I see that Çeviri Türkçe
35,810 parallel translation
May I see that?
Onu görebilir miyim?
- I see that. I mean, I guess it makes sense.
Galiba artık anlam kazandı.
Every time I shut my eyes, I see that cow.
Gözümü her kapattığımda o ineği görüyorum.
- Yeah, I can see that.
- Evet bunu görebiliyorum.
As I was saying, though, I can't wait to see the look on his face when he realizes that we made it, though, right?
Benim de dediğim gibi, bunu başardığımızı fark ettiğinde onun yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum, yani?
Tell whoever's running scheduling that I want to see the "ten day book" for the president, and have Aaron find me when he comes back.
Başkan'ın on günlük programını görmek istiyorum. Aaron da döndüğünde beni bulsun.
- I didn't see that.
- Onu ben görmedim.
I can see that.
Anlayabiliyorum.
I had to think of somewhere that no one would see us.
Bizi kimsenin göremeyeceği bir yer seçmeliydim.
Not that I can see, but the readings are what they are.
Görebildiğim kadarıyla yok, ama değerler kesin.
I can see in your eyes that your answer is also no, Bjorn.
Senin de hayır diyeceğini gözlerinden okuyorum Bjorn.
Now that your father has come back, you are happy to see him, I am sure.
Artık baban döndüğüne göre eminim onu gördüğüne memnun olmuşsundur.
Yeah, I don't quite see the logic in that.
Bu işte bir mantık göremiyorum.
You may not see it, but I'm strong, because my moms taught me that family makes you stronger than you'll ever be by yourself.
Sen göremiyor olabilirsin ama ben güçlüyüm. Çünkü annemler bana ailenin, seni kendi başınayken olabileceğinden çok daha güçlü yapacağını öğretti.
See, when I saved your life back in that New York hospital, I didn't do it out of the kindness of my heart.
New York'dayken hastanede hayatını sırf iyilik olsun diye kurtarmadım.
They don't have any spades, not that I can see.
Görebildiğim kadarıyla, kürek satmıyorlar.
Yeah, I can see that.
Evet, görebiliyorum.
Laurel, I need you to see if you can fit through that hole.
Laurel, bak bakalım o delikten geçebilecek misin?
You owe me that cent, and I will see you in court!
Bana o kuruşu borçlusun, senle mahkemede görüşürüz!
- Well, I just hope we don't see a repeat of that kind of behavior with me later on.
- Umarım ilerde bu tarz davranışları benimle tekrar ettiğinizi görmeyiz.
I would very much like to see a lady policeman in an outfit like that.
Böyle bir kıyafetin içinde kadın bir polis görmeyi daha çok isterdim.
I see where you're going with that one, James. No, it isn't.
Ne demek istediğini anlıyorum James ama pek öyle değil.
And when we left the action, I decided to see which of the cars was the lightest by building some rudimentary scales - a job that these two thought would be... beyond me.
Ve harekete geçtiğimizde hangi arabanın daha hafif olduğunu temel bir kantar inşa ederek öğrenmeye karar verdim.
I can't believe you can't see that.
Bunu anlamadığına inanamıyorum.
I'll turn that over, so then you'll see how much spills off as I eat the Flake.
Şunu çevireyim, böylece ne kadar döküldüğünü görebilirsiniz.
You know, I'd love to see that in action.
Bunu görmeyi çok isterim.
- I'd love to see you doing that.
- Yanladığını görmeyi çok isterim.
- I see a couple of problems with that.
- Bunda birkaç problem görebiliyorum.
I've rather crudely rigged up my torch, wedged in the windscreen rail, in the hope that you can see my last pieces to camera.
Meşale oldukça kabaca donanım attım, Ön cam demiryolunda sıkışmış, Umarım kameramın son parçalarını görebilirsiniz.
That's why I think if we see a good opportunity to turn left, like we did last night, we do it.
Bu yüzden düşünüyorum Eğer iyi bir fırsat görürsek Sola dönmek Dün gece yaptığımız gibi yapıyoruz.
I don't see why I can't push him with that.
Onu neden bastıramıyorum anlamıyorum.
No beach that I can see.
Görebildiğim hiçbir plaj yok.
Yeah, I can see that...
Evet, görebiliyorum...
Does Dad tell you that enough? I would hate to see
Babam sana yeteri kadar söylüyor mu bunu?
Oh, now I just have to hope that audiences are willing to see a movie about superheroes.
Şimdi umayım da seyirciler süper kahramanlarla ilgili bir film izlemek istesinler.
I shouldn't even the let you see that.
Bunu görmene bile izin vermemeliydim.
I don't see that changing much at this point.
Sanırım bu bir işe yaramayacak gibi.
I just mean that I want him where we can see him. Where we're sitting.
Demek istediğim, onun sadece görebileceğimiz yerde olması.
If you're wrong and he is harmed in any way, I will personally see to it that you and The Thrushes are exterminated.
Eğer yanılıyorsan ve herhangi bir şekilde ona zarar gelirse senin ve Ardıç Kuşlarının itlafını bizzat gerçekleştiririm.
I did see that.
Gördüm.
Maybe you can't see that, but I do.
Bunu göremiyorsun ama ben görüyorum.
I see a body that's attacking itself from the inside, and every time we give him blood, his body chews up the platelets one by one.
Ben içten içe kendine saldıran bir vücut görüyorum. Ona her kan verdiğimizde vücudu trombositler tarafından teker teker çiğneniyor.
I mean, it's kind of beautiful, right, if you think about it, the fact that just because someone dies, just because you can't see them or talk to them anymore, it doesn't mean they're not still in the painting.
Yani, bir nev'i güzelde, eğer farklı yönden bakarsan, biri öldü diye, onları görememen ya da onlarla konuşamaman, onların bu çizimde olmadığı anlamına gelmemeli.
- please ask yourself, what do I really see, and what is happening beyond that? - Can you move over, please?
- Biraz kayar mısın lütfen?
Kind of wish I could see that.
Keşke görebilseydim.
See, that's the part that I don't like.
- Hoşuma gitmeyen kısım orası zaten.
If the great beyond is no more impressive than the oversized mugs of four old white men, hell, I can see that in my Wednesday golf group.
Yaşlı beyaz adamlar için büyük boy kupalar ahiretten daha etkileyici geliyor, Kahretsin, Bunu çarşamba golf grubumda görebiliyorum.
I am so happy that you had time to watch The Manny, but couldn't come see my play that ran for four weekends right down the street.
The Manny'i izlemek için zamanın olduğu için çok mutluyum, ama oyunumu görmek yerine 4 hafta boyunca aşağı sokakta koştun.
I don't know what it's going to take to make you see that.
- Bunu görmeni ne sağlayacak bilmiyorum.
I was down the street picking up some flowers for Gabby and thought I'd just stop in, see how that patient, Wiley, is doing.
Caddeye inip Gabby'ye çiçek almaya gitmiştim ve uğrayıp Wiley nasıl bakayım diye düşündüm.
I'm sorry you had to see that. It's fine.
- Bunu görmek zorunda kaldığın için üzgünüm.
i see that now 97
i see 10118
i see you 502
i see what you did there 35
i see you every day 16
i see your point 119
i see how it is 35
i see what you mean 147
i see love 28
i see it in your eyes 21
i see 10118
i see you 502
i see what you did there 35
i see you every day 16
i see your point 119
i see how it is 35
i see what you mean 147
i see love 28
i see it in your eyes 21