Actual Çeviri Türkçe
6,678 parallel translation
Calling her by her actual name was one thing, but a kiss?
Gerçek ismiyle seslenmesi tamamdı, ama öpücük?
That was just a crafty jock trying to weasel his way out of doing any actual thinking. No thanks.
Kurnaz bir sporcunun beni bu bahaneyle kullanmasına asla izin vermem.
Why don't you get undressed and take an actual bath, okay?
Soyunup gerçek bir duş al derim.
While the actual cash is held and invested by New York banks, the paper profits are steered through an office park in Reno, Nevada, and then back to the Emerald Isle where it's taxed at rates less than 1 %.
Gerçek değer New York bankalarına yatırılırken kağıt üzerindeki karlar Reno, Nevada'daki bir ofis parkından geçirilip yüzde 1'den az vergi uygulanan Emerald Isle'a geri döndürülüyor.
"We need the actual confirmation that this is the real thing."
"Bunun gerçek olduğuna dair doğrulama istiyoruz".
As it did with Pam Hodges and Daniel Santos, but no actual proof.
- Bir sürü nokta onu işaret ediyor efendim. - Pam Hodges ve Daniel Santos'ta olduğu gibi ama yine gerçek kanıt yok.
I don't have any evidence of it yet, sir, and we haven't found any actual proof that Jerry Tyson is still alive.
Bu konu hakkında henüz bir kanıtım yok efendim ve Jerry Tyson'ın hala yaşadığına dair elle tutulur bir kanıt da bulamadık.
Well, the actual method of killing was all identical.
Aslında ölüm olayları birbirlerine benziyor.
So far, we've established that my car, his van and his hearse are faster than the NHS equivalent, and now we pick up the action after we've converted them into actual ambulances.
Şimdiye kadar, kanıtladık ki benim arabam, onun arabası... ve cenaze arabası, NHS'nin kamyonundan hızlı, Ve şimdi aksiyona, onları gerçek bir ambulansa... dönüştürdüğümüz yerden devam ediyoruz.
Is that the actual terminology or just another expression?
Bu gerçek bir terim mi yoksa başka bir deyim daha mı?
That's actual terminology we use.
Kullandığımız gerçek bir terim bu.
Maybe being in the actual place where she died will help me remember more clearly the things that I saw.
Gerçekte öldüğü yeri görmem oradayken gördüğüm şeyleri hatırlamama yardımcı olur.
And I also told you that it proves they committed a crime, but she can't say that, which means all Donna stole was a meaningless stack of papers, and without actual damages- -
Aynı zamanda bir suc islediklerine kanıt oldugunu soyledim, fakat bunu soyleyemez, bu da Donna'nın tek caldıgının ise yaramaz kagıt parcaları oldugunu gosterir, ve gercek zarar olmadan- -
How many fucking times have I told you no actual cookies? !
Size kaç kere daha gerçek kurabiye kullanmayın demem gerekiyor ki?
And not in a Community room, but with an actual living, breathing woman.
Ve birlik odasında değil, Gerçek bir canlı nefes alıp veren bir kadın.
A few months back, I got an unsolicited e-mail from an actual Nigerian prince.
Birkaç ay önce gerçek bir Nijerya prensinden spam maili aldım.
This is actual ice cream.
- Bekle, bu gerçek dondurma.
Booth is an actual agent.
Booth bir ajan.
Now, once the actual superglue boils, the vapors will reveal any fingerprints that survived submersion in the stream.
Zamk kaynadıktan sonra buharlar, su altında silinmemiş parmak izlerini gösterecek.
Hello, so, we've encountered more accidents where the seemingly guilty party is nowhere near the actual accident.
Çıkan olaylardan sorumlu olan kişiler olayın olduğu yerde değiller. Merhaba. Bir de, Stone'un babası burada.
Actual royalty. That's unreal.
Gerçek kraliyet, bu inanılmaz.
That's the only actual connection point between the outside world and the Library,
Burası dünya ve Kütüphane arasındaki tek bağlantı noktası olan çalışma odası.
The largest collection of actual books, the iconic image of the Library.
En büyük orijinal kitap koleksiyonu. Kütüphane'nin ikonu.
It would be great if you could narrow that down to an actual description.
Tam olarak nasıl göründüğünü daha sade bir şekilde açıklarsan iyi olur.
Anything... anything can happen, and it's worse than the actual Bermuda Triangle.
Her şey ama her şey olabilir ve bu Bermuda Şeytan Üçgeni'nden daha beter.
I matched the pictures to the actual club around me.
Görüntüleri kulüptekilerle eşleştirdim.
So, if the core database downloaded the corrupted code from that game, then an overload in the quantum field could have created a superposition state that amplified virtual reality into actual reality.
Çekirdek altyapı o oyundan bozuk bir kod indirdiyse kuantum alanındaki aşırı yükleme üstdüşüm yaratabilir. Sanal gerçekliği gerçeğe sönüştürmüş olabilir.
You do know that actual FBI work is patient, detailed record-keeping and long, boring stakeouts.
FBI sabırlıdır, detaylı kayıt tutar, uzun ve sıkıcı araştırmalar yapar.
There's no actual magic in it.
İçinde büyü yok.
I think it's been pretty well established that I'm not an actual vampire.
Sanırım bir yanlış anlaşılma olmuş ben aslında vampir değilim.
$ 4 million is not punitive. It's actual.
4 milyon dolarlık kayıp şirket kaynaklı değil, şahsi kayıp.
You're telling us you have $ 12 million in actual damages from your eviction?
Tahliye kaynaklı 12 milyon dolarlık bir kayıptan bahsettiniz. Evet.
Wow, you've never put your actual face that close to mine.
Gerçek yüzünü, hiç bu kadar yakınlaştırmamıştın yüzüme.
An actual groin pull, not the party on Fire Island.
Gerçek kasık çekmesi tabii, Fire Adası'ndaki kaşık çekme partisi değil.
Yeah, I swear I can't remember what their actual faces look like.
Evet! Yemin ederim gerçek yüzlerinin neye benzediğini hatırlamıyorum.
Will you also do some actual secretarial work?
Peki sekreterlikle alakalı işleri de yapacak mısın?
But you have no actual experience.
Ama hiç deneyimin yok, değil mi?
An actual place of our own.
Kendimize ait bir yer.
If she can't handle me asking her fake questions, how's she gonna handle the actual job?
Benim sahte sorularımla başa çıkamıyorken işin başına geçtiğinde ne yapacak?
Okay, he's not Baby Face Nelson. He's an actual baby.
Karşında Bebek Yüz Nelson haydutu değil, gerçek bir bebek var.
And this gun, it fires actual bullets?
- Bu silah gerçek mermi ateşleyebilir.
A drawing, not the actual tumor.
Tümörün resmi tabii ki, kendisi değil.
Because Jeremy is always taking his frat buddies to clubs and expensive lunches with his corporate card while I slave away at the office, and use my card for actual business!
Çünkü Jeremy hep şirket kartıyla arkadaşlarını kulüplere götürüp pahalı yemekler ısmarlarken ben büroda köle gibi çalışıp kartımı gerçek işler için kullanıyorum!
Actual night terrors?
Gerçek gece terörü mü?
And try to stay on the actual road.
ve gerçek yolun üzerinde kalmaya çalış.
Sadly, this place is less depressing than my actual high school.
Maalesef burası gittiğim liseden daha eğlenceli duruyor.
A leg, where you could feel the knee, the ankle, and the actual foot itself... and one of the bags containing the legs, there was like small holes that had gotten torn into the bag where we could actually look in, and I recall seeing a toe.
Dizini fark edebildiğin bir bacak ayak bileği, ve ayağın kendisi... içinde bacaklar olan bir torbada küçük delikler açılmıştı o deliklerden içeri baktığımızda gerçekten bir ayak tırnağı gördüğümüzü hatırlıyorum.
Is, we kept going back to the charge that was put forth to the jury as to the actual event, that one moment in time.
Is, we kept going back to the charge that was put forth to the jury as to the actual event, that one moment in time.
Wow, I'm surprised that you had the nerve to use your actual name on your business card there.
Kartvizitinde gerçek adını kullanma cesaretin olmasına şaşırdım.
And if the victim was moved, that means that the victim's house may not be the actual scene of the crime.
Maktul yerinden oynatıldıysa evi, gerçek suç mahalli olmayabilir.
That's where we are, the actual club.
Olduğumuz yere, kulüpteyiz.