Creaking Çeviri Türkçe
241 parallel translation
Hideous footsteps creaking along the misty corridors of time, and in those corridors I see figures.
O korkunç adımlar bulanık zaman koridorlarında sendeleniyor, ve bu koridorlarda sayılar görüyorum.
- Why aren't you creaking? !
- Neden gıcırdatmıyorsun?
" creaking noise on the snow...
"... eve yanaştı...
I can hear them creaking.
Gıcırtılarını duyabiliyorum.
The old girl is still creaking.
Yaşlı kız hala çatırdıyor.
And I feel like a whore in a creaking bed.
Gıcırdayan bir yatakta yatan fahişe gibiyim.
To the dogs, the walls creaking.
Köpekleri, duvarların çıtırdamalarını.
Did you hear that creaking sound?
Gıcırtıyı duydunuz mu?
That door creaking open even before I got to it... and then Clinton getting so physical.
Ben girmeden kapı gıcırdayarak açıldı... ve sonra Clinton çok normal gözüktü.
But a creaking hinge of rusted hope.
♪ Sadece küçük bir umut ışığı. ♪ ♪ Yoksa bu ♪
The child locked the door... but then he heard the floor creaking.
Çocuk koşup kapıyı kilitlemiş... Ama sonra döşemede bir gıcırtı duymuş..
There's moaning, sighing and creaking.
Ordan iniltiler, iç çekmeler ve gıcırdama sesleri geliyor.
[swing creaking] ELI, LET'S GO OVER HERE.
Eli, haydi şuraya gidelim.
[chair creaking]
Bu sadece bir anı, tatlım.
* WOULD I ROAM * * [door creaking]
Uzaklarda. Uzaklarda, uzaklarda. Dolaşırdım.
Come on, heave! ( CREAKING ) Unload, quickly!
Hadi, Kaldırın! Çabuk boşaltın.
His boots creaking on the corridore in search of his hidden treasure.
Onun çizmeleri gizli hazineyi ararken koridorda gıcırdar.
I also know that justice, represented by the plodding inspector, has begun to move, slow and creaking.
Ayrıca isteksiz müfettişimizin temsil ettiği adaletin yavaş ve aksak da olsa hareket etmeye başladığını da biliyorum.
We're going to throw open the windows, let in a bit of fresh air, cut through all the red tape, streamline this creaking old bureaucratic machine.
Yenilik getireceğiz, pencereleri sonuna kadar açacağız içeriye temiz hava girecek, bürokrasiyi ortadan kaldıracağız bu gıcırdayan bürokratik makineyi düzene koyacağız.
There is a measurable physical science in this house... that goes far beyond the creaking doors or cold spots I've experienced.
Bu evin içinde yaşanan fiziksel olaylar... şimdiye kadar karşılaştığım gıcırdayan kapıları falan aşar.
[Boy Speaking, Indistinct ] [ Film : Creaking]
[Çocuk konuşuyor ] [ filmden gıcırtılar geliyor]
[Creaking, Rattling]
[Gıcırdama]
[Gasping ] [ Hinges Creaking]
[Nefes ] [ Menteşe gıcırdıyor]
[Creaking Continues]
[Gıcırdama devam ediyor]
[Hinges Creaking]
[Menteşe gıcırdıyor]
" in a rumpled and creaking bed.
" Gıcırdayan yatakta.
[Porcelain creaking]
[Porcelen gıcırdıyor]
[Creaking] Aah!
[Gıcırdar] Aah!
[Creaking]
[Gıcırdama]
[Creaking]
[Cızırtılı ses]
[Creaking]
[Gicirti]
Suddenly, he hears above him the creaking of the axe.
Birden, başının üzerindeki baltanın gıcırtısını duyuyor.
We were sitting on the couch... when we heard a creaking noise.
Kanepede oturuyorduk ki bir çatırdama sesi duyduk.
You see, what matters here is I'm finally peaking while you're creaking.
Görüyorsun ya, burada önemli olan ben sonunda yükselişe geçerken, sen çatırdayıp düşüyorsun.
- [Creaking]
- [Gıcırtı]
As William Wellman put it, "Creaking floors received more attention... than creaking stories."
William Wellman'ın da dediği gibi : "Zeminin sesi filmden daha çok ses getirmişti."
Oh, I can hear your timbers creaking.
Oh, geminizin nasıl çatırdadığını duyabiliyorum.
And then I heard a creaking sound, a hollow sound, as if coming from the depths of the earth.
Sonra birden bire bir ses duydum çok derinlerden toprağın içinden geliyor gibiydi.
What is that creaking?
Bu gıcırtı da ne?
Things are creaking and cracking and that red light is burning my brain.
Herşey gacır gucur ediyor ve kırmızı ışık beynimi yakıyor.
We ´ re both rumbling and groaning and creaking and crumbling inside.
İkimiz de içten içe inliyor ve çatırdıyoruz.
" creaking wind, warmth and breath,
" gıcırdayan rüzgar, ısı ve nefes,
Forget your creaking bones today.
Bugünlük bırak şunu tüttürmeyi.
[Ship Creaking ] [ French Accent] Ah, another lost soul has joined our world-weary ensemble.
Dünyadan bezmişlerin arasına başka bir kayıp ruh daha katıldı.
All night long, things are creaking and cracking.
Tüm gece boyunca her şey gıcırdayıp, çatırdadı durdu.
Reeking, seeking, creaking. Freaking!
Lanet olası şişko, sensin demek.
Too much pressure for me. [Bed Creaking]
Bu kadar baskı bana fazla geliyor.
- Just look at my rock remover. - [Creaking]
Kaya Kaldırıcıma bir bak!
( creaking ) - Say, what's Pa doing in there?
- Söylesene, baba orada ne yapıyor?
( door creaking ) Oh man, check this out.
Dostum, şuna bak.
[Rumbling, Creaking] Are you crazy?
Deli misin?