English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ B ] / Breathtaking

Breathtaking Çeviri Türkçe

409 parallel translation
If the state's evidence was as breathtaking as its sarcasm which I suggest is being employed to hide from the jury the failure of its own witnesses to back up its hollow case...
Savcının kanıtları da alaycılığı kadar etkili olsaydı ki onları kendi tanıklarının kendi boş suçlamasını destekleyemediği gerçeğini saklamak için kullanıyor...
Does it mean nothing to you to have the sole, the exclusive, the breathtaking privilege of seeing the beauteous damsel alone?
Bu güzel bakireyi tek başına görmenin yegane, eşsiz, nefes kesen ayrıcalığı sizin için bir şey ifade etmiyor mu?
But I'll be in tomorrow with a breathtaking blonde.
Ama yarın müthiş bir sarışınla çıkacağım.
If we create a breathtaking effect it'll be simple to monopolie all the worthwhile men.
Nefes kesen bir etki yaratabilirsek bütün kayda değer erkekleri tekelimize almak kolay olur.
Oh, isn't it breathtaking, John!
Nefes kesici, öyle değil mi, John?
Exotic firebirds from the forests of the Amazon, a blaze of breathtaking beauty.
Amazonlar ormanlarından gelen egzotik ateş kuşları, Nefes kesici amazon güzelleri geçidi.
dazzling, dauntless daredevils of the flying trapeze, breathtaking, death-defying marvels in midair!
Trapezin uçan havada taklalar atan, ölüme meydan okuyan ustaları karşınızda!
- Look, it's breathtaking.
- Bak ne güzel!
He said I belonged in a penthouse on Park Avenue, with a breathtaking view of the East River.
Bana East Nehri'nin enfes manzarasına bakan Park Avenue'deki teras katlarından birine layık olduğumu söyledi.
Oh, is this the breathtaking view?
Manzara da pek güzelmiş!
It must be breathtaking at night with the lanterns on those funny little boats.
O garip küçük teknelerde fenerler geceleyin nefes kesici olmalı.
Well. you've missed some of the most breathtaking scenery in the whole world.
Evet, Böyle manzaraları özlemiş olmalısınız.
Quite breathtaking.
Tam anlamıyla nefes kesici.
She's gorgeous, breathtaking.
O nefes kesici, muhteşem.
She's simply breathtaking.
Oh, Mitch. O sadece nefes kesici.
Breathtaking.
Nefes kesici.
A breathtaking panorama.
Nefes kesen bir manzara.
It is breathtaking.
- Söylemem.
The view of the Russian submarine violating international law in Greenland territorial waters was breathtaking.
Bir Rus denizaltısının Grönland denizine izinsiz girerek uluslararası kanunları çiğneyişini izlemek nefes kesiciydi.
The view of the sunset was breathtaking.
Güneşin batışı muhteşemdi.
- It's beautiful. It's breathtaking.
- Çok güzel, nefes kesici!
The view is simply breathtaking.
Manzara gerçekten nefes kesici.
Without those childhood fears and breathtaking hopes.
Çocukluğun korkuları ve nefes kesen umutları olmadan!
the rush of the mountain stream, the bleat of the sheep and the broad, clear highland skies reflected in tarn and loch form the breathtaking backdrop against which ewan mcteagle writes such poems as "lend us a quid till the end of the week."
Çağıldayan dereler, meleyen koyunlar ve dağ göllerinden yansıyan İskoçya dağlarının engin gökyüzünün yarattığı fonda, Ewan Mc Teagle "Hafta Sonuna Kadar Bir Sterlin Borç Versene" gibi şiirler yazmaktadır.
- I have a breathtaking grasp of things.
- Görülmemiş bir idrak yeteneğim var.
And, Daisy, we have a breathtaking adventure in front of us.
Daisy, önümüzde nefes kesici bir macera var.
The scenery is breathtaking, you idiot!
Manzara nefes kesici, aptal!
Here the eye can feast on breathtaking beauty but for the mouth, there seems to be nothing.
Burada gözleriniz nefes kesici güzellik karşısında bayram edebilir fakat mideniz için, görünürde hiçbirşey yoktur.
You look breathtaking today, Mrs. Dasher.
Bugün nefes kesici görünüyorsunuz, Bayan Dasher.
It's breathtaking.
Nefes kesici!
He's nothing, but his wife is just breathtaking.
Boş herifin teki ama karısı gözalıcı.
It can be absolutely breathtaking.
Kesinlikle nefes kesici olabilir.
"Her pas de deux were breathtaking."
"hareketleri olağanüstüydü"
But now, in a great breathtaking adventure it took to the land.
Ama nefes kesici bir maceradan sonra yaşam karaya çıktı.
When these practical men turned their attention to the natural world they began to uncover hidden wonders and breathtaking possibilities.
Bu pratik insanlar doğaya yönelerek gizli harikaları ve nefes kesen olasılıkları gün yüzüne çıkardılar.
The most breathtaking, spectacular show ever offered to the public :
Şimdiye kadar sizlere sunulan... en heyecanlı ve en şaşırtıcı gösteri!
It is rather breathtaking, isn't it?
Nefes kesici, öyle değil mi?
The green and clear water of the East Lake is breathtaking.
Doğu gölünün Yeşil ve... temiz suyu olağanüstü pırıldıyor
The green and clear water of the East Lake is breathtaking.
Doğu gölünün yeşil ve temiz suyu ışıl ışıl göz kamaştırır
I think that some of it should go for something sheer, sexy and a little breathtaking, for the special someone in his life.
Bence, onun bir kısmıyla hayatında özel yer tutan birine ince ve şeffaf, seksi ve nefes kesen bir şey almalısın.
It's breathtaking.
Nefes kesici.
It's breathtaking.
Gerçekten. Nefes kesici.
It's breathtaking.
Olağanüstü.
Each room is more breathtaking than the next.
Her oda bir diğerinden daha nefes kesici.
Quite clearly, Captain Blackadder has been disobeying orders with a breathtaking impertinence.
O kadar açık ki, Yüzbaşı Blackadder nefes kesen bir küstahlık ile emirlere itaatsizlik ediyormuş.
It's breathtaking!
Nefes kesici!
Breathtaking!
Ekranlarını yeni açanlar için hemen belirteyeyim,... görmüş olduğunuz görüntüler, sizlere uydu aracılığıyla... canlı olarak ulaştırıyoruz. Nefes kesici!
Now... and abracadabra... breathtaking bat?
- Evet, evet. Şimdi... Bir elma alalım, birkaç gül yaprağı vee abrakadabra...
It was breathtaking.
Nefes kesiciydi.
Breathtaking!
Harika.
It's breathtaking.
Postmodernist, neo-kübist.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]