And it was great Çeviri Türkçe
964 parallel translation
[Screeches] And when I found out it was Jackson, I thought it was a great twist. I think not a lot of people expected him.
Onun Jackson olduğunu öğrendiğimde bunun bir dönüm noktası olduğunu düşündüm bir çok kişi onun olduğunu düşünmüyordu.
From the initial reports we realised it was a major disaster and a great earthquake and it was in my field area.
Durum raporlarından, bunun büyük bir felaket, büyük bir deprem olduğunu anlamıştık ve bu benim çalışma sahamdaydı.
The great strength of this idea, of course, was that it immediately enabled you to form avenues of normal and reversely magnetised crust - paralleling the ridge crust. - Right.
Bu fikrin en güçlü yanı, elbette, derhal normal ve tersine manyetize olmuş kabuk oluşmasını mümkün kılmasıydı ki bu kabuk dağ sırası çatlağına paralel olacaktı.
It is three weeks since we sent back the canoes and tonight we are camping at the base of the great plateau upon which Maple White was marooned.
Kanoları geri göndereli üç hafta oldu ve bu gece Maple White'ın kaderine terk edildiği muhteşem yaylanın eteğinde kamp kuruyoruz.
It was the great calamity of our people that drove us to the struggle... brought us together... and left us greater.
Halkımızın başbelası olan şey bizi mücadele etmeye sürükledi... bizi bir araya getirdi... bizi daha da büyüttü.
It was here that the great Musele held court and here that Napoleon Bonaparte was married to the Archduchess Madam.
İşte burası büyük Musele'nin mahkeme düzenlediği yer, ve burası da Napoleon Bonaparte'nin Avusturyalı Archdüşes Madam Marie Louise ile evlendiği yer.
Every great soldier has a bad day, and perhaps it was Lee's turn.
Her iyi askerin kötü bir günü olabilir, belki o gün sıra Lee'deydi.
Why a deserted fishing village on the Channel when Scotland was to be the next scene of disaster, and why is it necessary to withdraw great stores of ordnance and material for the protection of Scotland?
Bir sonraki felaket için İskoçya dururken neden Kanal üzerinde terk edilmiş bir balıkçı köyünü seçsinler ki? ve İskoçya'yı savunan orduyla diğer kaynakların buradan çekilmesinin gerçek sebebi ne olabilir?
It was a great treat when she'd unlock them... and take them out and tell me all their stories.
Bunları tek tek dolaptan çıkarıp... hikayelerini anlatmasına bayılırdım.
It was playing "Let the Great Big World keep Turning"... and I gave the man sixpence and went to the Kardomah for lunch.
"Dönsün Koca Dünya" çalıyordu adama altı peni verip Kardomah'a yemeğe gittim.
And it became increasingly apparent that almost as great a problem... for the police as the capture of the murderer... was to be the overzealousness of the public.
Halkın, katilin yakalanması için aşırı hevesi polis için neredeyse büyük bir sorun olduğu giderek daha belirgin hale geldi.
A lot of trouble and a great deal of money went into it, but it was no more a picnic than Bannister was a man.
Onca zahmete girildi, o kadar para harcandı, ama... Bannister ne kadar insansa, bu da o kadar piknikti işte.
It was like that old woman in Great Expectations... that Miss Havisham in her rotting wedding dress and her torn veil... taking it out on the world because she'd been given the go-by.
"Büyük Umutlar" daki yaşlı kadın, Bayan Haversham gibiydi. Yıpranmış gelinliği ve duvağı olan kadın, unutulduğu için dünyaya küsüyordu.
There was a Cheyenne Chief, Black Kettle, a great chief. A few years back he signed a treaty with the American government. He put an American flag on his tipi to show he meant to keep it and the US government kept it.
Bir Cheyenne şefi vardı, Black Cattle ( Siyah Sığır ), Büyük bir şefti Beş altı yıl önce Amerikan hükümetiyle bir anlaşma imzaladı O Amerikan bayrağını, anlaşmayı koruyacağını göstermek için çadırının önüne astı.Ve Amerikan hükümeti anlaşmayı sürdürdü Sonra, dört yıl önce bir avuç serseri, başıbozuk tipler Kendilerine Kolorado Gönüllüleri diyen bu serseriler Çok cesur, kahramanlar!
Just before it was dark, as they passed the great island of sargasso weed that heaved and swung as though the ocean were making love with something under a yellow blanket his small line had been taken by a dolphin and he had brought it into the skiff.
Hava kararmadan hemen önce sargasso otlarıyla çevrili büyük bir adayı geçerlerken sanki okyanus sarı bir battaniyenin altında bir şeyle sevişiyormuş gibi bir aşağı bir yukarı sallanırken küçük oltasına bir yunus takılmış ve onu kayığına çekmişti.
And you know it was... a gift from a very great man, Leadbelly.
Ayrıca o çok büyük bir adamın, Leadbelly'nin hediyesiydi.
And when he died, too, it was just too great a shock for her.
O da ölünce onun için çok büyük bir şok oldu.
It's as if I were at a great height and I was falling.
Sanki çok yüksekteymişim ve düşüyormuşum gibi oluyor.
The man who died was a great Cossack, and never forget it.
Ölen adam büyük bir Kazaktı, ve bunu hiçbir zaman unutma.
And even as Caesar's galleys sailed the great sea to Egypt it was happening that, just as the Romans so the Egyptians made war, one upon the other for young King Ptolemy would no longer share the throne with his sister Cleopatra but drove her from the city of Alexandria and sought to destroy her.
Sezar'ın kadırgaları Mısır'a doğru büyük denizde yol alırken Romalılar gibi Mısırlılar'da birbirleriyle savaşıyorlardı Kral Ptolemy, tahtını artık kızkardeşi Kleopatra ile paylaşmak istemiyordu kızkardeşini İskenderiye kentinden kovmuş onu yok etmenin yollarını arıyordu.
I have offered a great deal of information, and as this is informal- - Mr. Morehead- -I think it might be helpful to know exactly who Vale was and what he was after.
- Size kendiliğimden çok fazla bilgi verdim. Soruşturma gayri resmi olduğuna göre ~... Vale kimdi ve neyin peşindeydi? Bilsek iyi olur sanıyorum.
There was a great big matchbox, a-a-a huge one, and and Ian and I came to have a look at it and and then he sat on it, and there was this terrible noise, and he fell inside it and now he's gone!
Neler oldu? Kocaman bir kibrit kutusu vardı, en büyüğünden, ve Ian ve ben ona bakmaya gitmiştik Sonra o içine girdi, korkunç bir ses duyduk, ve o orada kaldı.!
Your speech was really great and I mean it.
Ciddiyim konuşman şahaneydi.
Oh, it was a great outpouring of the spirit, And I'll not inflict myself on you any further.
Ruhumuzu dışa taşıran harika bir toplantıydı ama ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeceğim.
For He announced, and He was very clear about it... for once He was very clear... almost like the great Lord Mohammed... bless him and peace be upon him.
O çok açıkça bildirdi - bir defada çok açık - Elçi Muhammed gibi, rahmet ve bereket onun üzerine olsun.
And it was a great idea to issue a bounty.
Başına ödül koymak çok akıllıca bir plandı.
It was as if my great rush of anger had washed me clean, purged me of hope, and staring up at that night sky, for the first time I opened my heart to the sweet indifference of the universe, and I felt that it was so much like myself, almost like a brother, that I realised that I'd been happy, and that I was happy still.
Sanki ani öfke nöbetlerim beni temizlemiş içimdeki umudu alıp götürmüştü ve o gece gökyüzüne bakarken kalbimi ilk kez kâinatın tatlı kayıtsızlığına açtım ve tıpkı benim gibi neredeyse bir kardeş gibi olduğunu hissettim ve mutlu olduğumun farkına vardım ve öyle de kaldım.
She's a great danger. And it was not necessary.
O büyük bir tehlike ve bu gerekli değildi.
You see, behind every great man, there is a woman, urging him on. And so it was with my Stella.
Her müthiş adamın arkasında onu teşvik eden bir kadın vardır.
It wandered without purpose. And then it met the Other. The Other was an alien probe of great power.
Amaçsız bir şekilde dolaşmış, sonra da diğeriyle karşılaşmış, daha güçlü uzaylı bir varlığın aracıyla.
I was trying to say, Eddie, that I want you to take it easy because Ben and Charlie are doing a great job filling in for you.
Demek istiyorum ki, rahat ol Eddie, çünkü Ben ve Charlie, senin yerini doldurmak konusunda iyi iş çıkarıyor.
The fear of a proletarian revolution... which would have thrown the country to the Left was too great... and now we can't defend it any longer.
Ülkeyi solcuların kucağına atacak... bir proleter devrimi bizi öyle çok korkutuyordu ki. Oysa şimdi ülkemizi savunamaz hale geldik.
We didn't have too much snow, but, really, it doesn't matter because we put cotton in between the windows to make it look like it had been snowing a lot outside and it was really great. It was great.
Gerçekten harikaydı.
I love you. "' And, oh, it was great.
Ah, mükemmeldi.
Once in Siberia there was a meteor so great that it flattened whole forests and was felt as far...
Sibirya'ya öyle büyük bir meteor düşmüştü ki ormanları yerle bir...
And a great regiment it was, too!
Orası da ne alaydı ama!
It was a fantastic success over 80,000 times as powerful... as Britain's great prewar joke, which was used at Munich... and one which Hitler couldn't match.
İngilizler'in savaş öncesinde Münih'de kullandığı ve Hitler'in baş edemediği fıkradan 80.000 kat daha etkiliydi.
And it was like, for a moment, O my brothers some great bird had flown into the milk bar.
Ve kardeşlerim bir anlığına sanki Sütbara güzel bir kuş süzülüp gelmiş gibiydi.
Yes, And it was a great idea to get this lousy bounty hunter out of his hole
Evet, bu adi ödül avcısını deliğinden çıkarıp yakalamak için iyi bir fikirdi.
It was such a long time ago, and madame looks exactly like a lady who must have changed a great deal since.
Çok uzun zaman önceydi, Ve bu hanımefendi şu ana kadar çoktan değişmiş olmalı.
It sounds silly and romantic, but it was great.
Bu kulağa aptalca ve romantik gelebilir fakat harikaydı.
The Tchecoslováquia it was not a German province, but an independent nation, allied of Great-Britain, of France and the Soviet Union.
Çekoslovakya'nın Almanya ile tarihi bir bağı yoktu. Britanya, Fransa ve Sovyetler Birliği ile ittifak halindeki bağımsız bir milletti.
The great idea of the Germans it was the rapidity, e had sent, still before of the entrance of the army, policemen with batons and gloves whites, of motorcycle.
Almanlar'ın en büyük avantajları ise çabukluktu. Birliklerinin önünde düzeni sağlamakla görevli motorsikletli inzibatlar görevliydi.
Many of the measures of war, as it helps Great-Britain when isolated and it was besieged, they had passed for little for the Congress.
İngiltere yalnız başına kalmış ve kuşatılmış haldeyken onlara yardım etmeyi öngören paketler gibi savaş tedbirleri Kongre'den kılı kılına geçiyordu.
The great fact of O'Connor it was to use captured vehicles e water and fuel also captured. Thus it obtained to draw out this battle of four days, transforming it into an offensive one of some weeks. It obtained to arrive until Bengasi e until El Agheila.
O'Connor'un en büyük başarısı ele geçirdiği araç-gereç, su ve yakıtla bu dört günlük savaşı sürdürmesinin yanında saldırı pozisyonuna geçerek ilerlemesi böylelikle Bingazi'yi ve daha sonra El Ageyla'yı ele geçirmesidir.
For the British ones it was an incredible victory and chance, therefore in Great-Britain raides aerial they increased of ferocity.
İngilizler inanılmaz bir zafer elde etmişti. Üstüne üstlük Londra bombalanırken gelen bu başarının zamanlaması harikaydı.
His sadness was so great that he could not endure it and he lay flat with his head on the ground dreading what would happen when the hunter came.
Üzüntüsü o kadar büyüktü ki, kalbi buna dayanamayacaktı ve başı yerde, dümdüz yatıyordu avcı geldiğinde olacaklardan ödü kopuyordu.
Tomlin Dudek was a great chess player, and at this time, it would have been tasteless, cruel and unnecessary... to even mention the existence, let alone the result of a match which he lost.
Tomlin Dudek büyük bir satranç oyuncusu idi, fakat şu sırada, bırakın yitirdiği karşılaşmanın sonucunu, maçın yapıldığından söz etmek bile tadsız, zalimce ve gereksiz olurdu.
The best way of accomplishing this, so it seemed to him, was to rouse the people from their apathy... by giving them back their joyous old gods, and as a result of this worship, the barren island would burgeon and bring forth fruit in great abundance.
Ona göre, bunu başarmanın en iyi yolu, insanlara eski neşeli tanrılarını geri vererek, onları miskinlikten uyandırmaktı. Ve bu ibadetin sonucunda.. çorak ada tomurcuklanacak, büyük bollukta meyve ürün verecekti.
And if, it seemed to me, in the middle of a battle, whatever was happening, and he spied a pig, he would leap out, unscrew the great hammer you have for breaking tracks, and rush off, bash this pig on the head, drag it back, bring it in through the side pannier door, um, and get hold of these two cans of water and light up the stove, and boil the water and scrape the pig.
Ve, bana öyle gelirdi, çatışmanın ortasındaysak ne olursa olsun, bir domuzu gözetler birden dışarı fırlar, tankı durduran büyük çekicin vidalarını gevşetir aniden saldırarak domuzun kafasına vurur onu geri sürükleyerek tankın yanında bulunan kapının önüne getirir su bidonlarını alıp ocağı yakar suyu kaynatır ve domuzu temizlerdi.
in any heat, small or great, nor in any semblance, until fire... was made one with wood... and communicated to it its very nature...
ta ki ates odunla bir olana ve dogasina ona açtigi ana kadar.
and it was my fault 22
and it will be 25
and it's getting worse 25
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it sucks 39
and it's gone 41
and it's done 39
and it worked 185
and it will be 25
and it's getting worse 25
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it sucks 39
and it's gone 41
and it's done 39
and it worked 185
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505
and it's not fair 37
and it 238
and it's yours 52
and it's my fault 76
and it's all yours 22
and it's important 23
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505
and it's not fair 37
and it 238
and it's yours 52
and it's my fault 76
and it's all yours 22
and it's important 23