English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ F ] / Facing me

Facing me Çeviri Türkçe

189 parallel translation
- What is she afraid of, facing me?
O neden korkuyor, benimle yüzleşmekten mi?
Facing me, someone kept guard.
Diğerleri, kendimi gizlemek için lazımdı.
They were facing me.
Yüzleri bana dönüktü.
Sergeant, have the men fall in, facing me.
Çavuş, adamlar önümde hizaya girsinler.
You intend facing me unarmed?
Sonunda karşılaştık.
So she sat facing me, one leg stretched out, the other bent.
Yanımdaydı, bankta oturuyordu ve dizlerinden birini tamamen bükmüştü.
Facing me.
Yüzün bana dönük olsun.
On your knees, facing me.
Dizlerinin üzerinde bana doğru dön.
You're facing me with a fait accompli.
Beni böyle bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakmakla çok acımasız davranıyorsun.
At the moment, Lieutenant, I, too, have a big job facing me.
Şu anda, Komiser, beni de karşılayan büyük bir iş var.
Come out facing me. Come on.
Yüzünüz bana dönük vaziyet çıkın.
- Right in the corner, facing me.
- Köşede durup bana dönün.
Facing me, gentlemen.
Bana dönün baylar.
Everybody facing me.
Herkes bana doğru dönsün.
Make two lines facing me.
Bana dönerek iki sıra olun.
You're beautiful, and you're blond, and, uh... you're facing me.
Sen çok güzelsin ve sarışınsın ve şey benimle ilgileniyorsun.
Okay, I want you to shuffle these twice and cut them 3 times facing me
Tamam. Bunları iki kez karıştırıp, bana dönük olarak üç kez kesmeni istiyorum.
She was facing me...
Benimle yüzyüze duruyordu.
Facing me?
Karşımda mı?
He was leaning against the window in the driver's seat facing me.
Şoför mahallinde cama yaslanmıştı. Yüzü bana dönüktü.
Facing me!
Yüzüme bak!
Facing me.
Bana bak.
If I say that's anti-Semitism, your feeling that being Christian is better than being Jewish you'll tell me I'm heckling you or I'm twisting your words around or it's just facing facts, as someone else said to me yesterday.
Bu anti-semitizmdir, Hıristiyan olmanın Yahudi olmaktan daha iyi olduğuna inanıyorsunuz desem, sizi sorularla sıkıştırdığımı yada sözlerinizi çarpıttığımı söyleyeceksiniz... Dün birinin de bana dediği gibi, bu sadece gerçeklerle yüzleşmektir.
Facing the bay, looking the ocean calm, deep and quiet as their love for me.
Ve arkasında bütün körfez ve okyanus olurdu. Sabit derin ve sessiz. Tıpkı bana olan sevgisi gibi.
Excuse me, but I'd like a shack facing the sun.
Özür dilerim ama güneşe bakan bir baraka güzel olurdu.
Why did she come to me fretting herself sick because you were going to get killed facing up to Liberty Valance?
Neden bana gelip, sen Liberty Valance'ın karşısına çıkıp kendini öldürteceksin diye üzüntüden kahroldu?
I found myself facing a man who astounded me, because he was already quite simply the king of France.
Ana oyuncuyla karşılaşacağımız güne dek "O güne kadar de Gaulle'i görmek isterdim." dedim. İyi gitmedi.
You couldn't do it when I was facing you so you wanted me to turn around.
Yüzüne bakarken yapamadın ve sırtımı dönmemi istedin.
This room astonished me, since the window wasn't facing the street.
Bu oda beni şaşkına çevirdi, çünkü pencere sokağa bakmıyordu.
And the reason I ask you to do me this service is because I'm already facing a very long, painful and most certain death.
Bu hizmeti istememin sebebi... çünkü ben çok uzun süreli... bir acı ve kesin bir ölümle karşı karşıyayım.
I lie eyes open facing the ceiling on the great wooden bed..... which is the bark that bears me across the ocean of night.
Uzanırım, dikilir tavana gözlerim... o güzelim ahşap yatağın üzerinde ki tutunacak tek dalımdır, geçerken okyanusu gece boyunca...
- Well, there I was right out in the middle of Kansas facing 500 crazy fanatics, heavily armed, and me with only 15 soldiers.
Nerede miydim? Savaşın tam ortasında. Adamlarımla beş yüz kişilik düşman ordusunun içine daldık.
You're on me every night like a pack of wolves,'cause you can't stand facing what you are and what you've made. Yes, the world is a terrible place.
Her gece kurt sürüsü gibi üzerime geliyorsunuz, çünkü ne olduğunuzla ve ne yaptığınızla karşılaşmaya katlanamıyorsunuz.
You tell me that you're sitting here facing the window when Mlle. Saintclair appeared, but your daughter tells me she also is sitting here, so perhaps you are both sitting in the same chair, no?
Bayan Saintclair geldiğinde, pencereye dönük oturduğunuzu söylediniz. Ancak kızınız da oraya oturduğunu söyledi. Belki ikiniz de aynı sandalyeye oturuyordunuz?
Go, then, join the battle, since life seems to you so trifling, and set me facing the east, towards the rising sun.
Git, o zaman, savaşa katıl, yaşam sana son derece önemsiz gelene kadar, ve beni yüzümü doğuya gelecek şekilde yerleştir, doğan güneşe doğru.
Okay. Without looking in the cupboard tell me which way should the coffee cups be facing.
Dolaba bakmadan söyle, kahve fincanları ne tarafa dönük olmalı?
Don't hand them to me with the point facing out!
Bana doğru o şekilde tutma!
You're right about me facing the Sentinels, Professor.
Sentinellerle karşılaşmamam konusunda haklıydınız, Profesör.
But I don't like him locking me in the study, facing four walls and a pile of books!
Ama beni kilit altında tutup sadece ders çalışmamı sağlamasını anlayamam!
If these photographs are true- - and nothing I have seen this morning persuades me that they are not- - then we are facing the single most import discovery of our century, one that must affect every aspect of our lives... and our beliefs.
Eğer bu fotoğraflar gerçekse... ve bu sabah onların gerçekten gerçek olduğuna inandım... O zaman bu yüzyılın en büyük keşfinden söz ediyoruz demektir. bir bakıma hayatımızın yönünü değiştirecek bir buluş... inanılmaz.
Ask him to give me a room facing the sea.
Denizi görmüyor efendim.
I was facing the entrance... He came from behind me and didn't follow me out.
Benim arkamdan dışarı da çıkmadı.
Facing Topiltzin has not been easy for me.
Topiltzin'e bakmak benim için kolay olmadı.
I fucked up your chances for parole, you're facing ten more years in Oz, all because of me.
Tahliye şansını batırdım, ve Oz'da 10 yıl daha kalacaksın ve bu benim yüzümden.
Well, my father had just walked me up to the altar and I was standing there facing Donny.
Babam beni damada teslim etmek üzereydi. Donny ile karşı karşıyaydım.
Facing that pain and coming to terms with it and then releasing it... It's allowed me to do all this.
Hayır, hayır, ama olay şu ki... o acıyla yüzleşmek... ve onunla o dönemlere gelmek ve sonra sonra onu serbest bırakmak... bu bana bütün bunları yapmaya izin veriyor.
Trust me, whatever you're going through is not half as bad as what I'm facing.
İnan bana dostum. Derdin ne olursa olsun.. .. benimkinin yarısı kadar bile olamaz.
Now they want me to transfer another 12 destroyers to the Atlantic. - Don't they know what we're facing here?
Şimdi de 12 adet destroyeri daha Atlantik'e göndermemi istiyorlar.
I had dinner with President Kennedy just after the Missile Crisis and he told me that if it had not been for you, keeping your head, facing down the chief, thinking clearly, we might not be alive today.
FÜZE KRİZİNDEN SONRA BAŞKAN KENNEDY İLE YEMEK YEDİM BANA DEDİ Kİ, SEN OLMASAN AÇIKÇA DÜŞÜMESEN
And I can't help you, David, unless you give me some idea of what you're facing.
Ve David, neyle uğraştığından bahsetmezsen sana yardım edemem.
You know, facing death has kind of made me wanna face life.
Biliyor musunuz, ölüme yüzleşmek bana hayatla yüzleşmeyi istetti.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]