Yolculuk перевод на португальский
6,139 параллельный перевод
Bavyera tarafında yolculuk ediyorduk. Kaldığımız han yanıp kül oldu.
Eu tinha a capa de Julien, com o brasão.
- Yolculuk mu var?
Vai a algum lado?
Bir grup uluslararası vakıf fonu şımarıklarıyla karadaki her parlamento binasında parti yapıp Avrupa boyunca jetle yolculuk ederek hayatının son iki yılını boşa harcadı.
Passou ou últimos dois anos a desperdiçar a vida, a viajar pela Europa, com um grupo internacional de meninos ricos mimados, a fazer festas em todas as capitais do planeta.
- Yenilikçi yolculuk konusunda ne düşündüğüne bağlı.
Depende de como te sentes sobre transe progressivo.
- Yolculuk nereye?
- Para onde vai?
Zamanda yolculuk yapmadık.
É claro. Não viajámos no tempo.
Bu gidişle gece yolculuk yapacağız.
A este passo, vamos passar a noite a viajar.
- O zaman neden bizimle yolculuk ediyor?
Então porque anda connosco?
Zamanda yolculuk cihazı.
É o dispositivo temporal.
Zamanda yolculuk cihazı Dillon'ın elinde. Parçaları birleştirdi.
O Dillon tem o dispositivo temporal.
Bu tek yönlü bir yolculuk.
É uma viagem só de ida.
- Ne zamandır tek başına yolculuk ediyordun?
Há quanto tempo viajas sozinho?
- Hadi biraz yolculuk yapalım.
Vamos dar uma volta.
- Haftalar süren bir yolculuk yaptık.
Foram semanas de viagem.
Maziye yolculuk yaptık.
Certo, já relembrámos o passado.
Kendi durumumda çantama ; iki tane yolculuk şapkası, üç peçe, bir çift terlik, bir sürü banyo malzemesi, hokkalık, dolma kalemler, kurşun kalemler, pelür kâğıdı, iğne iplik ve bir sabahlık kıyafeti sığdırdım... "
Na minha, fui capaz de meter dois bonés de viagem, três véus, um par de chinelos, um conjunto completo de artigos de higiene pessoal, tinteiro, canetas, lápis e papel químico, agulhas e linhas, um roupão... "
Dünyanın o kısmında uçakla çok yolculuk ediyor.
Ele viaja muito naquela parte do mundo.
Yolculuk boyunca Thunderstruck'u onlarca kez çaldı.
Ele deve ter tocado "Thunderstruck" uma dúzia de vezes no caminho de regresso.
Efsaneye göre saat, Afrika'daki bir gemide yolculuk yapan bir doktora aitmiş.
A lenda diz que pertenceu a um médico que procurava lugar num barco para África.
Yolculuk yaklaşık 2 saat sürecek. Belki o sırada konuşabiliriz, nedersin?
Esperam-nos umas duas horas de viagem, uns tiroteios e talvez alguma conversa pelo caminho, que te parece?
Robbins, Warren Harding'in Burun'da kullandığı, yukarı aşağı yolculuk için sabit ip gibi taktiklerini eleştirdi.
Robbins criticou as táticas de Warren Harding no Nariz, como a de usar cordas presas para subir e descer a parede.
Galaksi boyunca yolculuk ediyor evrenin en uç köşelerine kadar.
Espalha-se pela galáxia até aos limites extremos do Universo.
İsyancılar Xiangyang'dan dışarı ne olursa olsun çıkmıyorlar, sadece ticaret ve yolculuk için çıkıyorlar.
Os rebeldes nunca puseram pé fora de Xiangyang para nada a não ser negociar e viajar.
Sesin zor bir yolculuk geçirmiş gibi.
Parece que tiveste uma viagem e tanto.
Claudette. Yolculuk nasıl geçti?
Claudette.
Yolculuk eden tek zaman hayatimdan kopup tuvalete giden 1,5 saat olur.
O único tempo que viajou foi 1h30 da minha vida pela retrete abaixo. Tudo bem.
Minimum seviyeye düşürmedikçe, bu, Aya tek yönlü yolculuk olur.
A menos que reduzamos ao mínimo, vai ser uma viagem só de ida para a Lua.
Daha aşikar seçimden kaçınarak uzun bir yolculuk yaptın.
Fez uma viagem longa para evitar a escolha mais óbvia.
Benimle yolculuk yaparken değil tatlı çocuk.
Não enquanto viajares comigo, doce rapaz.
Önümüzde zor bir yolculuk var.
Caminhada difícil à frente.
- Yolculuk nasıldı?
- Como correu a viagem?
Manzaralı yolculuk ve şarkı söyleyen sincaplar ve fazlası.
Com uma bela vista, esquilos a cantar... Tudo isso. Eu adorava um atalho.
Ama yine de yolculuk yapmamızı sorun etmiyor. Garip bir durum.
Mesmo assim ele não se importa com o facto de tu e eu viajarmos, o que admito que pode ser estranho.
Şimdi düşününce, Tardis'te eşyamı unutmamı sorun ediyor olsaydı Tardis'te yolculuk etmemize de razı olmazdı. Ama razı yani.
Se ele não gosta que eu deixe coisas na TARDIS, também não devia gostar das viagens, mas não...
Yolculuk mu var?
Vais a algum sítio?
Doktor'la birlikte zaman ve mekanda yolculuk yapıyoruz. Örnek A.
Eu e o Doutor viajamos pelo tempo e espaço.
İçinde evrende yolculuk yapıyoruz.
E viajamos pelo universo nela.
Neden onunla kulübesinde yolculuk ediyorsun?
Porque vais voar na cabine com ele?
Aynı zamanda uzayda da yolculuk yapar ve genelde içinde dünyanın sonunun gelmesine engel olmaya çalışan ama durmadan sıkıcı insanlar tarafından işi batırılan bir adam barındırır.
Ela também viaja pelo espaço. Geralmente contém um homem que só quer fazer o seu trabalho que é impedir o fim do mundo, mas está sempre a ser interrompido humanos chatos!
Yolculuk nasıldı?
Como correu a viagem?
Yeni dünyaya asırlık bir yolculuk.
Uma estrada de um século para um novo mundo...
Haydi, uzun ve kasvetli bir yolculuk olacak.
Vamos lá, temos um longo e manhoso percurso pela frente.
Öğrenciyken çok hoşuma giden, zamanda yolculuk ile ilgili teorik fizikte bir hipotez vardır.
Há uma hipótese na física teórica que eu adorava na escola, sobre a viagem no tempo.
Yarın önünüzde uzun bir yolculuk var, Bayan Liao.
Tem uma longa viagem pela frente, amanhã, Sra. Liao.
Inverness ve oradan yalnızca küçük bir yolculuk Craigh Na Dun'daki taşlara ve kendi zamanıma dönmek için bana bir şans verecekti.
Inverness e, de lá, apenas uma breve viagem me levaria até às pedras de Craigh na Dun e uma oportunidade de regressar ao meu próprio tempo.
Bu çok rahatsız bir yolculuk olacak.
É tão desconfortável.
Yanılıyorsam yarıktaki taş yığınının altına bizi gömebilirler çünkü zaten yolculuk da o istikamette.
E se estiver errado, podem enterrar-nos debaixo daquela pilha de rochas, pois é para isso que nos dirigimos.
Ebe hastaymış ve yolculuk edecek durumu yokmuş.
Notícias da aldeia.
Zamanda yolculuk eden posta kutusuymus.
Correio que viaja no tempo.
- Yolculuk uzundu herhalde.
Uma longa viagem de carro, eu imagino.
- Uzun bir yolculuk.
Chegou a hora, não foi?