To die Çeviri Türkçe
32,101 parallel translation
My time machine got a virus that causes Dad to die again if it's ever used.
Zaman makinama, kullanmamız halinde babamı tekrar öldürecek bir virüs bulaşmış.
I prefer to die on Japanese soil.
Japon topraklarında ölmeyi tercih ederim.
A lot of people are going to die, Joe.
Birçok insan ölecek, Joe.
I don't want to die listening to country music!
Halk müziği eşliğinde ölmek istemiyorum.
But we were Ralph's only shot, and if he was gonna live, a lot of bacteria were gonna have to die.
Ama Ralph'ın tek seçeneği bizdik, ve yaşaması için de,... mikropların temizlenmesi gerekliydi.
Look, there are three surefire ways for a press secretary to die a quick death...
Bak, bir basın sözcüsünün anında işinin bitmesinin üç yolu var.
So, when I tell you the suit is not ready, that means, if you go out there right now, you're going to die!
Sana kostümün hazır olmadığını söylüyorsam bu demektir ki, dışarıya şimdi çıkarsan ölürsün.!
Because it's time for you to die.
- Çünkü ölme vaktin geldi.
You don't deserve to die.
Sen ölmeyi hak etmiyorsun.
Kara, if I die, I want to die as myself.
Kara, ölürsem kendim olarak ölmek istiyorum.
She's going to die.
Ölüp gidecek.
So... your sister is supposed to live, and my wife is supposed to die.
Peki... senin kardeşin yaşamalı, ama benim eşim ölmeli.
I spent my day alone in the lab waiting for a rat to die of anthrax.
Ben de günümü tek başıma bir sıçanın şarbondan ölmesini bekleyerek geçirdim.
I'm sorry I told everyone you were crazy, and I'm sorry I didn't support you all those years ago, but I am not going to sit around and wait to die!
Üzgünüm, herkese delirmiş olduğumu söyledim. Ve üzgünüm, yıllar önce sana hiç destek olmadım, Ama oturup ölmeyi bekleyemeyeceğim!
I'm the one who's going to die.
Ölecek olan benim.
Now... at last time to die.
Şimdi... Nihayet ölme zamanı.
♪ Gonna be left to die, I'm-a feed ♪
♪ Gonna be left to die, I'm-a feed ♪
She has to die alone.
Yalnız ölmek zorunda.
And somehow I don't think allowing yourself to die to punish your father for whatever the past is, I don't think that's living life on your terms.
Babanı geçmişte yaptıkları için cezalandırmak uğruna kendini bilerek ölüme mahkum etmenin kendi isteklerine göre yaşamak olduğunu sanmıyorum.
They're ready to die for me.
Benim için ölmeye hazırlar.
I don't want anyone else to die.
Başka birinin daha ölmesini istemiyorum.
I don't want to die.
Ölmek istemiyorum.
And if we're going to save 10K, he needs to die too. Well I don't feel dead.
Eğer 10K'yi kurtaracaksak onun da ölmesi gerek.
He was supposed to die in battle in four days, but not now. Not like this.
Dört gün sonra yapılacak savaşta ölmeliydi şimdi ve bu şekilde değil.
I left them there to die.
Onları orada ölüme terk etim.
If a few innocents have to die to save this country from tyranny,
Eğer bu ülkeyi zorba yönetimden arındırmak için birkaç masumun ölmesi gerekiyorsa.
Darrel, I don't think that you want to die today.
Darrel, bugün ölmek istediğini sanmıyorum.
You were a good soldier, you made mistakes, but you didn't deserve to die.
İyi bir askerdin, hatalar yaptın, ama ölmeyi hak etmedin.
Just'cause I was born an O'Malley doesn't mean I have to die an O'Malley, right?
O'malley doğdum diye o'malley olarak ölmek zorunda değilim, değil mi?
You said you didn't want to die an O'Malley.
O'malley olarak ölmek istemediğini söyledin.
I don't know what's going to happen but I'm not going to die sitting down
Ne olur bilemem ama oturarak ya da sırtüstü yatarak ölmem.
Yeah, man, I don't want him to die.
- Evet, onun ölmesini istemiyorum.
- Now, prepare to die!
- Şimdi ölmeye hazır ol!
Nobody's family deserves to die like that.
Kimsenin ailesi öyle ölmeyi hak etmiyor.
Then I realized you were willing to die for your people, even though they are not Mandalorian.
- Bunu düşündüm. Sonra da adamların için ölmeyi göze aldığını fark ettim Mandalorian olmasalar bile.
We must ask her about A Million Ways To Die In The West.
"A Million Ways to Die in the West" i soralım.
I was the one who couldn't bear to watch another innocent die.
Bir masumun daha ölmesine göz yumamayan kişi bendim.
If I die in this cell, maybe I deserve to.
Belki de bu hücrede ölmeyi hak ediyorumdur.
Kara, if you die here, there will be no one to forgive.
Kara, burada ölürsen affedeceği kimse olmaz zaten.
Maybe all Saviors don't die, and then it's okay that I can tell my family because there's nothing to tell.
Belki de bütün Kurtarıcılar ölmeyecek O zaman bunu aileme söylememde bir sakınca yok çünkü söylenecek birşey yok
According to Hyde, all Saviors die.
Hyde'e göre bütün Kurtarıcılar ölecek
One day I will die... and I will finally... be able to embrace you all.
Bir gün öleceğim. Ve nihayet hepinizi kucaklayabileceğim.
Every time I think about the vision of my future, and I think about my trembling hand and... imagine my family having to watch me die. And I wish I never became the Savior.
Geleceğimle ilgili öngörümü ve titreyen ellerimi her düşündüğümde ve ailemin ölümümü izlemek zorunda kalacağını hayal ettiğimde keşke Kurtarıcı hiç olmasaydım diyorum.
I mean, look, it's hard enough to watch your brothers die overseas, but... You know, to find yourself all alone back home,
Bak denizaşırı savaşlarda kardeşlerinin ölmesi zordur, fakat anlarsın, eve döndüğünde kendini tek başına bulmak...
I am determined to sustain myself as long as possible and die like a soldier who never forgets what is due to his own honor, and that of his country :
Fiziksel ve zihinsel olarak hazır olup bir asker gibi ölmeye kararlıyım. Kendimin ve vatanımın onurunu korumam gerektiğini asla unutmayacağım.
But we are going to fight and die anyway, to give everyone else a chance at a better future.
Ama yine de başkalarına daha iyi gelecek verebilmek için savaşırız.
I can't believe Eric would let this many people die just to keep me from testifying.
Hakkında ifade vermeyeyim diye Eric'in bu kadar insanı ölüme terk etmesine inanamıyorum.
And now, the whole world will get to watch them die.
Şimdi ise, bütün dünya bunların ölümünü izleyecek.
When I fire someone, I delete them immediately, but when they die, I can't bring myself to do it.
Birilerini kovduğum zaman, onları hemen siliyorum. Ama öldüklerinde, bunu yapamıyorum.
You'll see my manuscript. If I die, get it to a publisher.
El yazımı göreceksin, eğer ölürsem, bir yayınevine verirsin.
Problem is, if I pick the wrong one, you also die, so I got to choose very carefully.
Sorun şu ; yanlış olanı seçersem yine de ölürsün yani çok dikkatlice seçmem gerek.