A window Çeviri Türkçe
6,358 parallel translation
Opened a window...
Pencereyi açtım...
A high dose of insulin will put him into shock, incapacitating him, giving you a window to access the data.
Yüksek dozda insülin onu şoka sokup, kendinden geçirecektir bu da sana verilere erişme şansı verir.
Did you crawl through a window this afternoon?
Bugün camın birinden geçtin mi sen?
Instead of breaking a window, can we pinch a car?
Cam kırmak yerine araba parçalasak?
For biologists, chicken eggs offer a window into the process of development.
Biyologlar için tavuk yumurtaları gelişim sürecine açılan bir penceredir.
You got no idea what it's like, always living on the outside, looking in through a window, seeing all the things you can never have because they say so.
Sürekli dışlanmışlardan olmanın, pencereden dışarı bakıp da sırf onlar izin vermediği için sahip olamadığın onca şeyi görmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun sen.
And he says, "oh, yeah? " Well, I brought a car door, so if I get hot, I can roll down a window. "
Ve o da demiş ki, "Öyle mi, ben de araba kapısı getirdim, eğer çok sıcak olursa pencereyi açabilirim."
That's not a valve. That's a window.
- Çünkü o vana değil, pencere.
And then this little stranger comes out, sucking every bit of life you have left in you, and as soon as you're ready to jump out of a window, all of a sudden he smiles.
Bir de ufak bir yabancı gelip içinde kalmış tüm hayat enerjisini emer ve tam camdan atlamaya hazırlanmışken birden sana güler.
Jane said he was only given a window of arrival, not a specific date.
Jane ona sadece bir zaman araligi verdiklerini söyledi belirli bir tarih degil.
Oh, let's not forget when I got blindsided and thrown out a window.
Boş bulunup camdan atıldığımı da unutmayalım.
Apparently they saw a window.
Belli ki bir fırsat bulup harekete geçmişler.
There was a window there, I could see clouds outside.
Bir pencere vardı. Bulutları görebilirdim.
Sometimes I kind of take a giant step back into myself and watch everyone else go by, like from a window high above.
Bazı zamanlar kendi içimde geriye doğru büyük bir adım attım ve yüksekteki bir penceredeymişim gibi insanların geçip gitmesini seyrettim.
Michael, I had to set Felicia on fire and kick her out of a window just to barely walk away from that fight.
Michael, Felicia'yı ateşe atıp o meleği pencereden aşağı tekmeledikten sonra ayakta zor duruyordum.
I'm opening a window.
Pencereyi açacağım.
[sighs] I don't think she's strong enough To pull ice up through a window,
Bence pencereden buzu içeri alabilecek kadar güçlü değil,
She just has a brief window to be out.
Yalnızca kısa bir süreliğine dışarı çıkabiliyor.
- We are looking at a 48 hour window before it collides with earth, Mac.
Çarpışmaya 48 saatten az bir süre var, Mac.
On my way over, I spotted your exact same backpack in a shop window.
Gelirken yoldaki bir dükkânın vitrininde senin çantanın aynısından gördüm.
The Fourth of July is the one day a year when our city puts on her high heels and tube top and leans into America's car window.
4 Temmuz, şehrimizin yüksek topuklularını giydiği, 49 00 : 01 : 48,784 - - 00 : 01 : 50,252 göğüslerini ortaya çıkardığı ve Amerika arabalarının camlarına asıldığı yılın bir günüdür.
You had a cracked window and a juice box.
Arabanın camında çatlak ve elinde de meyve suyun vardı.
It's a brief window of opportunity that my father seems keen to take advantage of.
Bu da babamın kullanmaya çalışacağı aşikar olan bir fırsat doğuruyor.
'We had a narrow window during the month of July'when the snow melts just long enough to let us in.'
Temmuz'da, karın gelişimize izin verecek kadar eridiği sınırlı bir çalışma süremiz vardı.
Back in Chicago, I had another way of tracing the anatomy we share with fish, using a different kind of window into our evolutionary history.
Chicago'da, balıklarla ortak anatomimizin izini sürmek için başka bir yöntemim vardı. Bunun için, evrimsel geçmişimize açılan farklı bir pencere kullanıyordum.
She entered through the front door, but... a witness saw her crawl out a back window, so at the moment, she's our only suspect.
- Ön kapıdan girmiş, ama bir görgü tanığı, onun arka pencereden sürünerek çıktığını görmüş yani bu durumda, o bizim tek şüphelimiz.
Then why'd you crawl out a window?
- O zaman neden pencereden sürünerek çıktın?
There was no point in arguing, so, after he brought me back to his office, I went to the bathroom, climbed out the window and checked into a new hotel.
Tartışmanın bir anlamı yoktu, beni ofisine getirdikten sonra tuvalete gittim, pencereye tırmandım ve yeni bir otele giriş yaptım.
All right, but I was wondering, could you give me a little window of time like the cable company does?
Tamam ama acaba kablo tv şirketi gibi gelmeden önce haber verebilir misin?
Diane, any merger would require a three-year window on Chumhum.
Diane, herhangi bir birleşme Chumhum'da üç yıllık bir pencere gerektiriyor.
Hey, I got somebody with a video camera at the window.
Hey, elinde video kamera ile / / camda biri var
Took a little pebble, know, like old-time lovers, huh? Just... Tapped at his window?
Eski aşıklar gibi küçük bir taş alıp....... camına atayım.
Val, you threw a rock through the fucking rental window.
Kiralık evin camına taş attın Val.
I came out and a car's pulling out with a white cross on the window.
Dışarı çıktığımda, camında beyaz haç işareti olan bir araba uzaklaşıyordu.
Certainly, the viewpoint he takes - which is a viewpoint from a hotel window, high above, an aerial viewpoint of these streets - adds to this sense of someone who is a little bit distant.
Burada ressam, bir otelin üst katının penceresinden dışarıya bakmış. Caddelerin bu şekilde yukarıdan resmedilmiş olması uzaklık hissini arttırıyor.
Whereas his colleagues would have a viewpoint like that but include somehow a sense of themselves, even if it was just a bit of balcony or whatever, here you get no sense of the window frame, no sense of his presence.
Aynı dönemde benzer bakış açısını kullanan ressamlar resme kendilerinden bir şey katardı. Resimde balkonun bir ucu ya da benzer şeyler görünürdü. Bu resimde pencere pervazı gibi şeyler yok.
Where the wall is - is that a window?
Duvar neresi?
That's a tight window to gain her confidence.
Bu da bize onun güvenini kazanmak için küçük bir fırsat veriyor.
For one, after everything's selected, there's only a 12-hour window until the money arrives.
Her şey seçildikten sonra para ulaşana kadar yalnızca 12 saatlik bir süre oluyor.
So, Tom Parfitt's the only person in the room when a woman falls out of the window.
O zaman Tom Parfitt, kadın düştüğü sırada odada bulunan tek kişiydi.
Maybe a little extra out the window.
Belki biraz camın dışına
At the end of this one, the camera tilts up and catches just a piece of window.
Bunun sonunda kamera yukarı kayıyor ve bir pencere parçasını çekiyor.
We need you to help us catch this guy, and we have a very small window.
Bu adamı yakalamamıza yardım etmen gerek. Çok vaktimiz yok.
The window shakes a little bit, but other than that, she... she should fly fine.
Pencereler biraz sallanıyor. - Ama onun dışında güzel uçar.
I went out of a broken window after a guy, and I don't know.
- Birinin peşinden kırık camın içinden geçtim. Bilmiyorum işte.
If we're going to save them, we've got a tight window.
- Benim de. Eğer onları kurtaracaksak dar bir penceremiz olacak.
That guy had a chance to move off And fire three shots into the window Trying to break the glass.
Bu adam camı kırabilmek için üç el ateş edecek şansı yakalamış.
I had a small practice with lace curtains in the window, shiny brass plate with my name on it on the door.
Penceresinde dantel perdeleri ve kapısında adımın olduğu parlak pirinç levhası olan küçük bir bürom vardı.
- What? - A sniper shot him through the window.
- Keskin nişancının biri pencereden vurmuş.
Now what window do you think would look better in a ranch style home?
Çiftlik evi stilinde bir eve hangi pencere daha iyi gider sence?
Keep the neighborhood safe. Was there a lot of suspicious activity around my bedroom window?
Yatak odamın penceresinin civarında şüpheli hareketler oldu mu?