Sit there Çeviri Türkçe
4,965 parallel translation
May I sit there?
- Merhaba. - Şöyle oturabilir miyim?
It feels awkward to sit here, I used to sit there front of the judge.
Burada oturmak garip hissettiriyor, hakimin önünde.
Sir, you can't sit there.
Bayım, orada oturamazsınız.
Oh, what, so now I suppose you're just going to sit there and pout?
Ne yani, öylece durup somurtacak mısın?
You have no idea who this girl is, why she was sent here, and yet you sit there and accuse me.
Hem bu kızın kim olduğundan, neden buraya gönderildiğinden haberin yok ; hem de burada oturup beni suçluyorsun.
Don't sit there and pretend like you know how this feels.
Orada oturup nasıl hissettiğimi biliyormuşsun gibi davranma.
You can sit there.
Buraya oturabilirsin.
He'd sit there and laugh to himself.
Oturur ve kendi kendine gülerdi.
- Well, I'd always sit on her bench, and she'd sit there, and it took weeks or months before she'd even speak to me.
- Hep onun bankına otururdum. Konuşmaya başlamamız haftalar hatta aylar almıştı.
You sit there and you judge me.
Öylece oturup beni yargıladınız.
You think you can sit there and lie to my face?
Orada oturup bana yalan atabileceğini mi düşündün yani?
Let's just let him sit there.
Bırakalım orada otursun. İçeri kimse girmesin.
♪ you just sit there wishing you could ♪ ♪ still make love ♪
* Sevişmek için umutla beklerken bulacaksın kendini *
- No. DAN : You have time to just sit there?
- Öyle boş boş oturacak vaktin var mı?
Don't sit there soaking wet.
- Islak ıslak oraya oturma.
You sit there, Mr Molesley, and I'll fetch you some tea.
Siz oturun Bay Molesley. Ben size çay getireyim.
We can sit there, like two girlfriends, fill out the forms. No one will be the wiser.
Orada iki arkadaş gibi oturup formları doldurabiliriz, kimse farkına bile varmaz.
Just sit there with your feet up.
Arkanı yaslan ve tadını çıkar.
Yeah, but the other 70 aren't going to just sit there twiddling their thumbs while we have it away with these notes.
Evet ama diğer 70'i biz paraları alırken orada oturup elleriyle oynayacak değil.
Just sit there and try not to break anything else.
Otur oturduğun yerde ve başka bir şey kırmamaya çalış.
I can't just sit there.
Orada öylece oturamam.
I know that... - I have to sit there...
Bunu biliyorum...
I have to sit there listening to your stories, alright, and we're bonding, I think we're bonding.
- Orada oturup senin hikayelerini dinlemeliyim değil mi? Aramızda bir bağ vardı. Bence bağ kurmuştuk.
Hey, can I... I'm just gonna sit there.
Hey, şuraya oturabilir miyim?
I'm just supposed to sit there and watch them die?
Oturup birinin ölümünü mü izlemeliyim?
How can you sit there?
Oraya nasıl oturursun?
Maybe just sit there.
Hatta sadece oturursun orada.
All you can do is sit there and wait for it to happen.
Seninse tek yapabileceğin burada oturup olacakları beklemek.
- Stefan, you just gonna sit there and let her enact her ghostly revenge?
- Stefan, orada öylece oturup onun hayaletimsi intikamını sergilemesine izin mi vereceksin?
Don't sit there!
Oturma oraya!
Edgar Roy would come and sit there in front of this wall of information and analyze everything in real time.
Edgar Roy bu bilgi ağının karşısına oturur ve her şeyi gerçek zamanlı olarak analiz ederdi.
Just sit there.
Otur.
So you sit there like a good little bitch.
Burada iyi ve güzel bir kaltak gibi oturacaksın.
I can't sit there listening to Phoebe make Regina's death all about her.
Phoebe'nin Regina'nın ölümü hakkında yaptıklarını dinleyemem.
Are you actually gonna sit there and tell me that you had no idea about the flash drive Warburg gave Tanner?
Burada öylece durup Warburg'un Tanner'a verdiği. flash disk hakkında bir bilgin olmadığını mı söyleyeceksin?
You're gonna sit there!
- Öyle oturacaksın!
Guess you have to sit here if he's sitting there.
Orası doluysa buraya oturman gerekiyor sanırım.
I'm the one that's out there every day watching things for us while you sit here day after day writing a book, wining and dining a wife that's never gonna want you back.
Sen burada seni asla geri istemeyecek karınla oturup şarap içip, yemek yerken, kitap yazarken dışarıda işlerimizi gören kişi benim.
Sit yourself down through there.
Otur şöyle bir yere.
There is no place to sit.
Oturacak yer kalmamış.
Oh, the way I see it, if the pitas and the matzohs can sit peacefully side by side, maybe there's hope for the world.
Bana sorarsanız, pideler ve matzalar barış içinde yan yana durabiliyorsa, belki de dünya için bir umut vardır.
Sit outside his cell, make sure your buddy in there doesn't cheat the hangman.
Hücresinin önünde otur ve kankanın idam sehpasını aldatmayacağından emin ol.
If there are weaknesses in the policy the Central Party sit, they find that.
Orta Yol'un ekonomik politikasında bir açık. Açık varsa bulurlar.
I got a big-ass coat, chair to sit in, chalice cuof wine and a midget, but I ain't going out there with all them monsters out there!
Kocaman bir paltom, oturacak bir tahtım, bir kadeh şarabım ve cücem var. Ama dışarı çıkıp onca canavarın arasına girmem!
You have to go to that hospital, you have to sit next to his bed and be there for your sister.
O hastaneye gitmeli, onun yanındaki yatağa oturmalı ve kız kardeşinin yanında olmalısın.
If it was contagious, I'd tell them to sit over there.
Eğer bulaşıcıysa git de ötede otur derdim.
Wow! I like to sit back there sometimes.
Ara sıra orada otururum.
Sit over there.
Oraya otur ve bekle.
Either he likes to sit silently in the dark or he's not in there.
- Ya karanlıkta oturmayı seviyor ya da burada değil.
I'll sit up there with you today, Sam, but over my dead body are my daughter and I showing up tonight.
Bugün senle birlikte takılırım Sam ama akşam kızım da ben de siksen gelmeyiz.
Now sit your arse down there and keep out of my sight!
Şimdi oturt şu kıçını şuraya ve gözümden uzak dur!
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48