No time for that Çeviri Türkçe
697 parallel translation
We got no time for that.
Buna vaktimiz yok.
With the party tonight, therés no time for that.
Bu geceki partiyi düşünecek olursan bunun için zamanın yok.
He has no time for that.
Bunun için vakti yok.
There's no time for that now.
- Şimdi bunun sırası değil.
There'll be no time for that.
Bunun için zaman yok.
There's no time for that.
Buna vakit yok.
I know this is no time for that.
şimdi bunun zamanı değil.
- He has no time for that.
- Kendisinin buna zamanı yok.
Regrettably, there is no time for that, Mr Egerman.
Malesef ona zaman yok, Bay Egerman.
No time for that now.
Bunun için zaman yok.
No time for that.
Buna vakit yok.
There's no time for that now.
Onun için zamanımız yok.
- Hadn't we better say good-bye? - There's no time for that.
- Giderken hoşçakalın dememiz iyi olmaz mı?
There's no time for that.
Prosedür için zaman yok.
There'll be no time for that when the offensive begins.
Saldırı başladığında bunun için zaman olmayacaktır.
Herbie, there's no time for that.
Herbie buna zaman yok şimdi.
No. there's no time for that.
Hayır. Buna zamanımız yok.
- There is no time for that. Look at you!
- Bunun için zaman yok.
Well, there is no time for that now. How stupid.
Fazla vaktimiz yok, avanak herif.
I have no time for that sort of nonsense.
Bu saçmalıklara ayıracak vaktim yok benim.
There's no time for that.
- Bunun için zamanımız yok.
No time for that.
Zamanımız yok.
There'll be no time for that, I'm afraid.
Üzgünüm, bunun için zamanımız yok.
There's no time for that.
Hayır, şimdi sırası değil. Daha sonra.
- There is no time for that.
- Elbette.
Are you sure that at no time you left the room for a moment... that a maid or bellboy mightn't have slipped in and been alone with the body?
Bir süreliğine de olsa odadan çıkmadığınıza emin misiniz? Bir hizmetçi ya da komi içeri girip cesetle yalnız kalmış olabilir mi?
There's so much for a man to do that there's no time for, well, other things.
Bir erkek için yapacak çok şey var. ama diğer şeyler için çok zamanım yok.
Anyway, there's no time for worrying about that now.
Neyse, simdi bu sekilde kaybedecek vaktimiz yok.
All right, I'm going to give you that five thousand dollars... because I've got a lot of work to do and no time for fighting.
Pekala, Sana şu Beşbin doları vereceğim... Çünkü yapacak çok işim var ama kavga edecek zamanım yok.
- There's no time for fighting now. - Look at that dog.
Köpeğe bakın.
I presume there'd be no time for something I had in mind, that is... my father...
Sanırım aklımda olan bazı şeyleri yapmak için vaktin olmaz, öyle ki... babam...
No, I haven't had a copy of that for some time.
Hayïr, uzun zamandïr gelmedi.
Your mother's got no time for all that.
Annenin, bunların hepsi için zamanı yok.
I could hardly point out that Henry now had no time left for any kind of activity, so I continued to discuss his future.
Henry'nin artık hiçbir etkinliğe ayıracak zamanının olmadığını... söyleyemezdim... Bu yüzden geleceğini tartışmayı sürdürdüm.
They're so busy surviving that they have no time for a spiritual life.
Öyle ölüm kalım mücadelesi veriyorlar ki, maneviyata ayıracak vakitleri yok.
Your Majesty, may I suggest for your sake that you lose no time in using that advantage?
Majeste, kendi iyiliğiniz için bu avantajı vakit kaybetmeden hayata geçirmenizi öneririm.
Before that, I had no time for women.
Ondan önce de kadınlara ayıracak hiç vaktim olmadı.
And made her widow to a woeful bed... that from his loins no hopeful branch might spring... to cross me from the golden time... I look for.
Lady Anne'in yatağının tamtakır kalmasının külliyetinden doğan ne yazık ki bir veliaht ile neslini artık sürdüremeyecek olmasından kaynaklanan müteakiben benim de altın çağa adım atmamım başlangıcı olan bir yastır tutulan.
She has no time for a man who serves that tyrant.
O zorbaya hizmet eden birine ayıracak zamanı yok.
Well, no, what I mean to say is that, I think the only time you should feel that way is when you know no one cares for you.
Demek istediğim insan ancak kimse onu umursamadığında bu şekilde hisseder.
- No! Dr Gruber said this would be the worst time for that.
Dr. Gruber işten çıkmam için en kötü zaman olduğunu söylüyor.
- No. That's the best way to see it, for the first time.
İlk kez görmek için bu en iyi fırsat.
No, it's just that I haven't seen you for a long time, and it seems to me, the last time I saw you, your hair was a little darker, no?
Hayır, demek istediğim uzun zamandır seni görmedim. Son gördüğümde sanki biraz daha koyu diye hatırlıyorum.
There's no time for dinner or dancing or things like that.
Akşam yemeği ya da dans ya da onun gibi şeyler için vakit yok.
I know that there's no time for me to complain like this, too.
Böyle şikayet etmek için vaktim olmadığını da biliyorum.
It's strange how some words that carry no significance for you when you hear them can over time take on an almost central meaning.
Sürekli duyduğun kelimelerin tam anlamını öğrendiğinde senin için hiçbir önem taşımaması nasılda tuhaftır.
But during that time you must never succumb to buying an extra piece of bread for the table or a toy for a child. no!
Ama bu süreçte arkadaşım asla pes edip, masana fazladan bir ekmek ya da çocuğuna bir oyuncak almamalısın.
We'd only be doing it to pass the time, and that's no solution for either of us.
Vakit geçsin diye sevişmiş olacaktık, bu ikimiz için de bir çözüm olmaz.
There's no denying that, for some time, Pétain was extremely popular.
Komünist senatör Pétain'in bir dönem son derece popüler olduğu su götürmez bir gerçek.
The investigating commission agrees... that General Nobile's actions are contrary... to the traditions of military honor and the code of military law... and it finds no plausible justification... for what can only be explained, but not justified... by his physical and moral depression at the time.
Tahkikat komisyonu General Nobile'nin eylemlerinin askeri teamüllere ve askeri ceza hukukuna aykırı olduğuna karar vermiştir. ... Ve eylem zamanındaki fiziksel rahatsızlık ve bunalımıyla açıklanabilen ancak mazur gösterilemeyecek eylemler için hiçbir makul gerekçe bulamamıştır.
I have no time for all that nonsense.
Bu saçmalığa vaktim yok.