bom, mas estou a tentar fazer melhor.
Üzgünüm, efendim. Fakat ailem açtı.
- Mas a minha família tinha fome.
Affedersiniz, efendim, fakat yeğenimin küçük giysisini her yerde aradım, bulamıyorum.
Desculpe, senhor, mas procurei o vestido da minha sobrinha e não o encontrei.
Üzgünüm, efendim, fakat belleğiniz size oyun oynamış olabilir, bilirsiniz, ve biz burada cinayetle uğraşıyoruz.
Desculpe, senhor, mas podia ter-lhe falhado a memória, sabe, e estamos a lidar com um assassinato.
Her şey hazır, efendim, fakat Bayan Daw, aşağı iner mi bilmiyorum.
Está tudo pronto, senhor, mas não sei se a senhora vai descer.
Fakat sizinki, efendim çok çaba sarfetmiş olmalısınız.
Mas o senhor fez-se por sua conta.
Evet efendim. Fakat çiftliğimiz yok ve- -
Sim, senhor, mas não temos uma quinta, e...
Fikir beyan etmek için maaş almıyorum efendim, fakat kimselerin geldiğini sanmıyorum.
Não sou pago para pensar mas acho que eles já não vêm.
- Tabii ki hayır, efendim, fakat ben...
- Claro que não senhor, mas...
Fakat sizinki, efendim, kendinizi yetiştirmiş bir adamsınız.
Mas o senhor fez-se por sua conta.
Fakat, efendim...
Mas, senhor...
Bir tür güç alanı, efendim... fakat daha önceden bildiğim hiçbir şeye benzemiyor.
É um campo de força qualquer mas diferente de tudo o que já vi.
- Fakat, efendim...
- Mas...
Oldukça kötü, efendim, fakat hala yaşıyor.
Muito mal, senhor, mas com vida.
Çiftlik satınaldı, efendim, fakat onların çoğunu aldı.
Ele morreu, senhor, mas levou muitos deles consigo.
Beni bağışlayın, efendim, fakat eğer bütün geceyi otelde geçirdi ise...
Desculpe, senhor, mas se ele passou a noite toda no hotel...
Fakat siz de biliyorsunuz ki, efendim... Biz almanlar danışmanlık yapmak için buradayız bu yüzden tavsiyelerde bulunuyoruz.
Mas, sabe, senhor... nós, os alemães, estamos aqui para aconselhar, por isso aconselhamos.
Evet, efendim, fakat bunlar konuşma yeteneğine sahipler..... ve bu yeteneklerinin ne kadar zekice kullanıldığını ölçmek siz beylere düşüyor.
Será, mas conseguem falar e os senhores avaliarão até que ponto o fazem com inteligência.
Fakat, efendim...
Mas...
Bağışlayın, efendim, fakat Bay Durk hiç bir şeye dokunulmamasını istediğini söylemişti.
Mas o Sr. Durk disse que não se podia mexer em nada.
Bir göz atmak isterim. Biliyor musunuz, efendim, böyle söylememi mazur görün... fakat daha fazla defter kaldırılmasından endişelendim. O kadar.
- Deixe-me ver.
Komiser Kolumbo, orkidelerim hakkında konuşmaktan zevk alırım, fakat içimde senin buraya kafanda bir şeyle geldiğin gibi bir his var. Evet, efendim.
Tenente Columbo, gosto muito de falar sobre as minhas orquídeas, mas tenho o pressentimento de que veio cá por outro motivo.
Fakat, efendim, her yönüyle tarife uyuyor...
Mas corresponde à descrição em todos os pormenores.
Bu harikulade, efendim fakat biraz tuhaf.
Eu adoro, Alteza, mas há algo curioso.
Bilmiyorum, bu saatte bana yardım edebilcek misiniz, efendim, fakat ben geçen haftanın havasına ilişkin bilgi istiyorum.
Não sei se podem ajudar-me a esta hora, mas queria informações sobre o tempo da semana passada.
Şey, belki öyledir, efendim, fakat edişelenecek bir şey yok.
Talvez sim, mas não tem com que preocupar-se.
Fakat, efendim, sanırım...
- Eu acho que...
Oh, yardım etmek için burada olmadığıma üzgünüm, efendim, fakat not almağa iyice dalmıştım.
Lamento muito não ter estado aqui para ajudá-lo, mas estive muito ocupada a fazer uma transcrição.
Haklı olabilirsiniz, efendim, fakat onun hakkında bir kart doldurmamı falan istemediniz.
Mas não me pediu para ele preencher uma ficha.
Çok özür dilerim, efendim, fakat anlarsınız, çok meşgulüm büroya gelen herkesi farkedecek zamanım yok.
Lamento muito, senhor. Tenho tanto que fazer que não reparo em toda a gente que vem cá ao escritório.
Bir kaç kez sizi arama cüretini gösterdim, efendim, fakat dışarıda imişsiniz.
Tomei a liberdade de lhe ligar várias vezes, mas tinha saído.
Şey, muhtemelen bunu anımsamayacaksınız bile, efendim, fakat, ah...
Não se deve lembrar disto, senhor, mas...
Fakat, görüyorsunuz, efendim, bu sadece sizin söyledikleriniz, ve teknik olarak, sadece kulaktan dolma.
Mas isso é o que o senhor diz e, tecnicamente, é apenas um boato.
O doğru olabilir, efendim, fakat hepsini bir araya getirirseniz, belki büyük jüri farklı hissedecektir.
Até pode ser, mas se as juntarmos todas, talvez o tribunal tenha uma opinião diferente.
- Efendim, şeref oldukça önemli bir konu fakat şuan Teğmen Feraud kendini savunacak durumda değilken onun davranışı hakkında konuşmam doğru değil.
- Enquanto questão crucial de honra, não posso falar sobre a conduta do Tenente Feraud a não ser que ele tenha uma oportunidade para se defender.
efendim 34795
efendimiz 532
fakat ne 19
fakat 1765
fakat neden 40
fakat ben 85
fakat bu 37
fakat sen 42
fakat o 40
fakat sonra 25
efendimiz 532
fakat ne 19
fakat 1765
fakat neden 40
fakat ben 85
fakat bu 37
fakat sen 42
fakat o 40
fakat sonra 25