Vermeer перевод на португальский
134 параллельный перевод
Vermeer'in Eskiden Pencerede Olan Kadın'ına ne veriyorsunuz?
Que licitação tenho para Senhora Que Esteve à Janela, de Vermeer?
Büyük ressamların dönemiydi Rembrandt ve Vermeer gibi.
Foi o tempo dos grandes mestres da pintura, Rembrandt, e Vermeer.
Vermeer gördün mü hiç?
Já foste a Vermeer antes?
Bu resim yeni geldi.
Este Vermeer só chegou hoje.
Nasılsın Vermeer?
Tudo bem, Vemeer?
Vermeer çok iyi - basit, çarpıcı.
O Vermeer é bastante bom. Simples, vigoroso.
Bir sürü Van Gogh... ve Vermeer'ler çok heyecanlıydı.
Muitos Van Gogh e os Vermeers eram intensos.
Oğlumun kendi ellerinden çıkan yeni bir şaheser, Johannes Vermeer.
Uma nova obra-prima saída da mão do meu genro, Johannes Vermeer.
Bir Vermeer.
É um Vermeer.
Bir çeşit Vermeer.
Bem... É tipo um Vermeer.
17. yüzyıl Barok ressamı... ovalı Vermeer'den bir natürmort.
Apenas-Vida quadro de Vermeer. Século 17 pintor Baroque dos Países Baixos.
Vermeer natürmortu için 180.000 doların üzerine çıkan yok mu?
Uma maior 180,000 para o quadro de Vermeer Apenas-Vida.
Geçen ay Vermeer'in 3 kayıptablosu daha gün ışığına çıktı.
Três quadros perdidos de Vermeer foram descobertos o mês passado.
Dur orda. Benden, benim gibi bir adamdan... Londra'daki bir galeriye gidip, babana yanaşıp... ona Vermeer'in tablosunu yarı fiyatına satmamı mı istiyorsun?
Espera, tu queres que eu, um homem do meu calibre, apareça de repente numa galeria de Londres, me chegue ao teu pai e lhe ofereça um Vermeer por meio-milhão?
Tam olarak değil
VERMEER ROUBADO Não precisamente.
Şimdi yayınımızı flash haber için kesiyoruz. Garip bir şekilde, Ulusal Galeriden dün gece çalınan paha biçilemez sanat eseri bulundu.
Num extraordinário seguimento à notícia de última hora, o quadro sem preço roubado ontem da National Gallery foi encontrado. "A Rapariga com Brinco de Pérola", de Vermeer, foi encontrado por colegiais numa sala de provas do Harvey Nichols.
- Vermeer.
- Vermeer.
Şunu Vermeer'a doğru uzatın. Dikkatlice.
Alinhem esta parte com o Vermeer.
Vermeer, Caravaggio, iki tane Van Eycks... en azından.
Vermeer, Caravaggio, dois Van Eyck's, pelo menos.
Bu Vermeer'in "Konser" adlı tablosu.
Este é "O Concerto" de Vermeer.
Ama sana bir şey söyleyeyim, şu kayıp Vermeer tablosu sahte.
Mas vou dizer-te uma coisa. - O quadro de Vermeer é falso.
Brüksel'deki 1992 Vermeer soygunuyla ilgili okuduğum bir rapordan.
- De onde? - De um relatório que li do assalto Vermeer de 1992 em Bruxelas.
Sonra Vermeer Cafe'ye en sevdiğimiz kahveyi almaya gittim ama döndüğümde yani yaklaşık yirmi dakika sonra, ortada yoktu.
Depois fui ao Café Vermeer buscar o nosso café preferido e quando voltei, talvez uns 20 minutos depois, ela tinha desaparecido.
Vermeer'in "Konser" i.
'Concerto'de Vermeer.
Turner, Monet, Vermeer... Onlar sayesinde gözlerim açıldı.
Turner, Monet, Vermeer, esses tipos mantiveram os meus olhos abertos.
Bir Vermeer eseri çalınmış. Yerine de sahtesini koymuşlar.
Acontece que um Vermeer foi roubado, e substituído por um falso.
İz sürücüyü bulamadıkları için de Vermeer'in izini Amsterdam'ın 15 mil dışındaki bir depoya kadar sürdük.
Visto que não conseguiram encontrar o marcador, Seguiram o Vermeer até um armazém, A cerca de 15 milhas fora de Amesterdão.
Bazen gece yatağımda yatıp uyumaya çalışırken, tek düşünebildiğim Vermeer'in bir tablosunu yapmaya çalışmayı deneme amacı oluyor.
Sabe, às vezes, quando estou na cama, à noite, a tentar adormecer, só consigo pensar no objetivo de pintar um Vermeer.
Gerçekten ben bir Vermeer tablosu yapmaya çalışacağım.
Vou mesmo tentar pintar um Vermeer.
Bahsettiği Vermeer Johannes Vermeer, 1600'lü yılarda yaşamış olan Hollanda'lı sanatçı.
O Vermeer a que ele se refere é Johannes Vermeer, o artista holandês do século XVII.
Vermeer'e baktığınızda, tuval üstündeki resimden daha fazlası vardır.
Se virmos um Vermeer, ele parece mais do que apenas tinta numa tela.
Vermeer bunu nasıl yaptı?
Como conseguiu Vermeer fazer aquilo?
Ama Vermeer hakkında böyle evraklar hiçbir zaman bulunmadı.
Mas nunca foram encontrados documentos desses acerca de Vermeer.
Vermeer'in, kavranılamaz dehası ile tuvale gidip sihirli bir şekilde resmini ışıkla yaptığı anlaşılıyor.
É como se Vermeer fosse um inimaginável génio capaz de simplesmente pegar numa tela e magicamente pintar com luz.
Vermeer bu güzel resimleri teknoloji kullanarak da yapmış olabilir.
É possível que Vermeer tenha usado tecnologia para pintar estes belos quadros.
Ve, bu şekilde, ona bir yakınlık duydum, çünkü ben bir bilgisayar grafikçisiyim, ve biz gerçekçi ve güzel bir görüntü için teknolojiyi kullanırız, ve belki Vermeer'in de yaptığı budur.
Nesse sentido, sinto empatia por ele, pois sou técnico de gráficos digitais e usamos tecnologia para criar imagens belas e realistas e é possível que tenha sido isso que Vermeer fazia.
Bu yüzden neden Vermeer'i kafasına taktığını bilmiyorum.
Eu não sabia que ele tinha aquela pequena obsessão...
Tim'in Vermeer projesi 11 yıl önce başladı, 2002 yılında, kızı ona David Hockney'nin Gizli Bilgi kitabını verdikten sonra.
O projeto de Tim em volta de Vermeer começou há 11 anos, em 2002, quando a filha lhe deu uma cópia do livro de David Hockney, O Conhecimento Secreto.
Hockney, Vermeer'in zamanındaki sanatçıların sadece gelenekselliği kullanmadıklarını, doğru bir şekilde resim yapmak için, sadece gözlerini ve hayallerini kullanmadıklarını söylüyordu.
Hockney desafiou teorias convencionais quando sugeriu que quando artistas da era de Vermeer começaram a pintar com mais precisão, já não estavam apenas a usar a sua visão e imaginação.
Bana göre, bir video adamı olarak, Vermeer'in en çarpıcı yanı Bu görüntüye bakıyorum, ve bir video sinyali görüyorum.
O que me impressionou nos quadros de Vermeer, vindo eu da área do vídeo, foi olhar para a imagem e ver um sinal de vídeo.
Tim, Vermeer'i çalışmak için bütün dünyayı gezdi.
Tim percorreu o mundo a estudar Vermeer.
Buna "ışıkla boyamak" dediler Vermeer "ışıkla boyadı."
Chamavam-lhe "pintar com luz." Vermeer pintava com luz.
Aslında söyledikleri Vermeer'in gerçeğe benzettiği mi, yoksa öylesine ortaya çıktığı mı.
Na verdade, o que estão a falar é da verosimilhança que Vermeer tem e que salta à vista.
Vermeer'i görmek bir vahiy gibiydi.
Ver os Vermeers ao vivo foi uma revelação.
Ve bir parça kağıt koparıp, ıslanmamasına dikkat ederek, bir çizim yaptım, ve o zaman farkettim ki Vermeer tablolarını ayna kullanarak yapmış olabilirdi.
Peguei numa folha, com cuidado para não molhá-la, fiz um esboço e foi aí que percebi que Vermeer poderia ter usado um espelho para pintar os quadros.
Ve hayatımda ilk kez, Vermeer'in yapmış olabileceği bir şeyi yaptım.
E, pela primeira vez na minha vida, fiz o que Vermeer poderá ter feito.
In Vermeer'in gözünde bu bir yansıtmaydı, görüntüyü yansıtan bir büyüteç.
Na câmara de Vermeer, isto seria uma projeção, uma lente projetaria esta imagem.
Evet, bu Vermeer'i sıradışı kılan karakteristik bir özellik, çizgilerin olmaması, ve tabloların altında da hiç çizgi yoktu.
Sim, é uma característica dos Vermeers que os torna invulgares, eles não tinham linhas. E também não tinham linhas desenhadas debaixo da pintura.
Kayınpederimin resmi, Vermeer'in de böyle çalışmış olabileceğine dair bir kanıttı aklımda.
O quadro do meu sogro foi a prova, na minha opinião, de que Vermeer deverá ter feito igual.
Bu yüzden, en iyi yolun, aynı Vermeer'in yaptığı gibi yapmaya karar verdim.
Ocorreu-me que a melhor forma seria realmente pintar um Vermeer.
Bunu sen yapmadın, ben yaptım. Bay Vermeer'ın evini biliyor musunuz?
Conhecem a casa do Mestre Vermeer?