Gın перевод на португальский
430,020 параллельный перевод
Yangının ortasında... Etraf tutuşmuş, bina yıkılıyor. Sanki ben "Aynı mutfaktan cips aldığım zamanki gibi!" diyeceğim.
Acha que vou estar no meio de um incêndio, com chamas e vigas a cair, e dizer : "Caramba, é como daquela vez em que fui buscar batatas fritas!"
Sırada çikolata parçası sandığınız Seattle üzümleri...
A seguir, As Passas Que Parecem Chocolates de Seattle...
Jackie Lynn, üniversite bursu kazandın sandığımızdan beri seninle ilk kez bu kadar gurur duyuyorum.
Jackie Lynn, não tinha tanto orgulho em ti desde que o jornal se enganou e publicou que eras Finalista de Mérito Nacional.
Ya da en azından ayda sekiz dolar verebilen birini tanıdığını.
Ou, pelo menos, conhece alguém que pode pagar...
Bir üniversitede başka fiyat, diğerinde başka fiyat olması saçmalığın daniskası.
O facto de cobrarem um valor numa faculdade e outro valor noutra faculdade é tão parvo.
Çünkü yeterince seviyorsak yaptığınız her şeyi aklamanın bir yolunu buluruz.
Porque se gostarmos de vocês o suficiente, arranjaremos uma maneira de justificar o que tiverem feito.
Futbolculara bir baktığınızda iki yakalayıcı, iki atıcı, vurucu, dikici, 40 da katil görüyorsunuz.
A equipa consiste em dois tipos que sabem apanhar, dois que sabem lançar, um rematador, um punter, 40 assassinos.
IŞİD ne yaparsa yapsın, haberleri açtığınızda otoparkta bir muhabir görecektiniz :
O ISIS pode tentar, mas vão ver o noticiário e vai estar um repórter no estacionamento :
Şakalarımın sahnede işe yaradığını görmek beni inanılmaz coşturuyordu.
E ver as minhas piadas funcionarem em palco foi ótimo para mim.
İlaçlar, yeleğin ağırlığını hafifletse de insanlar hâlâ ya sıkıldığımı ya da soğuk veya burnu havada olduğumu düşünüyor ama bunların hiçbirini bilerek yansıtmıyorum.
E a medicação conseguia tirar alguns pesos do colete, mas eu ainda parecia aborrecido, frio ou armado em superior e não queria parecer nada disso.
Ne iş yapıyorsunuz, bilmiyorum ama milleti kovalamadığınız kesin.
Não sei em que trabalham.
Melezler, ırkçılığı bitirecek çünkü ne olduklarını bilmiyorsanız kimseden nefret edemezsiniz.
Os mestiços acabarão com o racismo porque não podemos odiar o que não sabemos que eles são.
Profesyonel güvenlikten bahsedecekseniz Dave Chappelle'le komedi yazarlığı yapmanın ötesine geçemezsiniz.
Se querem falar sobre segurança profissional, não há nada mais seguro do que escrever comédia com o Dave Chappelle.
O kadın için zırlamalarım, on yıl önce yapmaya başladığım bir şeyin birikimi gibiydi,
Então, acho que chorar por causa daquela mulher foi o culminar de algo que começou dez anos antes,
Kötü bir evliliğin, kötü bir ilişkinin, kötü bir ortaklığın ortasında olup da bunu fark etmemeniz gayet mümkün.
Podemos estar no meio de um mau casamento, de uma má relação, uma má parceria de negócios e nem o saber.
Sorun şu ki kadınlardan, onlardan hoşlandığınız sebepten ötürü hoşlanmanız yasak.
É o seguinte : não podemos gostar de mulheres pelo motivo pelo qual gostamos delas.
Daha önce bir kadının, bir diğerini karakteriyle tanımladığını görmedim ama.
Embora nunca tenha ouvido uma mulher descrever outra com base no caráter dela.
Kadın arkadaşlarım gördü. "İşte her gün uğraştığımız saçmalık bu." dediler.
As minhas amigas viram-no e disseram : "Aí está, é esta treta que aturamos todos os dias."
Sandığınız kadar çok değiller.
Não tem tanta graça como seria de esperar.
Hafızasını güçlendirip onu sağlığına kavuştururum. " derler.
"Prefiro o Channing. Tenho cartões com imagens. Posso pô-lo bom de novo."
Chappelle's Show zamanında bana yanaştığında ağabeylerim, ablalarım ve onların çocuklarına tepeden bakardı, okul için yardım edip etmemeyi hesap ederdi.
Basicamente, quando ele aparecia durante o Chappelle's Show, estava sempre a dar dinheiro aos meus irmãos e irmãs, aos filhos deles, a dizer se os ia ajudar nos estudos ou não.
Cenazesi öteki hafta olacaktı ve gitmek istemiyordum çünkü dediğim gibi, ailecek pek anlaşamıyorduk ve işin zor kısmını yaptığımı düşünüyordum.
O funeral seria na semana seguinte e eu não queria ir ao funeral, porque, como disse, a família não se dá toda bem e eu sentia que tinha feito a parte difícil.
Seni kimin kiraladığını bilmek istiyorum.
- Quero saber quem te contratou.
Benim için önemli olmadığını söyleyerek yanıldım.
Por isso é que estava errado, por dizer que não interessava.
Tanımladığın kişi...
- Essa pessoa que descreveste.
Bilişimcilerimiz, şifreli yayınlarının nasıl saldırıya uğradığını anlayamıyor.
Os técnicos não percebem como os feeds encriptados são hackeados.
Stone'u tutuklar tutuklamaz Adalet Bakanlığını bilgilendireceğim.
Assim que tivermos a Stone, vou informar o Departamento de Justiça.
Umursadığım şey oradaki insanların hayatları.
Mas não quero saber. Só quero saber das vidas das pessoas lá fora.
Aram, planladığın şey her neyse, senin canına şahsen okudum.
Aram. O que quer que estejas a planear, eu já te dei uma carga de porrada.
Oğlunun hak ettiği şeyi aldığını düşünüyor.
Ela acha que ele teve o que merecia.
Bu kirli işi finanse etmek için kullandığı kredi kartı var fakat veriler şifreli ve ona erişemiyorum. Yardımın lazım.
Tenho o dispositivo que o depositante usou para financiar esta maldade, mas os dados estão encriptados e não consigo acedê-los.
- Karantinayı, hastalığını biliyorum, sen de denetimsiz ziyarete sahip tek kişiydin.
- Eu chamo a Polícia. - Eu sei da quarentena, da doença dele. Apenas a senhora teve visitas não supervisionadas.
Lonnie Perkins'i serbest bıraktığınızda, size bu kontrolü geri vereceğim.
Quando libertar o Lonnie Perkins, devolvo-lhe esse controlo.
Saldırı sırasında erkek arkadaşının şifre kırıcıyı aldığını gösteriyor.
Parece que o teu namorado obteve o código remoto durante o ataque.
Ne yaptığını sanıyorsun?
Por favor. - O que pensa que está a fazer?
Ancak nasıl yapıldığını görmek, mesleğin göz önüne alındığında David, Onları çizmek yerine, sıkmaya daha eğilimli olabilirsin zorla kabul ettirmeyeceğim.
Mas dada a tua profissão, David, estás mais disposto a apertá-los do que a coçá-los.
Portrenin nasıl çıktığını göreceğiz.
Veremos como fica o retrato.
Cooper soruşturmanın kapandığını söyledi sanıyordum.
Pensava que o Cooper tinha dito que o inquérito fora arquivado.
Çünkü iyi şeyler yapmaya çalıştığında bile, bencilliğinin nerede biteceğini ve başkalarının hayatının nerede başlayacağını anlıyor gibi görünmüyorsun.
É porque mesmo quando tenta fazer algo bom, não consegue perceber onde termina o seu egoísmo e a vida das outras pessoas começa.
Bir günüm, en fazla iki günüm kaldığını söylediler.
- Disseram que só tenho um dia.
Panetti'nin ona ulaştığını düşünüyoruz.
Temos uma ideia de como o Panetti a magoou.
Şimdi lütfen öyle olmadığını söyleyin ki müşterime asılsız ithamlarla suçlamada bulunmayasınız.
Não me diga que foi para lançar acusações infundadas ao meu cliente.
İzlenemeyen toksinler konusunda uzmanlaştığını ve "alerjik" tepkime yaratmak için onu tuttuğunuzu biliyoruz.
Sabemos que ele se especializa em toxinas indetetáveis e que o contratou para causar a reação "alérgica".
Ve yaptığımızda, karşılaştığınız bu davanın, FBI'nın tam kuvveti ile sizin ve kuruluşunuzun üzerine gelmesiyle karşılaştırıldığında küçük bir mesele olduğunu anlayacaksınız.
E quando o fizermos vai-se aperceber de que este processo é coisa pouca em comparação com a força bruta do FBI apontada a si e à sua organização.
Apothecary'i karısını öldürmek için onun kiraladığını mı söylüyorsun?
Estás a dizer que ele contratou o Apotecário para lhe matar a mulher?
Seni bir arabanın bagajına tıktığımı düşünürsek oldukça cömert davranıyorsun.
Foi incrivelmente generosa, tendo em conta que a pus numa bagageira.
O kadının ona hizmetçi gibi davrandığını biliyorsun değil mi?
Ela trata-o como um escravo.
Ama onun ne yaptığını biliyordun.
- Mas sabia.
Şimdi hapis süreni azaltmak istiyorsan bize nasıl yaptığını açıkça söylemelisin.
Se quiser reduzir a sua pena, conte-nos exatamente o que ele fez.
Onu gerçekten kullandığını hiç görmedim.
Nunca o vi a usá-las.
Ne aradığına dair hiçbir fikrim yok Ama bulamayacağınızı garanti ederim.
Não faço ideia do que procura, mas garanto que não o encontra.