English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ B ] / Bring' em in

Bring' em in Çeviri Türkçe

174 parallel translation
Bring em in.
- Beklediğiniz adamlar geldi patron.
Bring'em in.
- Hepsini getirin.
All right, bring'em in.
Tamam, gelsin.
I'll finish the last three installments at home, bring'em in and we'll have one more session.
Son üç bölümü evde bitirip, getireceğim. Son bir kez daha görüşürüz.
All right, bring'em on in, but keep'em downstream!
- Sağlam zemin. Pekala, suya sürün. Nehrin aşağısına doğru ama!
Bring your teams in and unhook'em.
Atları getirip bağlarını çözün.
They pay me to bring'em in, that's all.
Ben hakim değilim. Bana, onu getirmem için para veriyorlar, o kadar.
As long as you were out there, why didn't you bring'em all in?
Dışarıdayken neden hepsini içeri almadınız?
Coy, you can rest the dogs in the jeep and bring'em up in a couple hours.
Coy, Köpekleri cipte dinlendir bir kaç saat sonra getirirsin.
We'll tell'em you did your best to bring him in alive.
Onu canlı getirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını söyleriz.
Why wouldn't you bring'em both in at the same time?
- Neden ikisini de aynı anda almadınız
I love'em. I love anybody you bring in the house, Nick.
Eve getirdiğin herkesi seviyorum ben, Nick.
Lance, bring'em in!
Lance, çağır şunları!
They would go into these cells and grab these young guys and bring'em up to Hydrotherapy in the mental ward.
Hücrelere girerler, genç çocukları alırlar, ve onları kaçıklar koğuşundaki hidroterapi bölümüne getirirlerdi.
We're bustin'our asses to send'em back, and respectable businesspeople paying'to bring'em in.
Onları postalamak için kıçımızı riske biz atıyoruz, saygıdeğer iş adamları da parayla geri getiriyorlar.
THEY REALLY BRING'EM IN?
Gerçekten geldiler mi?
All right, Jim, bring'em in.
Jim, herkes uçağa binsin.
Bring'em in!
Onları içeri getir.
nope, they drain'em when they bring'em in.
Hayır, geldiklerinde boşaltırım.
I go out and find them and bring'em in
Onları bulup getiriyorum.
- Let's bring'em in. - Yee-ha!
- hadi şunları içeri sokalım.
The ever - lilting fragrance of "Eau de Bring'Em All On."
"Eau De Hepsi Birden Gelsin" in her daim kıpır kıpır kokusu.
I'll tell'em your sale when they bring in the leads.
Müşterileri getirdiklerinde anlatırım.
All I wanna do is call my people, get'em to bring us in.
Sırf adamlarımı arayacağız.
And then I'm gonna steal a car and drive to Jersey and pick up all the little fuckin'pieces... of your body, put'em in a big plastic bag, bring it back to my house... put'em in the fireplace, light'em on fire.
Ve sonra bir araba çalacağım ve Jersey'e süreceğim ve vucudunun her bir küçük parçasını toplayıp... plastik bir torbaya koyup eve getireceğim... ve şömineye atıp yakacağım.
And if you bring any of them ho's up in here, make sure I fuck'em first.
Ve buraya fahişe getirirsen eğer ilk benim si... ceğimden emin ol.
Bring'em in.
Çocuklar kapıda bekliyor. Onları da çağır.
look nasty and stuff, cocoon'em in gaffer tape, nick their van, swap the gear into the new van and bring it back here.
Sert ve tehlikeli görünün, onlari bantla kozaladiktan sonra karavanlarinin arkasina tikariz. mali diger karavana geçirir, ve sonra geri buraya getiririz.
Bring'em in, and we talk to'em.
- Onları bulup konuşacağız.
- 16 to nothing the empire called the game after the first inning, it's called the mercy rule, saves the losing team from further embarrassment alright Beacon Street Pizza bring the team in, I'll give'em all free..
- 16-0. Hakem ilk devreden sonra maçı bitirdi. Buna "merhamet kuralı" diyorlar.
They're in bloom now, so I can bring'em fresh to ya every day.
Şimdi çiçek açtılar, bu yüzden... hergün sana tazelerinden getirebilirim.
We'll bring the kids, cots and all... put'em in the back of the meeting hall.
Buna sen de dahilsin. Çocukları somyalarıyla getirip salonun arkasına koyarız.
We'll bring the kids, cots and all... put'em in the back of the meeting hall.
Biz çocukları da getireceğiz. Salonun arkasına koyarız.
I went to Casper to pick'em up... but was told that Myrl didn't bring'em.
Ben de onları almak için Casper'a gittim. Ama, bana Myrl'in onları getirmediğini söylediler.
Something that'll bring'em in off the street.
Onları çekecek bir şey.
Bring'em in.
İçeri al onları.
- Senator Hanson and her husband are here. - Bring'em in.
Senatör Hanson ve ve eşi buradalar.
I'll program the answers in, then you can just bring'em up.
Cevapları oraya programlarım, istediğinizde açabilirsiniz.
- Let's bring'em in ourselves.
Onları kendimiz getirelim.
Okay, I'm gonna go find this junkie girl in Detroit, bring her back here... get her to steal Frank's drugs so it looks like he's sellin''em.
Tamam, Detroit'te bu uyuşturucu müptelası kızı bulacaktım, ve buraya getirecektim... Frank'in uyuşturucularını çaldırtacaktım ve o da bunları satıyor gözükecekti.
They haul'em in and bring'em to trial, But it's not like that.
Ama işin aslı hiç de öyle değildir.
Get a hold of the others and bring'em in.
Ötekileri de bulup getir.
I'll bring'em in tomorrow!
Yarın alacağım!
While you're at it, tell'em that square six doesn't work... unless you bring in a third person.
Hazır yazmışken altıncı karenin işe yaramadığını da belirtir misin?
Used to bring'em in for feeding with this little tune I played.
Onları bunun çalarak beslenmeye çağırırdım.
I don't care if it's jaywalking, just bring'em in.
İsterse karşıdan karşıya geçme cezası olsun, getir bir şekilde.
Bring'em in.
Gösterin.
I wish I could bring'em by but unfortunately they're in private bible study right now.
Keşke onları da getirebilseydim.
I thought that if they got out in time I could bring'em on over.
- Ne zamana kadar buradasınız? - Neden? - Vaktinde çıkarlarsa onları da buraya getirebilirim.
Bring'em in.
Verin ellerinizi.
Bring'em in!
Getirin!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]