Walking around Çeviri Türkçe
2,413 parallel translation
And now we're two people walking around with shit in a bag.
Şimdi boklu bir torba ile dolaşan iki kişiyiz.
It's walking around with an opinion, with a point of view,
Onu güzel bir düşünce ya da bakış açısıyla karşılarsan, o da aynısını yapar.
'Cause I've been walking around and thinking about us.
Çünkü bir süredir yürüyorum ; bizi düşünüyordum.
- Can you imagine walking around with that in your pocket?
- Cebinde bu parayla dolaştığını düşünebiliyor musun?
You got girls walking around with Jéiger shots between their boobies?
Kızlar göğüslerinin arasında Jäger shut bardaklarıyla dolaşıyor mu?
The leather thing came when they met Astrid and me and the way we were walking around.
Deri kıyafet konusu, Astrid ve benle tanıştıktan sonra oldu. Bu süreçte beraberdik.
We did CCF one day a week, and that used to piss him off, me walking around in an Air Force uniform.
Haftada bir hava kuvvetleri üniformasıyla... muhafazakar öğrenci topantılarına giderdim. Deli olurdu.
But you got your boy off. And he's out walking around now, right?
Ama sen müvekkilini kurtardın ve şimdi aramızda geziyor, değil mi?
Oh, I thought I heard you walking around.
Seni etrafta yürürken duyduğumu sandım.
There's no way you can be making accusations like that and be walking around alive.
Böyle ithamlarda bulunup hayatta kalman imkânsız.
Sara, you can't just go walking around downtown in L.A. by yourself.
L.A sokaklarında yalnız başına yürüyemezsin.
There is a psycho walking around.
Etrafta dolanan bir sapık var.
Twelve - and 13-year-olds are walking around with bulletproof vests on up under their clothes.
12-13 yasindaki çocuklar üzerlerinde kursun geçirmez yeleklerle geziyorlar
Crazy is being miserable and walking around half asleep, numb, day after day after day.
Delilik, sefil olmaktır ve etrafta yarı uykulu, uyuşuk günden güne dolaşmaktır.
I think he passes his days walking around in his room.
Sanırım günlerini odasında volta atarak geçiriyordur.
Look, Jewel, I can't spend my life walking around following you wherever you're going.
Bak Jewel, hayatımı seni takip ederek geçiremem.
You always bitch about how Dad can't confront anything and here you are walking around in a haze, like protein and a designer dress are going to cure my cancer.
Hep babamın hiçbir şeyle yüzleşememesinden yakınıyorsun. Şimdi de gelmiş, sanki biraz protein ve bir de elbise kanserimi iyileştirecek gibi davranıyorsun!
I'm living in a fantasy and walking around my house, talking to the walls.
Fantezi dünyasında yaşıyorum ve evimin içinde dolaşıyorum. Duvarlarla konuşuyorum.
Walking around with knives, great big dogs, like they own the block.
Bıçaklarla, büyük köpeklerle sanki bloğun sahibiymiş gibi dolaşıyorlar.
Walking around, expecting to get jumped at any moment?
Etrafta dolaşırken üzerine her an bir şeyin atlayacağını beklemek mi?
Senorita Cleotilde, why are you walking around half naked?
Senyorita Cleotilde, neden yarı çıplak geziyorsun?
I'm walking around here, I'm a citizen!
Sadece burada yürüyorum, vatandaş olarak!
You haven't been going to your meetings, you're walking around with large amounts of cash, and it just really feels like two years ago.
Toplantılara gitmiyormuşsun, cebinde bir sürü nakit parayla dolaşıyorsun, ve bana bunlar iki yıl öncesini anımsatıyor.
Scumbag's probably walking around my house wearing his tool belt.
O şerefsiz alet kemerini takmış evimin içinde dolanıyordur.
Can you see me walking around at an opening?
Bir açılışta gezerken bana bakabilir misin?
Student housing isn't just for walking around, spiritual awakening or whatever.
Öğrenci yerleşimini yürüme alanlarına ruhsal aydınlanma alanları gibi yerlere göre düzenleyemezsin.
So don't go walking around here acting like you better than everybody else.
Yani herkesten daha iyiymişsin gibi davranarak etrafta dolaşma.
She's just bananas for walking around in nature.
Doğada yürüyüş yapmaya bayılır da.
Y-you mean'cause I was walking around with no soul.
Çünkü ruhum olmadan dolanıyordum.
Uh, this creature is still walking around because of me, right? I mean, I let it go.
Tamam bak, bu yaratık hala benim yüzümden dışarıda.
Maybe the phoenix is walking around... - in cowboy boots.
Belki Phoenix kovboy çizmeleri ile gezen biridir.
Well, what about your son walking around with grandma's engagement ring in his pocket, trying to think of a way to keep his girlfriend from moving?
Oğlunun cebinde ninesinin yüzüğünü taşırken kız arkadaşının taşınmasını engellemeye çalışması hakkında ne düşünüyorsun?
And if he's truly walking around on this Earth...
Eğer o hala bu dünyada yaşıyorsa...
Yeah, but he's walking around without his pants.
Evet ama pantolonunu çıkartıp dolanıyor.
By walking around in circles.
Çember halinde otururken.
That's like walking around with no underwear.
Bu iç çamaşırsız gezmek gibi bir şey.
And, uh, your father is walking around the house naked.
Baban evde çıplak halde gezinip duruyor.
Well, that's up for you to decide while you're walking around, wondering if that guy behind you is the ex-con I got to do the job.
Karar vermesi sana kalmış etrafta gezinirken, arkandaki adamın bi işi olan eski mahkum olup olmadığını merak etmek.
I've been walking around the city all night with one all-consuming, paralyzing thought.
Beni benden alan, felç edici bir düşünceyle şehirde yürüdüm.
"Why am I walking around the city when I live in Brooklyn?"
"Brooklyn'de yaşamama rağmen neden şehirde dolanıyorum?" mu?
Pretty soon I'm walking around in my New York apartment singing along with field hollers and shit.
Çok geçmeden kendimi New York'taki dairemde tarla işçilerine falan eşlik ederken buldum.
Well, I'm still walking around.
Hala hayattayım.
All these people walking around without bags.
Herkes poşetsiz yürüyor.
All right, so our morgue zombie is walking around with Dr. Aden's notebook.
Pekâla, morgdaki zombimiz Dr. Aden'in not defteriyle etrafta dolaşıyormuş.
And he's still walking around?
Ve hala yürüyor öyle mi?
Kids walking around with their own stereos, just what we need.
Kendi müzik setleriyle yürüyen çocuklar... Bir bu eksikti.
But around here, we just call them the Walking Cactus.
Ama biz burada hep Yürüyen Kaktüs deriz.
Little walking-around money.
Birazcık paranın etrafında dolaştım.
and difficulty walking, getting around, trouble losing weight, chronic and unpleasant hunger feelings, groggy after meals, strong food cravings, and anxiety about food in general.
sürekli ve doyumsuz açlık hissi, yemek sonrası halsizlik, güçlü aş ermeler ve yiyecek hakkında genel kaygı.
You must have been walking a lot more than 4 minutes around the fortress.
Kalenin orada 4 dakikadan çok daha fazla yürümüş olmalısın.
♪'Cause I just can't wait ♪ ♪ till you write me you're coming around. ♪ ♪ Now I'm walking on sunshine. ♪
d'Cause I just can't wait d d till you write me you're coming around. d d Now I'm walking on sunshine. d d Whoa, oh... d d I'm walking on sunshine. d
around 956
around the world 31
around the corner 75
around noon 17
around me 18
around midnight 41
around here 182
around money 20
walking 227
walkie 31
around the world 31
around the corner 75
around noon 17
around me 18
around midnight 41
around here 182
around money 20
walking 227
walkie 31