He won't be there Çeviri Türkçe
176 parallel translation
He won't be there.
O olmayacak.
I expect when he sees you, there won't be any need to tell him anything at all.
Sanırım o seni görünce ona hiçbir şey söylemeye gerek kalmayacak.
There'll be another assistant and he won't even notice.
Başka bir asistan olacak ve o fark etmeyecek bile.
He says you come in peace today, but there won't be any peace... if you try to take the singing wire through the Ogallala nation.
Barış için geldiğinizi söylüyorsunuz, ama eğer şarkı söyleyen teli Ogallala Ulusunun toprakları içinden geçirmeye çalışıyorsanız burada barış olmayacak.
But he won't be there long.
Ama orda daha fazla durmayacak.
He won't be there, Waldo. I know he won't.
Orada olmayacaktır, Waldo, olmayacağını biliyorum.
See he gets to the theater or there won't be a show.
Umarım sahneye çıkabilir yoksa bu gece bir gösteri olmayacak.
He won't be there.
Orada olmayacaktır.
Tomorrow, there won't be anything he can do about it.
Yarın bu konuda yapabileceği hiçbir şey olmayacak.
Mendoza'll be there, won't he? Uh-huh.
Mendoza da orada olacak, değil mi?
I'm to say... that Mr. Marley ain't expected to live through the night, and that if Mr. Scrooge wants to take his leave of him, he should nip along smartly or there won't be no Mr. Marley to take leave of as we know the use of the word.
Demek istediğim Bay Marley geceye kadar yaşayamayabilir ve eğer Bay Scrooge ona veda etmek isterse onu ancak diriltmesi gerekir yoksa veda edecek bir Bay Marley kalmayacak diğer bir deyişle.
Because if he's not here when Miller comes, my hunch is, there won't be any trouble, not one bit.
Çünkü Miller geldiğinde burada olmazsa içimden bir ses, bir problem çıkmayacağını söylüyor.
And won't he be surprised to find that there ain't no bear in this trap.
Tuzaginda bir ayi olmadigini görünce çok ºaºiracaktir herhalde.
He'a big money winner, and he won't pay even money... Because half the people there are going to be down on him.
Kazanırsa para bile vermeyebilir, çünkü bahis oynayanların yarısı ona oynayacak.
The man almost certainly isn't there, but if he is, he won't be there for long.
Adam büyük bir olasılıkla orada değil. Olsa da fazla kalamayacak.
If he's lucky, he'll have a marker, if he isn't, it won't make a difference because there won't be anybody to mourn him.
Şanslıysa, bir mezar taşı olur. Değilse, pek de fark etmeyecek çünkü yasını tutan kimse olmayacak.
There won't be a word said in Big Daddy's house that he can't hear if he wants to.
Koca Baba'nın kendi evinde, onun arkasından... tek kelime bile konuşulamaz.
But hurry, he won't be there all day
Ama acele edin, bütün gün orada olmayacak.
And it's kind of sad that Dorfmann won't be there to see it. But then I guess he doesn't need to see it.
Dorfmann bunu bitiremeyecek... bunu göremeyecek...
If he goes on eating, there won't be enough!
Ne kadar yerse yesin, doymaz!
He won't be there, and then perhaps Ross will stop wasting my time.
Orada olmayacak, belki Ross artık zamanımı boşa harcamayı bırakır.
If the captain is duty-bound to report what he saw, there won't be evidence to back him up.
Eğer Kaptan her gördüğünü rapor etmek zorundaysa, böylece elinde bir kanıtı da olmayacak.
He won't be there, Waldo. I know he won't. All right.
Orada olmayacaktır, Waldo, olmayacağını biliyorum.
I don't think he'll bring wealth to our family, but, if it's Iwashita, there won't be any inheritance problems...
Ailemize servet getireceğini sanmıyorum ama Iwashita'yla evlenirse miras konusu hiç sorun olmaz.
There's no point arguing with him Kill him so he won't be in our way
Onunla tartışmak yersiz hemen öldürelim de işimizi engellemesin!
He won't be out there long.
Uzun süre kalmayacak.
He's making sure nobody works for him, so there won't be a crowd around there.
Kimsenin onun için çalışmamasını sağladı, bu sayede etraf kalabalık olmayacak.
- He won't be there on Sunday.
- Pazar günü yoktur.
There is something you ought to know before he arrives, so you won't be taken totally by surprise.
O gelmeden, bilmeniz gereken bir şey var büyük bir sürpriz olmasın size.
Won't he be there?
Şişko Sam'in mi? O da orada olacak mı?
And he says, " Oh, there won't be any money...
O da diyor ki : " Sana para vermeyeceğim...
By the time he gets around to dying... there won't be a dance left in you.
Öleceği zaman kadar... senin içinde bir şeyler çoktan bitmiş olacak.
- He won't be going back there.
- Billy'nin bir daha oradan geçeceğini sanmıyorum.
If he keeps stuffing his face like that, soon there won't be any rocks here either.
Ağzına böyle doldurmaya devam ederse artık burada da taş kalmayacak.
- He won't be there.
- Gelmez o.
I'm only sorry I won't be there to see the joyful tear in Decker's eye when he hears about all this.
Sadece bütün bunları duyduğunda, Decker'ın gözlerindeki sevinç gözyaşlarını görmek için orada olamayacağıma üzgünüm.
He won't be there.
Olmayacak.
It won't be his fault, but he won't be there.
Hata ondan kaynaklanmayacak, ama orada olmayacak.
- His partner won't be there, will he?
- Ortağı orada olmaz, değil mi? - Muhtemelen.
- No, he won't be there.
- Yok yok, gelmeyecek.
She won't be there, and he won't either.
Gelmeyecek ki. Babam da gelmeyecek.
If he wasn't going to counseling, I could see the point of saying something. But I'm sure there won't be any more occurrences.
Eğer görüşmeye gitmese... bir şey söylemeye anlam verirdim... ama eminim başka bir olay meydana gelmeyecek.
But he won't show unless he's sure you won't be there.
Ama orada olmadığından emin olmadıkça ortaya çıkmaz.
Oh, yes, he'll be there. Won't you, honey?
Orada olacak, değil mi tatlım?
Well, you know, I put Mr. Wingfeather down on film for all posterity, but when he's gone, then there still won't be anybody around... who knows how to make the duck flutes.
Şey, biliyorsun, Bay Wingfeather'ı tüm kuşaklar için filme aldım. Ama o gittiğinde, o orada ve etrafta kimse olmayacak... Ördek flüt yapmayı bilen kim kalacak.
If you try to find him Well, he won't be there
Eğer onu bulmaya çalışırsan boşuna, orada olmayacak
He won't be there
Orada olmayacak
When you try and find him he won't be there
Onu bulmaya çalıştığında orada olmayacak
Jump in there and take her, tease her, threaten her... and he won't be able to think about his game anymore.
Atla oraya ve al onu, alay et, tehdit et onu böylece adam artık oyununu düşünemeyecek.
He says he loves me,'but I'm afraid I'll get home one day and he won't be there.
Beni sevdiğini söylüyor ama bir gün eve geldiğimde orada olmayacağından korkuyorum.
But he's going to America, and when he comes back, he'll be coming from there, won't you, David?
ama Amerika'ya gidecek ve döneceğinde, oradan geliyor olacak, değil mi, David?
he won't be long 18
he won't wake up 17
he won't come back 18
he won't talk to me 33
he won't get far 29
he won't bite 22
he won't stop 34
he won't go 16
he won't listen to me 40
he won't leave me alone 16
he won't wake up 17
he won't come back 18
he won't talk to me 33
he won't get far 29
he won't bite 22
he won't stop 34
he won't go 16
he won't listen to me 40
he won't leave me alone 16
he won't hurt you 37
he won't 538
he won't tell me 18
he won't do it 41
he won't leave 16
he won't mind 28
he won't be back 17
he won't listen 30
he won't come 42
he won't say 32
he won't 538
he won't tell me 18
he won't do it 41
he won't leave 16
he won't mind 28
he won't be back 17
he won't listen 30
he won't come 42
he won't say 32