Seyi перевод на португальский
128,423 параллельный перевод
Senin insanların yapmak üzere olduğu şeyi, Toplayıcılar bile yapmaz.
Os caçadores não me fariam o que o teu povo fará.
Bana her şeyi anlat.
Conta-me tudo.
Hayatta kalmak için her şeyi söyler.
Ele dirá qualquer coisa para sobreviver.
Quinn yaptığı şeyi ödeyecek!
O Quinn pagará pelo que fez.
Kanı silip temizlemek yaptığın şeyi değiştirmez.
Limpar o sangue não apaga o que fizeste.
Sana yalan söylüyor. Seni doğrudan uzaklaştırmak için her şeyi söyler.
Ela mente-te, dirá qualquer coisa para te esconder a verdade.
Beni Kırpıcı'dan duyduğum her şeyi söylemeye zorladı.
Fez-me contar-lhe tudo o que ouvi do Clipper.
Olamaz, Banneker ile ilgili var olan her şeyi okudum.
Não. Já li tudo o que existe sobre o Banneker, certo?
Onun hakkında her şeyi kesin bilirim. Ve her şeyini bilen biri bu kadar bilmiyor çünkü Banneker'in tüm kağıtları 1826'da bir yangında kül oldu.
Eu sei tudo sobre ele, e qualquer pessoa que saiba algo não sabe muito, porque os papéis do Banneker foram queimados em 1826.
Bana söyleyeceğin her şeyi kaldırabilirim.
Acho que consigo lidar com qualquer coisa.
- Yaptığın her şeyi bağışladım.
- O que fizeste... perdoo-te.
İstediğin şeyi almaktan hiç korkmazdın.
Nunca temeste tomar o que querias.
Onlar hakkında bu kadar şeyi nereden biliyorsun?
Como sabes tanto sobre eles?
Bu hariç her şeyi yaparım. Yalnızca... Bunu yapamam.
Tudo menos isso, não posso.
O şeyi kaldıramıyorsun bile.
Nem podes com ela.
O lanet şeyi niye artık kullanamıyorum sanıyorsun?
Porque achas que já não consigo usá-lo?
- Yerlerini söyle. Sana Chau'nun söyleyemeyeceği her şeyi söylerim. - Ama ölürsem söyleyemem.
Contar-te-ei tudo o que a Chau não sabe, mas morta não posso.
İkimiz de aynı şeyi Quinn'in ölmesini istiyoruz.
Ambos queremos o Quinn morto.
Yumruklarınla birini öldür ya da öl. - Böyle bir şeyi yaşamak korkunç.
Sim, ser forçado a matar pessoas com as próprias mãos ou morrer é uma coisa terrível para ter que ultrapassar.
Eminim onlar da aynı şeyi söyleyecekler, weather dağı.
Devem ter dito o mesmo em Mount Weather.
Başkan'a her şeyi anlattım.
Contei tudo ao Presidente.
Hiçbir şeyi atlama.
Não omita nada.
Üzerine pazarlık yapabileceği tek şeyi, hayatı.
Ele só tem a vida dele para negociar.
- Yemin ederim, onlara her şeyi anlattım.
- Juro, já lhes contei tudo.
Size bildiğim her şeyi söyledim.
Já lhe contei tudo o que sei.
Bana o kadın hakkında bildiğin her şeyi anlat.
Diga-me tudo o que sabe sobre essa mulher.
Hakkında bulabildiğin her şeyi bul.
Descobre-me tudo o que puderes sobre ela.
Çocuklarımıza, onları güvende tutmak için her şeyi yaptığımızı nasıl söyleriz?
Como dizemos aos nossos filhos que fazemos tudo para os manter seguros?
Yalnızca silahların ; eski suçluların, akli melekeleri yerinde olmayanların, terörist izleme listesindekilerin eline geçmemesi için yapabileceğimiz her şeyi yapmalıyız.
Temos de fazer tudo o que pudermos para impedir que as armas caiam nas mãos de criminosos anteriores, pessoas com problemas graves de saúde mental, pessoas na lista de terroristas procurados.
Ama ona tek bir söz verebilirim : Tek bir Amerikalı aile daha onun çektiği ızdırabı çekmesin diye elimden gelen her şeyi yapacağım.
Mas posso fazer-lhe uma promessa, que farei tudo o que puder para garantir que mais nenhuma família americana tenha de experienciar a dor dela.
Başkan bu işi çözmek için gereken her şeyi yapmamı emretti.
O Presidente deu-me ordens para usar os meios necessários para desvendar esta conspiração.
Çünkü doğru şeyi yaptığınızı düşünüyorum.
Porque está a fazer a coisa certa, senhor.
Hayır, doğru şeyi yapmanı istiyorum.
Estou a pedir-lhe para fazer a coisa certa.
El-Sakar hiçbir şeyi patlatmadı.
A al-Sakar não explodiu nada.
Öncelikle hepinize teşekkür etmek ve sizleri daha önce yapılmamış bir şeyi başardığınız için tebrik etmek istiyorum.
Quero tirar um momento para vos agradecer e felicitar pela realização de uma coisa que nunca tinha sido feita.
Dünyanın geri kalanı, bizim zaten bildiğimiz şeyi öğreniyor.
O resto do mundo está alcançar o que nós sabemos.
Her şeyi bilen altı üstü dört kişi var.
Só quatro de nós têm conhecimento de tudo.
Biliyorum, bana her şeyi anlatamazsın ama bazı şeyleri anlatabilirsin.
Eu sei que não me podes contar tudo, mas podes dizer-me alguma coisa.
Öğrendiklerimiz, Başkan'ın söylediği her şeyi şüpheli kılıyor.
O que sabemos põe em dúvida tudo o que o Presidente tem dito.
Evet, zaman zaman milletimiz ayrışmış gibi görünebilir ama bizi sonsuza dek bir arada tutacak şeyi gördüm.
Eu sei que há alturas em que o nosso país parece dividido, mas vi a única coisa que nos irá unir para sempre.
Şimdi tam olarak sana her şeyi açıklayacağım.
Deixe-me explicar-lhe exatamente o que se passa.
- Ama biz her şeyi çözeceğiz. - Bu sadece... - Merhaba.
Mas nós vamos resolver tudo...
İhtiyacım olan her şeyi aldım yanıma.
Eu estou bem. Tenho tudo aquilo de que preciso.
İstediğin şey o olmasa bile, doğru olan şeyi yapmalısın.
Temos de fazer a coisa certa, mesmo que não seja o que queremos.
Aslında şeyi merak ediyorum, acaba senden bunun için... bir mucize beklemem çok mu abest kaçar.
Será que me permite a ousadia de lhe pedir um pequeno milagre?
Sadece biz ne zaman bir tartışma yapsak, stresten başım dönmeye başlıyor, alışveriş listesini yaparken ya da başka bir şeyi tartıştığımız anlarda.
Apenas começo a ficar stressado sempre que conversamos sobre a lista da mercearia ou sobre qualquer outra coisa.
Babalık demek, her fırsatta kendine bir şey alman demektir. Çocukların zaten istedikleri her şeyi alıyorlar.
Ser-se pai significa que, de vez em quando, podes comprar algo para ti porque tudo o resto vai para os teus filhos.
Şimdi her şeyi öğrendiniz, bu durumda hala... buraya gelmek için heyecan duyuyor musunuz?
Agora que já sabem isto, continuam entusiasmados para se juntarem a mim cá fora?
Başladığımız ana dönmeyi, yani ilk günümüze, her şeyi tazelemek için?
Que voltássemos ao início? Àquele dia... Que tentássemos fazer tudo do zero?
Az önce olan şeyi kafana takma.
Não se preocupe com o que aconteceu.
Başına gelen en kötü şeyi, kabullenip, yoluna devam etmeye çalışıyor.
Parece que ele pegou na pior coisa que lhe aconteceu na vida e tentou seguir em frente.