In order Çeviri Türkçe
16,343 parallel translation
Leeds sought a method to isolate animal traits in order to use them to augment humanity.
Leeds hayvan özellliklerini izole edip insana entegre etmenin yolunu buldu.
We need to... get our house in order.
Bizim... evimizi düzenlememiz lazım.
In order to maximize the energies of the Hourglass, he will take it here.
Kum saatinin gücünü maksimize etmek için, buraya gidecektir.
He persuaded one of his spies to sacrifice his very humanity in order to sabotage Washington.
Casuslarından birini Washington'ı engellemesi için hayatını feda etmeye ikna etmiş.
My lady, the prosecution applies for public interest immunity in order that Detective Sergeant Arnott be exempted from testifying in respect of this matter.
Sayın Yargıç. Davacı taraf kamu yararı dokunmazlığı için başvurmaktadır. Böylece Dedektife Çavuş Arnott bu konuda ifade vermekten muaf tutulacaktır.
Go and see him, and then tell Debbie that you're getting your house in order and she should to do the same in the form of evacuating her underage womb.
Onu izlemeye git. Debbie'ye de sorunlarını çözdüğünü onun da reşit olmayan rahmini tahliye ederek aynı şeyi yapması gerektiğini söyle.
We hear congratulations are in order.
Hakkınızda gurur verici şeyler duyduk.
Now, in order for that to happen, you need to stay out of the way.
Senin yapman gereken şeyse, bu işten uzak durmak.
One billion people will depend on what you say and do. They'll make important decisions, happy or sad, of life or death, in order to obey you, in the name of God.
Bir milyar insanın Tanrı'nın izinde sana itaat etmek için yaşam ve ölüm üzerine sevindirici ya da üzücü vereceği önemli kararlar senin ne söyleyeceğine ve ne yapacağına bağlı.
Yes, of a city state so small that it has no outlet to the sea, and in order to survive, its leader has to make himself as unreachable as a rock star.
Evet, denize kıyısı olmayacak kadar küçük bir şehir devleti. Hayatta kalabilmesi için liderinin bir rock star kadar erişilmez olması gereken bir şehir devleti.
Help me atone for all the wrong I'll have to do in order to save the Church.
Kilise'yi kurtarmak için yapmam gereken yanlışları bağışla.
I never blackmailed you by saying that in order to be good Christians you had to let yourselves be murdered by the henchmen of the drug cartels.
İyi Hıristiyan olmak için uyuşturucu kartellerine kendinizi öldürtmeniz gerek diyerek şantaj yapmadım size.
Instead, I went back to the orphanage, in order to be with my friend Andrew Dussolier, who was all I had left in the world.
Arkadaşım Andrew Dussolier ile beraber olabilmek için yetimhaneye döndüm. Bu dünyada başka kimsem yoktu.
Well, she cared for sick children in the hospitals and, in order to alleviate their suffering, she would tell them fairytales that she thought up herself, very amusing ones, apparently, and always with the same protagonist, the Madonna.
Hastanelerde hasta çocuklarla ilgilenmiş. Acılarını dindirmek için onlara masallar anlatmış. Kendi uydurduğu masallarmış.
I don't want to talk about people who strip naked in order to protest against something.
Bir şeyi protesto etmek için çırılçıplak soyunan insanlar hakkında konuşmak istemiyorum.
Okay, in order for it to stop...
Tamam, bunun durması için- -
She sacrificed herself in order to protect us.
Bizi korumak için kendisini feda etti.
To honor the dead in order to move on.
Yola devam etmek için ölüyü onurlandırmaya.
A family reunion is in order.
Bir aile toplantısı beni bekliyor.
In order to save your family, you need to come out of that trial alive.
Aileni kurtarmak için.. .. o yargılamadan canlı çıkman gerekiyor.
In order to take power from the Ancestors, you have to steal it.
Atalar'dan güç almak için.. .. çalman gerekir.
In order to retrieve the explosives from Kim Woo-jin, and to successfully pass on to the police force, I purposely delayed reporting.
Patlayıcıları Kim Woo Jin'den alıp sağ salim polise teslim etmek için kasten raporlarımı geciktirdim.
But in order to earn my mercy, y'all gotta do one simple thing.
Ama merhametimi kazanmak için küçük bir şey yapmanız lazım.
My father left everything in order, the taxes and all of that.
Babam her şeyi düzenli şekilde bırakmış. Vergiler ve diğer başka ne varsa.
[Pills rattle] Wipes, more wipes, some scented sprays to keep the undercarriage in order.
Mendil, daha çok mendil. Alt tarafı iyi tutmak için kokulu sprey.
Well, in order for this to work, we have to tell each other the truth.
Bunun yürümesi için birbirimize doğruyu söylemeliyiz.
In order to move forward, you gotta be willing to cut off all contact with Katie Bowman, both personal and professional.
İleriye doğru devam edebilmemiz için Katie Bowman'la olan bağlarını koparmalısın. Hem kişisel hem de profesyonel olarak.
In order to turn the tide of war, Gen. MacArthur orders a covert operation involving 8 men
General MacArthur, savaşın gidişatını değiştirmek için 8 adamı gizli bir operasyonla görevlendirir.
My objective here is to make sure everything is in order, is it not?
Amacım burada her şeyin emirlere uygun olduğunundan emin olmak, değil mi?
But I do need full clearance in order to assess how this Institute is running.
Emir komuta zincirinin ve Enstitü'nün nasıl işlediğini tam olarak bilmem gerekiyor.
President Petrov and I worked through the night in concert with the Chinese government in order to come up with an agreement.
Başkan Petrov ve ben mutabakata varabilmek için Çin hükümetiyle uyum içinde bütün gece çalıştık.
Now, in order to make this plan viable and mitigate any tax burden to the American and Chinese taxpayers, the corporations will provide the bulk of the investment, the, uh, infrastructure to extract the oil and the technology.
Bu planı uygulanabilir kılmak ve Amerikalı ve Çinli mükelleflerin vergi yükünü hafifletmek için yatırımın önemli kısmını, petrol çıkarmak için gereken altyapıyı ve teknolojiyi şirketler temin edecek.
In order to do my job...
İşimi yapabilmem için...
Well, you have to order it in, like, months in advance.
Iyi, sen ay önceden, gibi, bunu sipariş etmek gerekir.
You don't have endangerment of public trust as Operation Damson remains unreported in the press as per a legal suppression order.
Kamu Güvenine Karşı Tehlike yok. Damson Operasyonu basından gizli tutulduğu ve yasal gizleme emri olduğu sürece.
We already have a legal suppression order in place to restrict press coverage.
Basını kısıtlamak için asal bir yayın yasağımız var.
Everything's in order?
Her şey sırayla değil mi?
I don't know how to order a meal in a restaurant.
Restoranda yemek siparişi vermeyi bilmem.
But I do see the beauty in the rules, the invisible code of chaos hiding behind the menacing face of order.
Ama içindeki güzelliği ve kuralcılığı görebiliyorum. Kaosun gizli kodu. Düzen gibi görünen tehditkâr yüzün arkasında saklanıyor.
The public gets appeased, and we remind them that law and order will endure in this bloc.
İnsanları yatıştırıp bu bölgede adalet ve düzenin hüküm süreceğini hatırlattık.
You destroyed somebody good today in order to save people who have had more than their share of lifetimes.
.. beni engelleyen tek kişiydi. Bugün, çok fazla yaşamış kişileri kurtarmak için.. .. iyi birini öldürdün.
What order have we missed in capturing the resistance army?
Direnişçileri yakalayamayarak hangi emri yerine getirememiş olduk?
In the name of Yahweh. I order!
Yahveh adına, sana emrediyorum!
That is how Per Degaton's father Tor maintains order in Kasnia.
İşte Per Degaton'un babası Kasnia'daki düzeni böyle sağlıyor.
First order of business, I would like to revisit our discussion concerning the population crisis beyond the Conglomerate's borders.
Yapılacak ilk iş olarak Şirket'in sınırlarının ötesindeki nüfus krizini ele alan konuşmamızı tekrardan açmak istiyorum.
It's a direct order from your Commander-in-chief.
Bu başkomutandan size verilmiş direkt bir emirdir.
The most pressing order of business is the joint IMF, American-Chinese debt relief package to the Russian Federation.
En acil gündem maddemiz IMF, Amerika ve Çin'in Rusya Federasyonu'na ortaklaşa sunduğu borç hafifletme paketi.
Well, I'm not the law-and-order type... nor the staying-in-one-place type either.
Kanun ve nizam pek bana göre değil. Sadece bir kasabada kalmak da öyle.
Are they in any kind of order?
Sıralanmış şekildeler mi?
If I had to seem like I knew everything there is to know about wines in the next 60 seconds, what would I... what would I order?
Eğer buradaki şaraplar hakkında bir şeyler biliyor olsaydım bir dakika içinde ne sipariş verirdim?
Order in the court!
Düzeni sağlayın!