English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ O ] / One drop

One drop Çeviri Türkçe

994 parallel translation
One drop in the bloodstream brings agonizing almost instant death.
Kan dolaşımında bulunan bir damlası kıvrandırır ve neredeyse ani bir ölüme neden olur.
No, Son. Not one drop.
Hayır evlat, tek bir damla bile.
And then you will see that by the addition of just one drop of this liquid... it becomes instantly combustible.
Şimdi dikkatle bakarsanız bu sıvıdan sadece bir damla eklemem neticesinde pamuğun anında tutuştuğunu göreceksiniz.
One drop of iodine, for taste.
Tadı için bir damla Tentürdiyot.
One drop of hair tonic, for age.
Yıllanmışlık hissi için bir damla saç losyonu.
Not one drop of royal blood flows through his veins.
Damarlarında bir damla bile asil kan yok.
One drop each minute.
Dakikada bir damla.
One drop of blood and out she goes.
Bir damla kan bile görse böyle oluyor.
Not one drop of bloodshed since the marshal took over.
Siz geldikten sonra, bir damla kan bile dökülmedi.
Until I know that not one drop of that blood remains alive, I am not King of Chichén Itzá.
Onun kanından tek bir kişinin bile kalmadığını görene kadar Chichén Itzá'nın kralı değilim demektir.
A scholar shouldn't carelessly drop to one's knees.
Bir soylu, kimsenin önünde kolay kolay diz çökmez.
"I wonder if she'd be inclined to drop in at the music hall with me... " one of these fine nights.
acaba bir gece benimle gece kulübüne gitmek... ister mi?
I do hope the agency will send me one who doesn't drop things.
Ajans umarım sakar olmayan birini gönderir.
Bonnie, when it rains, every third drop falls on one of them.
Yağmur yağdığında üç damladan biri onlardan birinin üstüne düşer.
Don't drop the other one.
Sakın başka düşürme.
A couple of guys chase a feather with fly swatters and the one that don't drop dead wins the game!
İki adam sinek filesiyle bir yumağı kovalıyor ve ölmeyip sağ kalan kazanıyor!
One always sweats the big drop on the morning of an afternoon.
İnsan en çok sabah ve akşamları terler.
Well, now, if you shoot this one here, the leader, the rest of'em will see him drop and fly off, see?
Eğer bunu, yani lideri vurursanız kalanlar onun düştüğünü görüp kaçar.
Now, if any of you have any doubts, I'd like you to drop out right now and I promise you that no one will ever think the worse of you.
Şimdi kuşkusu olan varsa onu görevden hiçbir sorun olmadan alabilirim ve sizi temin ederim ki kimse hakkında tek bir kötü söz söylemeyecek.
But here you suddenly realize you're going to drop a ton of high explosives on one of the biggest cities in the world.
Ama şimdi farkına varıyorum ki tahrip gücü yüksek tonlarca bombayı dünyanın en büyük kentlerinden birine atmaya gidiyoruz.
I don't pretend to like the idea of killing a bunch of people but it's the case of drop a bomb on them or pretty soon they'll be dropping one on Ellen.
Bir sürü insanı öldürme fikrinden hoşlandığımı söyleyemem ama bomba atmak bu demek ve onlar da aynısını yakında Ellen'e yapabilir.
All right, tie it all up and tomorrow get on one of the ferries, not during a rush hour, and drop it overboard.
Bunların hepsini topla ve yarın feribotlardan birine bin. Ama kalabalık saatlerde olmasın. Bunları denize at.
All right, but if one of you drop, you're not gonna get the tree.
Pekala, ama biriniz bile düşürse, ağacı alamazsınız.
But one word can make a face turn pale, one word can cause the eyes to drop, the hand to shake.
Ancak bir kelime, bir yüzü soldurabilir ; Bir kelime gözlerin dönmesine, ellerin titremesine sebep olabilir.
- Now, don't drop one of those. You coming later, George?
- Gelecek misin George?
Owing to your splendid efforts, the basic rate of the Atlantic Casualty Company as of 1947... will probably drop one-tenth of a cent.
Muhteşem çabalarının sayesinde... Atlantic Sigorta Şirketi'nin 1947 temel hisse değeri... büyük ihtimalle bir sentin onda biri oranında düşecek.
One whose subdued eyes, albeit unused to the melting mood, drop tears... as fast as the Arabian trees their medicinable gum.
"Yumuşak bakmaya alışmamış gözleri, " Baskı altında kalınca, Arap zamkı veren ağaçların " damlaları gibi bol gözyaşı döküyordu.
And, uh, then you'll see that by the addition of just one single drop of this liquid -
Şimdi dikkatle bakarsanız bu sıvıdan sadece bir damla eklemem neticesinde...
You can drop me off and wait somewhere where no one will recognize you.
Beni bıraktıktan sonra, kimsenin tanımayacağı bir yerde beklersin.
Now I'll buy you one and then we'll drop it.
Şimdi ben sana ısmarlayacağım ve konu kapanacak.
But any one of us could suddenly drop dead.
Ama zaten hepimiz her an ölebiliriz.
Now I ask whether in your opinion... this lever could not have been jarred from one position to the other during the course of the drop?
Sizce araba düşerken vites kolu bir konumdan ötekine geçirilmiş olabilir mi? Olabilir, ancak...
One day's work and I drop all charges.
dediğim işi yap ve bütün şikayetimi geri alayım.
Pete, drop us off in front.
Pete, öne bırak.
And how easy to drop one of them...
Birini düşürmek de çok kolaydır...
Then we'll run in, lay one pattern of charges, drop back, wait for one hour, and attack again.
Sonra biraz yaklaşıp bir su bombası atacağız. Ve sonra geri çekileceğiz. 1 saat sonra yine aynı şeyi yapacağız.
Drop at heel between one and one five-eighths.
Dipçik köşesini 1 ile 1 tam 5 / 8'e düşür.
So he could sit at a table one night and drop dead from work.
Yani bir gece bir masada oturabilir çalışmaktan yorgun düşüp ölebilir.
It's the funniest thing I've heard in years. Maybe they'll drop his mother with him. She'd kill 1, OOO Japanese before letting one touch her little boy.
- Yavrusuna dokunmasınlar diye 1000 Japon öldürür.
She made one slash, and then I got out, and I made her drop the blade... and I got it and threw it away.
Kesince anladım, usturayı elinden düşürttüm ve... Usturayı alıp, uzağa fırlattım.
Back one and drop the other.
İlkini takın, diğerini sökün.
All right, now one by one, start with you, unbuckle your guns drop them and step back.
Pekala, şimdi sırayla, senden başlayalım, silahınızı çözün... yere bırakın ve geri çekilin.
Maybe I can drop by one afternoon.
Belki bir öğleden sonra uğrarım.
I might drop up one afternoon.
Bir öğleden sonra uğrayabilirim.
Marching us until we're ready to drop and he's the only one left.
Ölelim diye yürütüyor bizi.
You know, one by one, you drop the formalities.
Formaliteler teker teker terk ediliyor.
On Mars one has to fight for every drop of water.
Bir damla su için savaşmak zorundalar.
He'll pick you up at five and at one minute past five I'll drop the bombshell on Mr Shayne's lap.
Saat beşte seni alacak, beşi bir dakika geçe bombayı Bay Shayne'in dizine bırakacağım.
Then one day, snap, Not a single drop.
Bir gün aniden içmeyi bıraktı, O günden beri tek damla içmedi.
Drop this to one of the guards outside for Octavian.
Octavian'ın dışarıda bekleyen muhafızlarından birine ver bunu.
What about one of those Englishmen who drop in here?
Peki buraya gelen şu İngilizlerden birine ne dersin?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]