The people Çeviri Türkçe
107,257 parallel translation
Should I be scared about the people who hung themselves or that big cloud of whateveritis outside, or do you mean that I'm stuck in this mall with the guy who raped me?
Kendini asan insanlardan mı korkmalıyım,... yoksa dışarıdaki büyük bulut ya da herneyse ondan mı korkmalıyım? ya da bu AVM'de bana tecavüz eden çocukla... mahsur kaldığımı mı söylemek istiyorsun?
Back when I was standing tall I never bothered to notice all the people living on their knees, all the people whose lives are melancholy little tunes.
Eskiden iki ayağımın üzerinde dururken hayatlarını dizleri üstünde geçirenlere yaşamları kasvetli bir melodi olanlara asla ama asla dikkat etmezdim.
Listen, we are not breaking bread today with the people who tried to kill us yesterday.
Dinle, dün bizi öldürmeye çalışan insanlarla... bugün aynı sofraya oturmayacağız.
You calmed the people.
İnsanları sakinleştirdin.
You will feel just like the people that you've taken from.
Aynı çaldığın insanlar gibi hissedeceksin.
The people here just don't know it yet.
Yalnızca buradaki insanlar henüz bunu bilmiyor.
Yakitori is definitely something that's for the people.
Yakitori kesinlikle halka göredir.
Most of the people living in the camp have to create one.
Kampta yaşayanların çoğunun para kazanması gerekiyor.
I'm trying to show the gratitude I have to the people that I've learned it from, and a gratitude to the ones that they learned it from.
Ben bu işi bana öğretenlere ve onların işi öğrendiği kişilere minnettarlığımı göstermeye çalışıyorum.
If we keep this tradition going, we're not losing touch with our ancestors, we're not losing touch with, you know, the people whose shoulders we're standing on to be here.
Bu geleneği sürdürdükçe atalarımızla olan bağımızı kaybetmeyiz. Bu noktaya gelmek için feyzaldığımız insanlarla bağımızı kaybetmeyiz.
Bid-rigging the U.S. Treasury market, that, to me, is a crime that... so profoundly violates public trust in our financial system that it really seems only right to continue the trial and let the people decide.
Üzücü. Dinle... Axe Capital'deki işine döndüğünü duyunca fazla tepki verdiğimin farkındayım.
The same oath sworn by you, in fact, to the people of the United States.
- Gerçekten iyi bir aday olacaksın Chuck. Ben siyaset için doğmuşsun.
This can be the way the people of New York finally learn your name for forcing your son straight in the name of the Lord.
Bu sayede New York halkı nihayet adını öğrenebilir. Tanrı adına oğlunu heteroseksüel olmaya zorlayan biri olursun.
And you get to become the defender of the people.
İnsanların savunucusu olacaksın.
All this time you've been talking about how you want to help people, convince us to do the right thing, and now that we do want to help, you won't let us.
Tüm bu zaman boyunca bahsettiğin tek şey insanlara yardım etmek ve bizleri doğruya yönlendirmekti ve şimdi biz yardım etmek istiyoruz, ancak bize izin vermiyorsun.
Trying to help people out of the goodness of your own heart? You?
Sen?
Maybe not in the grand scheme of things, but at least in the lives of the innocent people affected by this corporate war.
Belki koca evrende değil ama en azından şirket savaşından etkilenen masum insanların hayatlarında.
The law is just people trying to control human nature, as if that were possible.
Kanunlar sadece insan doğasını kontrol etmeye çalışan insanlardır,... sanki mümkünmüş gibi.
Couple people on the road trying to get away, I guess.
Birkaç insan yolda kaçmaya çalışıyordu, sanırım.
Nurse Shriver said three people have disappeared in the past couple days.
Hemşire Shriver son birkaç günde üç kişinin kaybolduğunu söyledi.
So were the other people.
Diğer insanlar da ölüyordu.
The church has persuaded people in the past.
Kilise geçmişte birçok insanı ikna etti.
Besides, now we don't have to worry about locking 450 people out when the death wave comes, or sharing it with Azgeda.
Ayrıca Ölüm Dalgası geldiğinde kapıyı kilitleyip 450 kişiye arkada bırakmayı ya da onu Azgeda ile paylaşmaya endişe etmeyeceğiz.
Listen, on the Ark, we floated people for less.
Dinle, Ark'ta bundan daha azı için insan öldürürdük.
"the fire of joy." Until now, most people thought that was just a metaphor for cheering people up, right?
Çoğunuz bunu insanlara moral vermek için bir mecaz olduğunu sanıyordur?
People bought in here before the world ended.
İnsanlar buraya dünya sona ermeden önce gelmişlerdi.
And I'd like you to help us with the other people.
Ve bize insanlar konusunda yardımcı olursan sevinirim.
Do you really think that you were helping those people out at the depot?
Karargahtaki o insanlara gerçekten... yardım ettiğini mi düşünüyorsun?
My tapes didn't make me the lightning rod I hoped to be, but enough people woke, invested in the vision.
Kasetlerim umduğum öncülüğü yapmadı, ama yeteri kadar insanı uyandırıp, bu görüşe yatırım yapmalarını sağladı.
Jenkins, I think I know why these people have been catching fire in the sun.
Jenkins! Galiba bu insanların neden güneşte alev aldığını biliyorum!
Mama wanted us to deny all that, to stay here and meditate on the same lawn, smiling every day, helping these people.
Annem, bunu reddetmemizi istedi. Burada kalıp aynı çayırda her gün meditasyon yapmak her gün gülümsemek, bu insanlara yardım etmek...
I'm going back to make sure the Somnambulist is up and running, and I'm going to help Melissa get as many people off this station as we can before it dies.
Uyurgezer'e geri gidip gemiyi hazırlayıp çalıştırarak istasyon ölmeden önce mümkün olduğu kadar insanı buradan götürmesi için Melissa'ya yardım edeceğim.
The young people on Mars don't give a shit.
Mars'taki gençler bok umurunda değil.
You saw what it did to those people in the lab.
Laboratuardaki insanlara yaptıklarını gördün.
The glow of the flames draws people in, bringing them closer together.
Alevlerin parıltısı insanları cezbeder, onları birbirlerine yaklaştırır.
What I really like about organizing a big braai is the opportunity to meet new people.
Mangal partisi düzenlemenin sevdiğim yanı yeni insanlarla tanışma fırsatıdır.
Everyone treated black people as if they were inferior, um, as if they couldn't do the same things that white people did.
Herkes siyahlara daha aşağı seviyedelermiş gibi davranıyordu, sanki beyazların yaptığı şeyleri yapamazlarmış gibi.
And the very second the sun starts shining, there's some kind of euphoria in people.
Ve güneş parlamaya başladığı an insanlar coşkuya kapılırlar.
[man 2 speaking in Swedish] I don't think that there is anywhere in the whole world where you can find such sun-sick people as in Sweden.
Dünyanın hiçbir yerinde İsveç'teki kadar çok güneş hastası insan yoktur.
So when the sun comes out after six months of absence, people are running out of their houses, just to get some sun on their face.
Altı ay görünmeyen güneş nihayet ortaya çıktığında herkes evinden çıkıp yüzünü güneşe verir.
A people who have suffered in the past.
Geçmişte çok çekmiş bir halk.
I don't know many people who want to get up at two o'clock in the morning just to come to work and, you know, grind it out for ten or 12 hours, and then go home.
İşe gitmek için gecenin ikisinde kalkan ve on, 12 saat emek verip evine dönen çok insan tanımam.
Yeah, see, I joined this mommy support group, you know, to make sure that I'm holding the baby up right, or you know, that I don't get too jealous when people compliment her.
Bakın şimdi, bir anne destek grubuna katıldım... işte, bebek nasıl tutulur, yada ne bileyim, başkalaarı bebeği sevdiğinde... nasıl kıskanılmaz falan.
Axelrod's people were making a lot of trips upstate, always to the same town, a place called Sandicot.
Bu haliyle yatırımcılarımız sanki seviyeyi düşürmüşler gibi görünecek. Oradakiler eminim ki kameralara ağlayıp mağdur rolüne bürüneceklerdir.
A lot of people around here... Sacker, me... we were born with a place at the table.
Durma devam et, aramızdaki şeffaflığı sürdürmeye kararlıyım.
You want the freedom to see other people.
O kapının açık olduğunu farz et.
The committee chose the location that would bring the greatest benefit to the greatest number of people.
Komite en yüksek sayıda insana en çok fayda getirecek yeri seçti.
That's kind of the whole point of having people.
Çalışanların olmasının amacı bu.
I strip people naked to the elements, and then I help rebuild them out of solid fucking rock.
İnsanları özlerine kadar soyuyorum. Sonra sağlam bir kaya üstünde kendilerini tekrar inşa etmelerine yardım ediyorum.
You pick the right man, and then you get him the fuck out of his own way so people can actually see him.
Doğru adamı seçersin. Sonra onu kendi yolundan çekersin ki insanlar onu görebilsin.
The committee chose the location that will bring the greatest benefit to the greatest number of people.
Komite en yüksek sayıda insana en çok fayda getirecek yeri seçti.
the people have spoken 23
people 5151
people don't change 46
people of earth 28
people like you 105
people like me 81
people screaming 74
people change 205
people talk 81
people can change 59
people 5151
people don't change 46
people of earth 28
people like you 105
people like me 81
people screaming 74
people change 205
people talk 81
people can change 59
people are talking 31
people make mistakes 71
people are scared 36
people are dying 81
people get hurt 32
people do 54
people lie 29
people will die 36
people are watching 31
people were killed 27
people make mistakes 71
people are scared 36
people are dying 81
people get hurt 32
people do 54
people lie 29
people will die 36
people are watching 31
people were killed 27