Fıkır перевод на португальский
1,650 параллельный перевод
Anaçlık fışkırıyor.
Ela emana maternidade.
Hayır, fındık yok.
Nada de nozes.
Hayır, bu sınıf gezisi için çok para harcadık.
Não, pagámos muito por esta viagem de estudo.
- Benim zayıf olduğumu sanıyor kırılgan olduğumu.
Ela pensa que sou fraca?
Neredeyse bir yaratık vampir tarafında sıfırı çekiyormuşum da, bunu bana Dale söylememiş mi?
Eu quase fui morto por um vampiro alienígena, e a Dale não me disse?
yani açık tutmak için, bazı zayıf özsuları etrafında dolaştırıyorlar veeee merhaba Mongo.
Quer dizer, se simplesmente ficasse aberta, um pobre coitado poderia estar a passar e... olá Mongo.
Hayır, bu fıstık bana ait.
Não, é toda minha.
Çocuğun koruyucu yapısını dengesizleştirmek onu daha zayıf kılacaktır... kıza karşı.
Ao destabilizar a estrutura de apoio do rapaz, ele tornar-se-á mais vulnerável...
Çocuğun koruyucu yapısını dengesizleştirmek onu daha zayıf kılacaktır... kıza karşı.
Destabilizar a estrutura de apoio do rapaz vai torná-lo mais vulnerável, recetivo a ela.
Çocuğun koruyucu yapısını dengesizleştirmek onu daha zayıf kılacaktır... kıza karşı.
Desestabilizar a estrutura de apoio do rapaz torná-lo-á mais vulnerável e receptivo a ela.
Karotid kılıf içinde neler vardır?
O que está dentro da bainha carotídea? Izzie?
Başardık. Sıfır klişeli bir düğün.
Conseguimos Um casamento com zero clichés.
Büyükbaba. "Fıstık" değil. Karıştırılacak fıstık falan yok.
Não havia amendoins na história.
Bunu söyledim mi bilmiyorum, ama mikrodalga fırınınızın tepsisi dönüyor, yani yiyecekleriniz manzaradan sıkılmayacaklar.
Não sei se mencionei, mas o microondas que você comprou tem uma bandeja que gira para que a sua comida não se canse da vista.
Üç buzdolabı, iki fırın ve iki bulaşık makinesi istiyorum.
Vou precisar de três frigoríficos, dois fogões e duas máquinas de lavar louça.
Belki de sosisline serptiğim fıstık parçalarındandır.
Ou talvez seja dos amendoins triturados que pus no teu cachorro-quente.
Peki sırp militanların buraya gelip bu küçük, kanadalı kızı kaçırma ihtimalleri nedir? Sıfır.
Quais as hipóteses de os sérvios virem cá e levarem esta miúda rica canadiana?
Sıfır başarısızlık ihtimali.
Zero hipóteses de falhar.
Kaç tane siyah saçlı soluk derili kız var bilmek ister misin? - Sıfır.
Queres saber quantas eram raparigas com cabelo preto e pele clara?
Fıstık gevreği alır mısınız?
Querem uma pinhoada?
Dedikoducu Kızı'n Şükran Günü geleneği olarak laptop'ımı fırınla değiştiririm ve sonraki 16 saat boyunca yediğim tek şey saniyeler olur.
Como faz parte da tradição do dia de Acção de Graças da'Gossip Girl', troco o meu portátil por um fogão, e nas próximas 16 horas, a única coisa que cozinho é segundos.
Tamam, evet, birkaç kez çıktık, ama daha erkek arkadaşım olmak için bir fırın ekmek yemeli.
Ok, sim, nós saimos algumas vezes mas ela ainda nem se qualificou para ser meu namorado.
Sadece devasa bir turta şeklindeki fırını aradık.
Procurámos a loja em forma de tarte.
Saçmalık! Daha geçtiğimiz hafta alenen mercimeği fırınladık.
Quase curtimos na semana passada.
Patatesler kızarmış mı olsun, fırında mı?
- Batatas fritas ou gratinadas?
Glen, bahçede fıstık ezmeli ekmek ve oyuncak tabanca vardır eminim.
Glen, estou certo que ainda tem sanduíches de amendoim e uma arma de pressão no quintal. Vem comigo?
"Güneş fırtınası" olarak da bilinir ve aşırı yüklü büyük parçacık kütlelerini uzayda 149 milyon km fırlatırlar.
Também conhecidas como tempestades solares, elas lançam quantidades massivas de partículas supercarregadas através de 150 milhões de Km de espaço.
Güneş fırtınası bulutları yüklü parçacıklardan oluşur. Bu yüzden önce, manyetik alanımız tarafından gezegenin çevresine saptırılırlar. Tıpkı kırılıp gemi pruvasının etrafına yönelen dalgalar gibi.
As nuvens de tempestade solar são formadas de partículas carregadas, então, a princípio elas são desviadas em torno do planeta por um campo magnético, como ondas a quebrar pela proa de um barco.
Hazır bir araya gelmişken bu Noel'i birlikte kutlama fırsatını tepecek olursak bir arada olmadığımızda bundan pişmanlık duyarız.
Se não festejarmos como família quando estamos juntos, vamos arrepender-nos depois.
Burada artık bir diş fırçam var, Ve sanırım bu daha önce bana almayı düşündüğü, Cadillac'ı da alacağım. Bilirsin, barışma hediyesi olarak.
Tenho aqui uma escova de dentes e acho que vou conseguir, também, aquele Cadillac como presente.
İşediği zaman şu gördüğün küçük deliklerden çıkıyordu. Bir fıskiyeyi andırıyordu.
Quando urinava, saía através destes pequenos buracos... como uma fonte.
Büyük fırsatlar yaratırlar, Kısacası iki taraflı ajanlar çok kullanışlıdır.
É óptimo para quem os gere, mas péssimo para eles.
Ofisinde yaşarken iç çamaşırlarını lavaboda yıkıyor ve mikro dalga fırında kurutuyor. Bu herkes için aşağılayıcı bir durum.
Quando vive no escritório, lava as cuecas no lavatório e seca-as no microondas, o que é humilhante para todos os envolvidos.
Hayır, fıstık ezmesini kendi yatak odama götürüyorum.
Ia levar esta manteiga de amendoim para a minha cama.
Çünkü Leslie dersine iyi çalışır. Hepimiz hakkındaki her ayrıntıyı bilir. Fıstık ezmeli sandviç en sevdiği şeylerden biridir.
Porque a Leslie faz o seu trabalho de casa, e ela nunca iria querer que soubesses isto, mas ela assegurou-se de que não haveria nenhum produto à base de amendoins na casa, e a sua comida preferida à manteiga de amendoim e sandes com doce.
Kızı öldürüp, çöp fırını kanalından aşağı atmış birini arıyoruz.
Estamos à procura de alguém que assassinou uma garota e a atirou pela calha de um incinerador.
Sen sanki fırın eldiveni giyiyorsun ben de kış montu giymiş gibiyim.
É como se estivesses a usar luvas mestre-cuca e eu, usando um casaco de pele.
Aynı 11 Eylül'de olduğu gibi. Aynı hedeflere yapılabilecek saldırılar hakkında konuşuyorlardı, aynı istasyonlarda ve tam o sırada gerçek saldırı meydana geldi. Bu şekilde A.B.D'dekine benzer biçimde, orada olup operasyonu yöneten kişilere bir kılıf uyduruldu.
E novamente, como a 11 de Setembro estavam a falar de ataques nos mesmos locais, e nas mesmas estações exactamente à mesma hora a que o ataque decorreu a providenciar algum tipo encobrimento para aquela operação orquestrada de alguma forma pelo Estado.
Fıstık ezmesinden nefret etmene mi? Hayır, Öcü Adam konusuna.
- O teu ódio por manteiga de amendoim?
Fazla fıstık ezmesi damağınıza yapışır.
Manteiga de amendoim a mais cola-se ao céu-da-boca, leva séculos a mastigar.
Sağlık düzenlemeleri ve genel halk sağlığı benim işimdir. O yüzden korkarım ki fırınınıza bakmam gerekecek.
Sendo os regulamentos de sanidade e o bem-estar público meus deveres, receio ter de inspeccionar a vossa padaria.
Galway kızı, Salthill Mezuniyetinde yanımda fırıl fırıl dönecekti. "
Passearíamos pelo pontão Eu e a moçoila de Galway
Kaliforniya plakası ; beş, sıfır, K, F...
Matrícula da Califórnia : 50KF272.
- Katherine. - Kum fırtınası esnasında, sıcaklık yaklaşan soğukla birleşebildi ve dolu ile birlikte yıldırımlar yaratabildi bu da Mısırlılara gökyüzünden ateş yağmaya benzedi.
- Durante uma tempestade de areia, calor intenso combinado com uma frente fria pode gerar não só granizo, como também relâmpagos, o que deve ter parecido aos antigos Egípcios fogo vindo do céu.
Hayal kurmaktan ve fısıldanılmasından hoşlanır. En sevdiği film'Kısa Devre'dir. Bir de'Kızarmış Yeşil Domatesler'.
E gosta de sonhos, sussurros e o filme preferido dele é "Curto Circuito" e "Mulheres do SUL".
Oğlana benzeyen kadın hiçbir zaman çekici olmadı. Eteğinin fırfırı onu heyecan verici kılan. Adam bu fırfırı duyduğu an yapabilecekleri hayret vericidir.
A mulher parecia um rapaz, nunca foi muito atraente, é o frou-frou da sua anágua que a torna toda excitante.
Sevdiğin gibi... fırında fazla kızarmış...
Apenas como a queres... tripla assada no forno...
Ders rotasyonu bozulacak, emeklilik programları tekrar gözden geçirilecek, yıllarını bu mesleğe harcamış, halkla ilişkiler ve makalelere değil de yalnızca sınıfına odaklanan öğretmenlere büyük bir saygısızlık olacaktır.
Isso vai atrapalhar a rotação de professores, as tabelas de aposentações terão de ser reavaliadas, desrespeitando os professores mais antigos e que se concentram na sala de aula, não em relações públicas e em artigos de jornal.
Mikrodalga fırınının önünde duramıyorum. MM'in kırmızı şekerlerinden yiyemiyorum.
Não posso sequer ficar à frente do microondas ou comer MMs vermelhos.
Sanırım ben sadece, bir fırsat yakalamış ve bu fırsatı değerlendirmiş bir kızım.
Acho que sou apenas uma rapariga que viu uma oportunidade e a agarrou.
Evet. Sizlere kısa bir süreliğine yaban turpu, hardal ve fıstık ezmesi sosuyla mangalda pişmiş dışı çıtır çıtır kaburgamızı pilav üstünde ve yanında papatya yapraklarıyla bir fiske Jagermeister kanyağı ile tatlandırılmış yaban turpu ve karahindiba salatası sunmaktan gurur duyarız.
Por um tempo limitado, temos o prazer de lhes apresentar... o nosso churrasco, com costelas em mostarda, e manteiga de amendoim envolto em folhas de camomila, com fatias de pepino em conserva servido com salada e guarnição de arroz.