Slow down there Çeviri Türkçe
219 parallel translation
" the mail is slow down there.
" posta burada çok yavaş.
Slow down there! Take it easy with them.
Fazla üstlerine gitmeyin.
You better slow down there, Ms. Louise.
Yavaş olsanız iyi olur, Bayan Louise.
Slow down there!
Hey, yavaş ol!
Hey, hey, hey. Slow down there, young squire.
Hey, hey, yavaşla, genç bey.
- Slow down there.
- Sakin olun!
You want to slow down there, buddy?
Biraz yavaşlar mısın dostum?
Slow down there, church lady.
- Yavaşla bakalım, Şelale Hanım.
Slow down there, Sigmund!
Yavaş ol bakalım, Sigmund!
Slow down there Starsky, I'm up to something here.
Yavaş ol, benim başka bir fikrim var.
Slow down there, Rebadow.
- Yavaş ol Rebadow.
Slow down there, Grasshopper.
Orada dur, çekirge.
Slow down there. Trigger.
Yavaşla bakalım, zemberek.
Whoa. Whoa. Slow down there, maestro.
Hey dur bakalım orada, üstad.
Hey, slow down there, whirlwind.
Hey, yavaş ol bakalım kasırga.
Slow down there, Nanook.
Ağır ol, Nanook.
Slow down there.
Biraz yavaşla.
No, no--Hey, slow down there, girly-girl.
Hayır, hayır. Yavaşla, kızım.
Slow down there, Augustus Gloop
Sen doğru olanı yapıyorsun.
Slow down there.
Yavaşla biraz.
- Hey, slow down there, Gunner!
Hey, yavaş ol Gunner!
Hey, slow down there, angel.
Hey, orada melek yavaşlatabilir.
Slow down there.
Yavaşla.
For 25 years, we've been dying slow down there.
Son 25 yıldır orada yavaş yavaş ölüyoruz.
Hey, just slow down there, okay?
Hey, tamam, var yavaşlatmak?
Even there, you can't slow down.
Orada bile hız kesemezsin.
If there's the slightest bit of haze, we shall have to slow down.
En ufak sis belirtisinde hız kesmeliyiz.
You just move back there slow and easy back down the road.
En iyisi geri dönün ve yavaşca yolunuza devam edin.
What about them two chicks over there to slow you down, huh?
Oradaki iki piliç bile fikrini değiştiremez mi?
The yellow flag means there's been an accident or someone has a problem that will slow down the track.
Sarı bayrak bir kaza olduğunu ya da birinin bir sorun yaşadığını ve bu nedenle yavaşlamanız gerektiğini bildirir.
- Slow down, there's time.
- Acele etmeyin, daha zaman var.
I tried to slow him down just make him less in a lather to get there.
Oraya gitmemesi için elimden geleni yaptım. Ama beni dinlemedi.
There's a brake between the skids, but give them time to slow down.
Kızakların arasında boşluk var ama durmak için biraz zaman verin.
Slow down. If there's an anomaly, you could go past it.
Anormal bir şeyi atlayabilirsin, tamam mı?
They knew the motorcade would have to slow down to about 10 mph to make that turn there.
Sizin büronuzdan yayılan bazı tuhaf söylentiler duyduk.
Slow the fuck down. I don't wanna get pinched before we get there. - I know.
Oraya varmadan tutuklanmak istemiyorum.
- Slow down. There's the taco place.
- Yavaşla, işte bir meksika börekçisi ( taco'cusu )
You should have left someone there beside that kid. Slow down, Eddie.
O çocuğun yanına birini koymalıydık.
- Okay. Those are residential streets back there, so you slow down.
Arka tarafta insanların yaşadıkları sokaklar var, bu yüzden yavaş sür.
There's a crack in the tank, it can't even slow down.
Tankerde çatlak var, duramaz.
Hey, slow down over there, people!
Hey oradakşler, yavaşlayın!
The best that you can hope to do is just slow them down a little because there's no holding on tight enough.
Ama yapabileceğin en iyi şey biraz yavaşlamaktır... çünkü onu elinden kaçırmamanın yolu yoktur.
There's a cop. Slow down. Come on.
Polis, polis, yavaşla.
I'd take you there myself but I'm afraid I'd slow you down... indigestion and all.
Ama seni yavaslatirim diye korkuyorum... Çünkü midem berbat.
Whoa, slow down on that apple cider there, sweetheart.
Hop, elma şarabını idareli iç tatlım.
That's a steep grade down there. Gonna have to take it a little slow.
Dik bir yokuş var, yavaş yavaş inmeliyiz.
Okay, we'll go as slow as we can, but you better buckle down in there.
Pekala, mümkün olduğunca yavaş gideceğiz ama orada kendinize kalkan bulsanız iyi edersiniz.
OK. Slow it down there, Hol.
- Yavaşla, Hol.
There's not a whole lot to slow you down.
Aşağı doğru tamamen de olsa yavaşca düşmezsiniz.
There are a number of obstacles... none of them insurmountable, but they do tend to slow us down.
Birkaç engel var. Hiçbiri aşılamaz değil ; fakat bizi yavaşlatır.
Only when there's nothing to slow me down.
Beni yavaşlatan bir şey yoksa.
slow down 2496
down there 402
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
down there 402
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35