Dinnertime Çeviri Türkçe
316 parallel translation
Isn't it dinnertime?
Yemek saati gelmedi mi?
It was close to dinnertime, miss.
Akşam yemeğine doğru, bayan.
- No. It's quite a story, and shall be saved till dinnertime.
Yemekte anlatılması gereken...
- About dinnertime I went to call her.
- Akşam yemeği esnasında onu çağırırken.
Everyone must surrender his pencils by dinnertime.
Yemek vakti herkes kalemlerini saklasın.
Well, I guess it is gettin on toward dinnertime.
Şey, sanırım öğlen yemeği vakti yaklaştı.
Come on over to the house and do your reporting around dinnertime. It'll make it nicer.
Eve gelin ve akşam yemeği sularında ihbarda bulunun.
It's nearly dinnertime.
Yemek vakti geldi.
" I shall be back by dinnertime.
" Akşam yemeğine döneceğim.
We shall be in Briceland by dinnertime and I've no doubt that we shall find some comfortable hotel to spend the night and then tomorrow morning we'll press on towards Lepingsville.
Akşam yemeğine Briceland'e varmış oluruz. Eminim geceyi geçirecek güzel bir otel buluruz. Yarın sabah da Lepingsville'e doğru yola devam ederiz.
If you like, I can pose until dinnertime.
İstersen yemek vaktine kadar sana da poz verebilirim.
It should break before dinnertime.
Yemek vakti gelmeden bitmesi gerek.
Fraulein... ... is it to be at every meal or merely at dinnertime... ... that you intend leading us through this rare and wonderful new world...
Fräulein her yemekte mi, yoksa sadece akşam yemeğinde mi bizi bu ender ve harika yeni dünyaya götürmek niyetindesiniz?
It's nearly dinnertime.
Neredeyse yemek vakti geldi.
It's not dinnertime?
Yemek vakti değil mi?
Dinnertime'll come and go without notice on this trip.
Bu yolculukta yemek vakti belli olmaz.
You see, I come from a very big family, and at dinnertime it was like, well, you know, Madison Square Garden.
- Çok kalabalık bir aileden geldim ve akşam yemeğinde, Evet, biliyorsunuz, Madison Square Garden gibiydi
You get jeep, we be there in one hour. We be back by dinnertime. Soon-Lee, we go to Chorwon, we'll have Chinese food for dinner.
Umarım yarın sabah gözünü açtığında yanında biri olur ve ona artık bacak arasında hiç bir şeyin kalmadığını söyler.
It's almost dinnertime.
Neredeyse yemek vakti.
But it's dinnertime.
Ama tam yemek vakti.
Dinnertime.
Akşam yemeği zamanı.
"And don't say nothin'about it,'cause we don't want to hear about it...'cause it's upsetting around dinnertime."
"Ayrıca çenenizi de kapatın çünkü bir şey duymak istemiyoruz." diyorsunuz. "Çünkü yemek vakti canımızı sıkmaya hakkınız yok."
You'll be up to your neck in city smut by dinnertime!
Yemek vaktine kadar şehir karmaşasına karışmış olursunuz!
At dinnertime either Dr. Silbermann or I will come for you.
Yemek zamanı ya ben ya da Dr. Silbermann sizi almaya geleceğiz.
By dinnertime, I had dispensed with God altogether.
Öğlen yemeğine kadar, Tanrı'yı kafamdan silip attım.
Dinnertime I only eat seafood.
Yemekte sadece deniz ürünleri yerim.
Do you usually come barging in on Ted at dinnertime?
Genelde yemek vakti çat kapı Ted'e uğrar mısın?
Dinnertime!
Yemek zamanı!
I should be in St. Louis by dinnertime.
Akşam yemeğine kadar St. Louis'te olurum.
- It's dinnertime.
- Yemek vakti.
Dinnertime, damn it!
Akşam yemeği vakti, lanet olsun!
It's dinnertime!
Akşam yemeği zamanı!
♪ And at dinnertime We stopped and walked back ♪
Çeviri :
Dinnertime.
Yemek vakti.
And we haven't even got to dinnertime yet.
Biz henüz, akşam yemeği vaktine bile gelmedik.
dinnertime!
Bu inanılmaz bir şey. - Bu, vahşi çocuklara göre bir şey. - Hemen oradan kalk!
Dinnertime? 8 : 00 p.m.?
Akşam yemeğine kadar mı?
Luke, it's dinnertime.
Luke, yemek vakti geldi.
Luke, dinnertime.
Luke, yemek vakti.
Nothing until dinnertime.
Yemek vaktine kadar hiç bir şey.
Dinnertime, everybody!
Yemek saati, millet!
- Dinnertime.
- Yemek vakti.
You expect me to go all the way to the bank at dinnertime for three quid?
Yemek vakti, ta bankaya, üç papel için mi gideceğim?
- Dinnertime. All right, now to the graveyard.
Pekala, şimdi de mezarlığa.
I'll promise you that I'll send him to you by... dinnertime tomorrow... to answer against any such charges.
Görürsem, yarın akşam vakti suçlamalarınızı yanıtlamak üzere... size gelmesi gerektiğini... söyleyeceğimden emin olabilirsiniz.
It's almost dinnertime.
Neredeyse akşam yemeği vakti.
Dinnertime!
"Yemek zamanı!"
He said he was gonna give me a meal at dinnertime.
Karşılığında akşam yemeği yiyecektim.
Dinnertime, buddy. Dinner.
Potter nereye gidiyorsun?
dinnertime!
Yemek vakti!
Come on, now, it is a known fact that a woman do carry an evening bag at dinnertime.
LÜKS AKŞAM KIYAFETLERİ Bunu inkâr edemezsiniz.