He's there Çeviri Türkçe
26,450 parallel translation
I just- - the way he says things, there's something about him.
Sadece konuşma şekli, bu adamda garip bir şey var.
No, he's not there.
- Hayır, odasında yok.
He's not there.
Orada değil.
He's in there.
İçerde.
Well, she's shadowing him for some type of profile, and I already tried to get her kicked out, but he was... adamant about having her in there.
Bir çeşit profil için mi ne adamı takip edip duruyor onu atmayı denedim ama adam, kadının orada kalması için epey katıydı.
He's over there!
Orada!
He's up there!
Orada!
If there's a killer out there, I'm gonna stop him, especially if he's a threat to someone I care about.
Eğer şehirde bir katil varsa onu durduracağım. Özellikle önemsediğim biri için tehlike arz ediyorsa.
If he's in there, he's not getting out.
Eğer buralardaysa, dışarı çıkamayacak.
If Claybourne's out there, he's not showing his face.
- Yok. Claybourne dışarıdaysa bile ortaya çıkmıyor.
There's no record of the kid's name in the files, but due to the filing date, he'd be about 30 today.
Dosyada çocuğun ismi yazmıyor ama tarihe bakacak olursak şu an 30 yaşlarında olmalı.
Then there's a good chance that he's gonna grab them and try to disappear for good.
O zaman çok muhtemel ki Onları alıp tamamen ortadan kaybolmaya çalışacaktır.
- Look, Pete is out there somewhere, and he's...
Pete dışarıda bir yerlerde ve o...
You know, there's a cabin in Big Bear that a doctor I work with keeps offering me. Because he's hitting on you?
Big Bear'de çalıştığım doktorun sürekli teklif ettiği bir kulübe var.
He pulled him over, he gets jumped by a guy resembling Agent Zagar, who then cuffs him to the cage in the backseat of the patrol car, leaves him there.
Arabasını kenara çektirmiş. Ajan Zagar'a benzeyen biri memura silah çekmiş devriye arabasının arka koltuğuna kelepçeleyip bırakmış.
He was investigating a cyber breach and found there was a visitor that had been deleted from their logs.
Bir siber saldırıyı araştırıyorlarmış ve kayıtlarından silinen bir ziyaretçi olduğunu görmüşler.
Yeah, a couple times, he wrote me a doctor's note and we went there on a school day.
Doğru, iki kez sahte hasta kağıdı imzalamıştı da oraya okul zamanı gitmiştik.
That said, we are gonna have fire-fighting support, helos standing by, just in case the itch while he's out there.
Yangın mücadele ekipleri bize helikopter desteği verecek. Adamın ormanda canı yangın çıkarmak isterse diye.
There's no way he could've been in Kahala at the time of the abduction.
Kaçırılma saatinde Kahala'da olması imkansız.
There's no way that he can.
O asla başaramaz.
Cook said there was a lot of yelling, he didn't make out.
Aşçı çok fazla bağırış olduğunu söyledi, anlayamamış.
He's still out there.
O hâlâ dışarıda.
He'll let us know if there's any news.
Bu da nereden çıktı?
What do you mean he's not there? I mean he's not here.
Ne demek Hawk orada yok?
He doesn't believe there's a ladder in the sky.
Gökyüzünde bir Merdiven olduğuna inanmıyor.
Hawk will be there, and Daddy's gonna stay in a hotel in town until he gets settled, and then you'll see him every Sunday.
Hawk yanımızda olacak, baban da bir karar verene kadar şehirde bir otelde kalacak. Bir de onu her pazar göreceksin.
He was trying to get in there.
Buraya girmeye çalışıyordu.
If he's still obsessed with killing Victor, there's a chance he took a run at him last night.
Eğer Victor'u öldürmeye kafasını taktıysa, Yüksek ihtimalle dün gece şansını denemek istemiştir.
He's still there.
Adam hala orada.
If Mason had an incinerator in the basement, why wouldn't he just dispose of Caleb's body there?
Eğer Mason'un bodrumda fırını varsa, Neden Caleb'in cesedini orada yakmadı?
It's your fault he got stuck there.
Senin yüzünden orada mahsur kaldı.
If he's alive, there would have to be a clue.
- Ama eğer yaşıyorsa, bir ipucu olmalıydı.
If he hasn't floated up to heaven, then he's still there.
- Eğer öteki tarafa göçmediyse, o hala hayatta.
There's a long line he'd rather stand in.
Uzun bir sırada kalmayı tercih etti.
He's got him there.
Sıkıştırdı.
At least he's out there on the playing field, instead of sitting in the peanut gallery playing judge, jury and executioner.
En azından içeride durup hakim, jüri, cellatı oynamak yerine dışarıda bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Well, he didn't do it, and the real killer's still out there.
O yapmadı ve gerçek katil hala dışarıda biryerlerde.
There's no way he's not calling in sick to school.
Okuldan hastalık izni almasının bir yolu yok.
There have been no more breaches of protocol since he's been back.
Döndüğünden beri herhangi bir protokol ihlali yaşanmadı.
There's a kid down there scared to death he might have killed his friend.
Dışarıda arkadaşını öldürmüş olmaktan korkan bir çocuk var.
Uh, but he did mention there's another dealer.
Ama başka bir torbacıdan daha bahsetti.
He wanted me there for whatever was gonna happen with Lang, and I think he wanted me to look like I was a part of it.
Lang'e olacaklar sırasında orada olmamı istedi ve sanırım işin bir parçası gibi görünmemi istiyordu.
[Laughs] Remember that time you woke up'cause you thought there was a leak, and it was actually Mark Peperall's pee soaking through the sheets'cause he got scared after watching "Poltergeist"
Uyanınca kamyonu devirdiğini sandığını ama aslında Mark Peperall'ın Kötü Ruh'u izledikten sonra korkarak altına yapması olduğunu hatırlıyor musun?
If he bought it in the last few days, it's a lead, but there's got to be hundreds of places that sell these things.
Son birkaç günde aldıysa bir ipucu olabilir. Ama bunlardan satan yüzlerce yer olmalı.
We think he crossed with Krasnov, who was there to steal a barrel of pesticide.
Bir fıçı roket yakıtı çalmaya çalışırken Krasnov'la karşılaştığını düşünüyoruz.
He said that it was vital that I be there for Brick's graduation because we have a very special brother-sister relationship, a very unique brother-sister bond, and that I am the only one he lets change his breathing tube.
Brick'in mezuniyeti için yanında olmamın hayati olduğunu çünkü çok özel, çok benzersiz bir abla kardeş ilişkimiz olduğunu ve solunum tüpünü sadece benim değiştirmeme izin verdiğini söyledi.
If there's a chance he might hurt any of you.
Size zarar verecek düzeye gelirse.
He's done a lot for me professionally, and there's a part of me that's very protective of our marriage because of that.
Profesyonelce benim için çok şey yaptı. Bunun için de evliliğimiz açısından koruyucu bir yönüm var.
I think he was there when Torus tried to arrest me.
Torus beni tutuklamaya çalışırken bu adam da oradaydı.
He's flying there as we speak.
Konuştuğumuz gibi oraya gidiyor.
Last week, there was a 16-year-old boy, he's supposed to go to his junior prom this weekend.
Son kurbanı da hafta sonu okul balosuna gitmesi gereken 16 yaşında bir oğlan çocuğuydu.
he's there now 17
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275