Politely Çeviri Türkçe
613 parallel translation
I politely refused, saying that I wouldn't hear about it.
Bu nedenle ben de duymak istemediğimi söyleyip geri çevirdim.
I'm not forgetting that I am proprietor of this place and as proprietor of this place I am politely asking you to leave, sir.
Bu işletmenin sahibi olduğumu hatırlatıyor ve... sizden nazikçe buradan gitmenizi istiyorum, efendim.
He can't even speak politely.
Kibar konuşmayı bile bilmiyor.
And you're asked very politely to move.
Ve sanada çok nazikçe gitmen söylendi
Miss Julie tell me to ask you... would you most politely drop what you're doing and come?
Bayan Julie size yaptığınız işi bırakıp gelme nezaketinde bulunur musunuz diye sormamı istedi.
Mr. Preston, Miss Julie say, will you most politely excuse her?
Bay Preston, Bayan Julie affınıza sığınarak aşağıya gelemeyeceğini bildiriyor.
Sometimes he comes in with Mama and asks ever so politely about our studies.
Bazen annemle birlikte görgü kuralları hakkında dersimizi sormak için geliyor.
And I marched straight through them with Helen, took her politely out to the car.
Ve Helen ile birlikte öylece yürüdük, onu kibarca arabaya götürdüm.
Politely. With etiquette.
Görgü kurallarına uygun şekilde.
Do as you like, but tell her politely.
İstediğini yapabilirsin ama kibar davran.
Mr. Timberlake, Mr. Fitzroy, he most politely wants you to be home this afternoon.
Bay Timberlake, Bay Fitzroy bu öğleden sonra evde olmanızı rica ediyor.
These gentlemen seek a quarrel with me, all very politely, I admit.
Bu beyler, benimle atışıyorlar, çok kibarlar, kabul ediyorum.
Then he said goodbye, very politely, and hung up.
Sonra hoşça kal dedi, çok kibardı ve telefonu kapattı.
He just smiles politely and says no.
O kibarca güler ve hayır der.
I surmised, correctly, as it proved that Lord Henry's doctor would assume that he had succumbed to a surfeit of port and would politely ascribe death to a heart attack.
Daha sonra doğrulanacağı gibi... Lord Henry'nin doktorunun, durumu aşırı şarap tüketimine bağlayacağını ve kibarca'kalp krizi sonucu ölüm'olarak ifade edeceğini öngörmüştüm.
- He came over and asked very politely.
- Gelip nazikçe izin aldı.
She took my hat politely
Nazikçe aldı şapkamı
He's asked you politely.
Sana kibarca sordu.
In every Tea House, you will greet the manager very politely.
Bütün çay evlerinde, idareciyi çok kibar bir şekilde selamlayacaksın.
You want to kick the army in the pants, but do it politely.
Orduyu silkelemek istiyorsun ama kibarca.
Ask a man politely where his battle station is and he says, "Look around!"
Birine kibarca mevzii soruyorsun, "Etrafına bakın." Diyor!
- Didn't I thank you? - Politely.
- Teşekkür etmedim mi?
We've just quarreled politely about Texas.
Demin Teksas hakkında kibarca atıştık.
Now, she listen very politely.
O da, saygıyla dinler.
You'll have to decline politely.
Nazikçe geri çevireceksin.
It can do 140. If you ask politely, that is.
Kısaca ve kibarca anlatmam gerekirse 140 km. yaparım.
I listened to you politely.
Efendi efendi seni dinledim.
But Crassus dreams of marrying the old girl, to put it politely.
Ama Crassus, nazikçe söylemek gerekirse hatunla evlenmeyi hayal ediyor.
"Now, please practice playing pool politely, poorly, proudly."
Lütfen çalış, üç tunç tas has hoşaf.
If I'm not back by then, politely ask them to wait for me.
Eğer o gelene kadar dönmezsem kibarca beni beklemesini söylersin.
The robot only responds when addressed politely.
Kibarca söylersen, robot cevaplar.
A proper yakuza bows his head and politely yields the way to the common folk.
Doğru dürüst bir gangster başını eğer ve sıradan halka kibarca uyum sağlar.
They politely asked Brantink to resign.
Brantink'ten istifa etmesini istediler.
- When people take my suitcase, I don't go knocking politely, saying, "How nice." What were you thinking?
İnsanlar valizimi aldıkları zaman, kibarca kapıyı çalıp "Ne kadar da hoş." demem ben.
Speak to me politely.
Bana karşı nazik konuş.
As for my "reply..." I'll have him deliver it, so politely ask them to return home.
Madem bir cevap istiyorsun... Kibarca şöyle de,... "Ben ona ulaştıracağım, eve dönünce."
Imagine my surprise when I met this man, who, although elderly, stood bolt upright, with his look of steel, which many people have commented on, and with the greatest of ease, politely asked me to sit down and make myself comfortable,
Bu adamla tanıştığım zamanki şaşkınlığımı hayal edin. Yaşlı olmasına rağmen çivi gibi dimdik duruyor pek çok insanın söylediği gibi çelik bakışlı ama büyük bir rahatlıkla nazikçe bana oturmamı ve kendimi rahat hissetmemi söyledi.
You introduced her as your wife, so we greeted her politely.
Onu karın olarak tanıştırdın ve biz de onu kibarca selamladık.
And I want to make it clear that anyone with long hair and weird clothes, who can't talk politely and properly in polite, proper places will join the defendants.
Şunu açıkça belirtmek istiyorum ki uzun saçlı ve garip kıyafetli yerinde ve usulünce kibarca ve düzgün konuşamayan her kim olursa sanıklara katılacaktır.
I shan't ask you politely next time.
Gelecek sefere kibarca sormam.
- Ask politely.
- Kibarca rica et.
If not, answer politely.
Sana katlandığımıza göre sorulara düzgün cevap verebilirisin.
And he nodded very politely to me and then ignored me totally and went to a cupboard over in the corner and found some, uh, nice, uh... lace, uh, table napery or nappery.
Asker nazikçe başını salladı. Sonrasında beni tamamen gözardı etti. Köşedeki dolabın oraya gitti ve bir güzel dantelli örtü ya da masa örtüsü buldu.
As I was saying, before I was so politely interrupted...
Konuşmamın kibarca bölünmesinden önce diyordum ki
I've been invited, politely, back to Rome.
Kibarca Roma'ya geri çağrılıyorum.
They're closing all the doors on him, and oh, so, politely.
Tüm kapıları üzerine kapatıyorlar kibarca.
They do it ever so politely, and with a smile.
Kibarca, gülümseyerek yapıyorlar.
I left my wife, I left my children... and I had to suffer the humiliation of going back... after a scene with the kid where she very politely told me I was too old for her.
Karımı terk ettim, çocuklarımı terk ettim ve ufaklık bana kibarca, çok yaşlı olduğumu söylediğinde geri dönmek ve bunun utancıyla yaşamak zorunda kaldım.
The man followed her in and politely explained that not only didn't he work at the hotel, but that he was the Danish ambassador.
Adam onun peşinden gidip kibar bir şekilde otelde çalışmadığını bir de üzerine, Danimarka Büyükelçisi olduğu söyledi.
He heard us out politely, Reminded us how late it was, And then he suggested that it would be better if we left.
Bizi nazikçe dinledi saatin geç olduğunu hatırlattı ve ardından gitmemizin iyi olacağını önerdi.
Could've waited till tomorrow and then... politely lost me.
kibarca postalardı beni.