English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ H ] / He's gone

He's gone Çeviri Türkçe

10,080 parallel translation
By taking out Anastasia, he's gone from mid-level gangster to the head of his own crime family.
Anastasia'yı saf dışı bırakmasıyla, orta seviyeli bir mafyadan aile lideri olan bir mafyaya dönüştü.
He's gone to ground.
Yer yarıldı yerin için girdi.
Let him.. He's gone
O gitti.
He's gone.
Gitmiş.
He's gone.
Kaçtı.
You have no idea where he's gone?
Nereye gittiğini bilmiyor musun?
Look, when he's gone,
Bak, Adam gittiği zaman...
He was gone. Not gone. I noticed him during meal service
- Gitmemişti, yemek servisi sırasında...
- He's gone.
Kurtarılmaz.
The rest of the world may believe He's gone, but in Mallory, Alabama, God's very much alive.
Dünyanın geri kalanı onun öldüğüne inanabilir ama Mallory, Alabama'da, Tanrı gayet hayatta.
The rest of the world may believe he's gone, but in Mallory, Alabama, God's very much alive.
Dünyanın geri kalanı Tanrının öldüğüne inanabilir ama Mallory'de gayet hayatta.
And right there and then, he asked me to watch over you when he was gone, and that is exactly what I'm doing now.
Ve hemen o anda ve orada, O benden kendisi gidince sana bakmamı istedi, şimdi ben de aynısını yapıyorum.
Either way, he's gone.
Her iki şekilde de, o gitti.
He's gone.
Gitti.
But he's gone now, and...
Artık o yok ve...
Julian, he's gone!
- Julian, gitmiş!
He's gone!
Gitmiş!
- He's gone.
- Gitti işte.
Nick, he's gone.
Nick, gitti.
But if I turn that machine off, then he's gone for good.
Ama makineyi kapatırsam, tamamen gitmiş olacak.
He's gone?
- Kaçmış.
except Qasim. He was in his rack an hour ago, but now he's gone.
Bir saat önce ranzada yatıyordu ama şimdi yok.
He worked here, but, uh... he's gone now.
Burada çalışıyordu ama artık aramızda değil.
He's gone.
- O çoktan gitti.
If Baitfish spots any backup, he's gone for good.
Eğer Balık Yemi herhangi bir desteği farkederse, temelli yok olur.
All these shootings- - it's like he's gone crazy.
Bütün bu çatışmalar sanki çıldırıyor gibi.
And now he's gone all vigilante and he still doesn't think that he's gonna get himself killed.
Şimdi kaçak halde ama yine de öldürüleceği aklına gelmiyor.
Liz, he's gone.
Liz, adam öldü.
Well, whoever he was working for, they obviously haven't packed up and gone home.
Her kim için çalışıyorduysa, toplanıp evlerine dönmemişler.
He's gone.
O gitti.
- Oh, Jimmy. Let me tell you how relationships work. You cheat, and then she cheats, and then, one day you wake up, and he's gone, none of your stuff works, and you're having crabby puffs with some British guy.
Sana ilişkilerin nasıl yürüdüğünü söyleyeyim ; sen aldatırsın sonra o aldatır, ardından bir gün kalkmış bakmışsın ki adam gitmiş, eşyalarının hiçbiri çalışmıyor İngiliz herifin tekiyle yengeçli puf yiyorsun.
He's gone.
Yok.
- He's gone, Henry!
- Bitti artık Henry.
- He's gone.
- Gitti.
He's gone to ground.
Gizlenmiş durumda.
He's kind of gone off the deep end about Thailand.
Bu Tayland konusuna kafayı epey takmış vaziyette.
Yeah, the thing of it is, even if we find the gloves and get the killer's prints or DNA and we do ID this guy, he's probably long gone by now.
Evet, asıl olay eldivenleri bulsak da, ondan katilin parmak izini, DNA'sını alıp adamın kimliğini teşhis etsek de şimdiye kadar muhtemelen kayıplara karışmıştır.
- Well, he's gone and the whole world thinks he left this great legacy, but... I mean, wh... what did... what did I get from him?
- O öldü ve bütün dünya büyük bir miras bıraktığını düşünüyor ama ben ondan ne aldım ki?
He's been gone all afternoon.
Öğleden sonra ortada yoktu.
- He's gone.
- Öldü.
But he's gone.
Fakat o gitti.
He's gone, and I'm here, and, uh...
O gitti ama ben hala buradayım.
He's just gone. And there's no getting him back.
Öylece gidiverdi ve asla geri gelmeyecek.
He's gone, and I know he's gone.
O gitti ve ben gittiğini biliyorum.
He's gone!
Öldü!
And now he's gone, and it really just feels like a house.
Artık yanımda olmadığı için sıradan bir evmiş gibi hissediyorum.
He's supposed to be here with me, with us, and he's gone!
Burada bizim yanımızda olması gerekiyordu ama yok!
- He's gone.
- O gitti.
He was... Family gone bad?
- Dağılmış bir aile olabilirler.
Look, i know he's fisher-licious, but... Liam's been gone less than a week. The body's still warm.
Bak, biliyorum Fisher tatlı ama Liam öleli bir hafta olmadı.
He's gone and he's never coming back.
Frank gitti ve geri gelmeyecek.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]