In position Çeviri Türkçe
9,642 parallel translation
Fire department and ambulance are in position.
İtfaiye ve ambulans hazır.
Look, tell them to keep their distance but to get in position in case they run.
Mesafelerini korumalarını söyle ama kaçma ihtimaline karşı pozisyon alsınlar.
Nimah's in position.
Nimah yerini aldı.
_ Proper protocol for agents lost in the field... remain in position, wait for extraction.
Kayıp ajanlarda uygulanan protokole göre yerimden ayrılmayıp kurtarılmayı bekleyeceğim.
All right, guys. I'm in position.
Yerimi aldım millet.
We have to be in position before the sun comes up. Very soon now.
Çok yakında.
I'm in position.
- Yerimdeyim.
- In position!
- Yerlerinizi alın!
Are they in position or not, son?
Oğlum onlar konumda ya da değil?
I'm in position.
Hazır mısın? Yerimi aldım.
Alpha team in position in 10 seconds.
Alpha timi 10 saniye içinde pozisyonunda.
Everyone's in position.
Herkes yerinde.
I'm in position.
Yerimdeyim.
In position.
Yerimdeyim.
Okay, you better be in position, because as soon as the HP solution hits the water main with the yeast, it'll create massive amounts of O2.
Tamam, yerinizi almış olsanız iyi olur çünkü HP çözeltisi mayayla karışıp su hattını patlattığında, ortaya devasa boyutta bir oksijen çıkacak.
Otherwise, the clothes get used to being in the wrinkled position.
Yoksa kıyafetler kırışmış vaziyette kalmaya alışırlar.
I put you in a difficult position, and I'm not certain that I wouldn't have done the same thing.
Seni zor bir duruma soktum ve aynı şeyi yapmayacağımdan emin değilim.
We were in very close proximity, and when in parallel position, they began firing.
Bizim sular girmesini "Eski 357 Topçu CPO Jeon Chang-sung" Biz, çok yakın olduğumuzu ve ne zaman paralel konumda, Onlar ateş etmeye başladılar.
EAD's got a lock on Alex's position.
Uydudan Alex'in yerine kilitlendik.
And the rash of violence and racial profiling against our community in the past 24 hours has made me rethink my position.
Cemaatimize karşı son 24 saat içindeki şiddet silsilesi ve ırksal profilleme konumumu yeniden düşündürdü.
You don't want her in that position, and neither do I.
Onu bu konuma sokmalarını istemezsin, ben de öyle.
I am happy in a way that you are in the position because of us.
Bizim yüzümüzden orada olmana sevindim.
In position.
Yerinizi alın.
Don't worry, he's in no position to be giving out orders.
Endişelenme. Emir verebilecek konumda değil.
In fact, you'll realize that the only thing to do in your position when it comes to me is nothing.
Aslında anlamalısın ki senin konumunda bana karşı yapabileceğin hiçbir şey yok.
I understand the position you're in...
- Konumunu anlıyorum. Gerçekten.
And if you hadn't betrayed me, you wouldn't be in this position right now.
Sen bana ihanet etmemiş olsaydın şu anda bu durumda olmayacaktın. Ne dememi istiyorsun?
Do you realize the position you're putting me in?
Beni nasıl bir durumda bıraktığınızın farkında mısınız?
I'm sorry you're in this position right now, but for once, I'm not the one who put you in it.
Böyle bir durumda kaldığın için çok üzgünüm ama ilk kez bunun sebebi ben değilim.
Thanks to my daughter and her infinite wisdom, I am no longer in a position to protect our Republic.
Kızım ve sonsuz bilgeliği sayesinde artık cumhuriyetimizi koruyacak bir konumda değilim.
Thus Olivia Pope is in a unique position of being a black woman in a world dominated by white men.
Böylelikle olivia Pope, beyazların domine ettiği bir dünyada siyahi bir kadın olarak eşsiz bir konuma geldi.
But as it's me who put you in this position, I'm willing to offer some things in exchange for your mercy.
Ama sizi bu duruma sokan ben olduğum için merhametiniz için size bir şeyler teklif etmem gerekir.
She doesn't transition... to another position in the administration.
Başka herhangi bir birime nakledilmesini istemiyorum.
Arriving in second position.
İkinci konuma ilerliyorum.
I wasn't in a position to negotiate.
- Pazarlık edecek konumda değildim.
And I've started to doubt his ability to carry on in his position.
Görevini sürdürme yetisinden şüphe etmeye başladım.
Look, you're in no position to make demands.
- Talepte bulunma hakkına sahip değilsin.
Person in a position of power.
Güçlü bir pozisyonu olan biriydi.
I'm sorry you're in this position right now.
Böyle bir durumda kaldığın için çok üzgünüm.
Right down to you putting Donna in a position
Gerçeği anlatmayarak Donna'yı da benzer bir durumda...
If I was in your position, hypothetically.
Senin yerinde olsaydım, mesela.
I landed in a ridiculous position, and my foot fell asleep.
Bu saçma pozisyonda uzanıyorum ve ayağım uyuştu.
It won't surprise you that 78 % of the cameras in Times Square are either out of commission, out of position, or out of focus.
Pek şaşırmayacaksın ama Times Meydanı'ndaki kameraların yüzde 78'i çalışmıyor, konumu farklı ya da görüş açısında değilmiş.
By virtue of your position, I feel what must be done can be done in the kinder setting of your home.
Makamınıza istinaden yapılması gerekenin evinizin huzurunda yapılabileceğini düşünüyorum.
Martin, you are in no position to negotiate...
Martin, pazarlık yapacak konumda değilsin.
Neither of us is in a position to pitch anything to our service.
İki taraf da amirlerine haber verecek durumda değil.
I'm reading a truck closing in on your position.
Size yaklaşan bir araç var.
Everyone's in position.
Herkes yerini aldı.
You really think you're in a position to make deals?
Anlaşma yapacak pozisyonda olduğunuzu mu sanıyorsun?
You do not understand the position she was in.
İçinde bulunduğu durumu anlayamazsın.
If you had not invited the Omec into this town, given them our gulanite, perhaps we would not be in this position in the first place.
Omec'leri bu şehre davet etmemiş ve gulanitimizden vermemiş olsaydın belki de daha en başından bu durumda olmazdık.